Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

KADİRİ Tarikatı'nın zikir şekli olan devrandı dönen TRT ekranında. Bir Zamanlar Osmanlı - Kıyam dizisinin geçen hafta yayınlanan bölümünde izledik bahsettiğim sahneyi. Kurtlar Vadisi Irak'ta, Takva'da, Mahsun Kırmızıgül'ün filmi New York'ta Beş Minare'de de görmüştük daha önce benzerlerini. Devran, bir Kadiri Tarikatı zikir şeklidir. Cerrahiler'de de benzer şekilde zikredilir. Zikir, kelime anlamı olarak anmak ya da tekrarlamak demektir. Zikirde anılan, Allah'ın isimleridir. Zikir, aynı zamanda tasavvuf pratiğinin de ana eksenidir. Kimi tarikatta sesli, kimisinde sessiz yapılır. Örneğin Nakşibendiler sessiz zikrederler ve bir köşeye çekilip 24 bin kere Allah derler yüzlerini örtüp, duvara dönüp. Bunda amaç, alınan her nefesin karşılığında bir kere Allah demektir. Çünkü insan, günde ortalama 24 bin defa nefes alıp vermektedir. Yani alınan her nefesin karşılığında, bir kere Allah denilmektedir.

Zikirde tarikat mensupları, dış dünyadan tamamen kendilerini soyutlayarak Allah'ın adını tekrarlayıp bir ibadet silsilesi ortaya koyarlar. Böylece kişinin iç dünyası zenginleşir, evrenin yaratıcısını sürekli hatırlama becerisi elde edilir. Zikirde asıl olan "La ilahe illallah", yani "Allah'tan başka ilah yoktur" demek, bunu belirli şekil ve sayılarda tekrar etmektir. Ekranda izlediğimiz devranda da amaç buydu. Gelelim aşamalarına...

ŞEB-İ ARUS GİBİ HEYECAN VERİCİYDİ

Zikirde ilk aşama 'ben' duygusunu tamamen unutmak, 'mutlak ilahi varlığı' düşünmek, kendini O'na adamak ve O'nda kaybolmaktır. Kendi zikrinle, kendi zikrinde yok olmak ve fani dünyadan sıyrılıp, evrensel varlığa kavuşmaktır. İşte bunu yapan, fenafi'llah (Tanrıda yok olma) mertebesine yükselmiştir artık. Varlığın içindeki yoklukla, yokluğun içindeki varlıkla hemhal olmuş, erimiştir... Hani efsane Matrix serisinin ilkinde, Neo'nun kâhinin evine gittiği bir sahne vardı. Neo, kâhinle karşılaşmadan önce, evin girişinde insanlığı kurtaracak alternatifkur-tarıcılarla karşılaşmıştı. Biri çocuk yaştaydı henüz ve elinde tuttuğu kaşığı bakışlarıyla eğip bükmekteydi. Sonra Neo aldı aynı kaşığı ve çocuğun yaptığını tekrarlamayı denedi. Fakat olmadı, Neo yapamadı. Ve sakince anlatmaya başladı çocuk ona bunu nasıl başardığını: "Sen kaşığı eğmeye çalışıyorsun. Ama bu mümkün değil. Kaşığı eğmeye çalışma. Çünkü kaşık yok..." İşte Matrix'teki bu yok olma halidir aslında tarikat öğretilerinin de söylediği. Nefisten, kibirden, dünyevi varlığın tüm hallerinden uzaklaşmaktır hepsinin hedeflediği. Muhteşem Yüzyıl'ın o muhteşem Mohaç Meydan Muharebesi sahnesinde, zafer gecesinde bir mezar kazdırıp içine girmişti Cihan Padişahı Kanuni Sultan Süleyman, hatırlarsınız. Düşmanı er meydanında perişan etmişti. Ama bu zaferin ruhuna kibir vermesinden, nefsinin imanını yenmesinden endişe etmişti. Yazmıştım daha önce ama şimdi burada Kanuni'nin mezarın içinde söylediklerini bir kez daha tekrar etmeli: "Bu zafer senin ey Süleyman. Ama idrak et, unutma ve tevazu içinde ol! Bütün şeref ve irade senin değildir. Rabbine şükret ve nefsine üstünlük verme. Zinhar kibre düşme. Hakkın nimetlerini kendinin, kendinin olanı yegâne sanma. Her Firavunun bir Musa'sı, her şerrin bir nuru vardır. Gideceğin son mertebeyi unutma. İşte o zaman cennetin bütün kapıları açılacak sana. Vicdanın kıblendir Süleyman; onu asla bırakma..." Kanuni'nin zafer meydanında kazdırdığı kabrin içine girip söyledikleri, bir anlamda bütün mistik düşünce sistemlerinin de temeli. İşte bu erime, yok olma haline geçebilmek için sıralanır mürşitlerinin etrafında, Kadiri müritleri. Ellerini birbirlerinin omzuna koyarlar. Önce ağır ağır, fakat gittikçe artan bir tempoyla döner, döner, dönerler... Gözler kapalı, gönüller açıktır bu devranda. Mevlevi dervişlerinin 'sema'sında, Uzakdoğu mistiklerinin meditasyonunda, Kadiri dergâhının devranında hep aynı yoldan gidilerek ulaşılır yaratıcıya. Gelelim sözün özüne... Diziyle ilgili ileri sürülebilecek çok eleştiri var belki ama böyle bir zikri izlemek, Mevlânâ'nın anıldığı şeb-i arus törenlerini seyretmek gibi heyecan vericiydi ekranda. Hem de bugüne kadar böyle şeylere hep mesafeli duran devletin kanalında. Hepinize iyi haftalar...

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar