Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        TARTIŞMA, ara seçimi tetikleyen gelişmelere ışık tutan bu sütundaki yazıyla başladı.

        HDP’den 7 milletvekilinin daha TBMM üyeliğinin düşmesi halinde boş sandalye sayısının 22’ye çıkacağını, dolayısıyla 8 vekilin de istifasıyla ara seçimin kaçınılmaz olarak gündeme gelebileceğini belirtmiştim.

        Çünkü Kobani olayları nedeniyle 6 yıl sonra başlatılan bir soruşturma ve bunun gereği olarak 7 milletvekili hakkında fezleke düzenlendiği bizzat ilgilileri tarafından açıklandı.

        HDP’den 7 milletvekilinin dokunulmazlıklarını kaldırmayı talep eden fezlekelerinin TBMM’ye gelmesi halinde bunları bekletmeye kalkarsa iktidar açısından sıkıntı doğurur.

        Dokunulmazlığın kalkmaması halinde de Kobani soruşturmasını sıkıntıya sokar.

        Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ve yargılanmasının önünün açılmasının getireceği sonuç da açık...

        Kobani olayları döneminde daha pasif görevde olanlar tutuklandı…

        HDP ÜZERİNDEN SIKIŞTIRMA

        Mahkumiyet almaları halinde Yargıtay süreci de eklenirse Haziran’a doğru üyeliklerine ilişkin dosya TBMM’ye gelir.

        Zaten AK Parti ve MHP milletvekilleri ile geçen hafta sohbet ederken, 7 vekilin dokunulmazlığının kaldırıp yargılanmaları sonucu üyeliklerinin düşürülmesinin önünü açacaklarını gizlemediler.

        REKLAM

        Zaten TBMM Başkanı Şentop, Enis Berberoğlu ve 2 HDP’linin üyeliğinin düşmesi sürecinde tavrını netleştirdi, gelen dosyaları bekletmek yerine doğrudan Genel Kurul’da okutma yoluna gideceğini açıkladı.

        Biraz Nasrettin Hoca’nın diktiği çalıya takılacak yünden ip eğirip kazak örmesi hikayesine döndü, ancak süreç söylendiği gibi işlerse olmaz da değil…

        Bu durumda 8 HDP’linin daha TBMM’de istifasıyla ara seçimin önü açılmış olur…

        Her ne kadar AK Parti’de, “Böyle bir girişimde bulunurlarsa istifalarına Genel Kurul’da izin vermeyiz” diyenler olsa da HDP’lilerin istifasını engelleyen olmak durumunda kalmanın bir maliyeti var.

        Sonuç olarak Anayasa’nın da şartı açık…

        Genel seçimin üzerinden 30 ay geçtiyse ve boş sandalye sayısı da 30’a çıktıysa 3 ay içinde ara seçim kaçınılmaz…

        Peki, olur mu?

        Deva Partisi’ni ziyareti sırasında CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yöneltilen soru da buydu; CHP lideri de bir an önce genel seçim çağrısında bulundu, MHP liderinden buna katkı vermesini istedi.

        Bu da tartışmanın başlamasına yetti…

        Hemen bir noktayı aydınlatayım, eğer erken seçimden söz ediliyorsa bundan kasıt bir yıl içinde yapılacak olandır…

        SEÇİMİN ZAMANI

        AK Parti Grup Başkanvekilleri Bülent Turan ve Mehmet Muş’un iki gündür yaptıkları açıklamada da vurguladıkları gibi erken genel seçim bekleyen yanılır.

        Çünkü erken seçimin olması için ne ekonomi ne iktidarı devirecek ne de muhalefeti yukarı çıkaracak kadar kötü; memurlar maaşını alıyor, geniş kesim de zorluk çekse de karnını doyuruyor…

        Parlamentodaki sandalye sayısı açısından da sıkıntı yok, Cumhur İttifakı bileşenleri 2023’te seçim olacağı vurgusunu güçlü şekilde dile getiriyor.

        REKLAM

        Hükümet açısından bakıldığında, başkanlık sistemi olduğu için bir sorun yok, Cumhurbaşkanı istediği zaman kabinede değişiklik yapma hakkına sahip.

        Dolayısıyla bir yıl içinde seçimi zorlayacak bir faktör yok...

        DIŞARININ İÇE AKTARIMI

        Aksine iktidar açısından farkına varılmayan yeni bir güç kaynağı da ortadayken…

        Bunun adı da dışarıda elde edilen gücün içeri aktarılması…

        AK Parti de bir süredir bunun üzerinde bir politika oluşturuyor…

        Şurası açık ki, hem Suriye sahasında Al Bab’a kadar gidilmesi, Azez sahasının elde edilmesi, Irak sınırından Akdeniz’e uzanan 30 km banttaki hakimiyet, Libya’da düşmekte olan hükümetin yanına geçip masada oturacak noktaya getirmesi ve Deniz Yetki Anlaşması imzalaması önemli gelişmelerdi.

        SAVAŞIN DOKTRİNİNİ DEĞİŞTİRDİ

        Azerbaycan’ın Ermenistan karşısında üstünlük kazanması da Türkiye’nin desteğindeki İHA ve SİHA ile bilgi ve eleman aktarımıyla mümkün olabildi.

        Savaşın hem politik hem de askeri doktrinini değiştirdi.

        Benzer çatışmanın yaşandığı 2016 ile arasındaki fark da zaten burada yattı, Ermenistan ilk kez ağır kayba uğramakla kalmadı, dışarıdan gelebilecek tüm desteğini de eş zamanlı kaybetti.

        Fransa’nın yanında yer alması 2016’da önemliydi çünkü askeri güç olarak da etkindi, bunun ardına politik güç de eklenince üstün geliyordu.

        Askeri güç açısından yenik düşünce, ardından gelen politik gücün bir önemi kalmadı.

        Bölgenin statükosunu koruyamadı, doktrinini değiştirdi, yeniden yapılandırmaya başladı.

        “Türkiye Rusya’nın organize ettiği masada yok ama…” tezi ileri sürülebilir…

        Masada Türkiye’nin olmadığı, Azerbaycan’ın çağrısının da Moskova’nın reddi ile karşılandığı da savlanabilir.

        REKLAM

        AZERBAYCAN ÜZERİNDEN

        Ancak ortada da bir gerçek var, Azerbaycan Dağlık Karabağ sorununun yaşanmaya başladığı günden bu yana en fazla toprağı elde etti.

        Azerbaycan bugün Ermenistan ordusunun tam 4 katı harcama yapma gücüne erişti.

        Türkiye’nin önemli katkı verdiğine de her adımda vurgu yapıldı.

        Jeopolitik kavganın oyunu içinde “radikaller üzerinden” Türkiye algısı yanlış yönlendirilmeye çalışılsa da sonuçta önemli bir güç yüklemesi yapıldı.

        Doğu Akdeniz’de son dönem oyun kuran Yunanistan değil Türkiye oldu; Atina buna karşı büyük ağabeye “oyuncağımı aldı” diye ağlayan pozisyona düştü.

        AB zirvesinden geçmişte anında çıkması kaçınılmaz olan kararlar dahi çıkamaz hale geldi.

        RUSLAR GİBİ YAPMAK

        Sonrasının ne getireceğini kestirmek zor…

        Çünkü 2. Dünya Savaşı sonrasında toprak kazanımı olmayan bir uluslararası sistem kurulmuştu; bu devletlerarası savaşı da azaltmıştı.

        Bu sistemi bozan Rusya’nın Kırım’ı işgali ve kent meydanında tören geçişi ile ilhakını perçinlemesi oldu…

        Zaten Suriye sonrası ne tür gelişme olacak diye bakılırken, ilhakın net yapılması ötekine, “Ruslar gibi biz de yapabiliriz” bakışını verdi, dış politikada adım atarken, karar alırken aklının bir ucunda tuttu.

        Foreign Policy’nin son sayısında Stephen Walt’ın buna ilişkin ilişkin bir makalesi var.

        Bütün ülkelerin son dönem dış politika üzerinden iç politikaya yöneldiği vurgusu yapıp ekliyor:

        “Kabul edelim ki, iyi bir dış politika kötü olandan daha iyidir (bir ülkenin dış politikasının başarılı olup olmadığını belirlemek yanıltıcı olabilir) ve bazı dış politika hataları, özellikle gereksiz yere kaybedilen hayatlar açısından son derece maliyetli olabilir. Bazı durumlarda, dış politikanın yanlış uygulanması, olumlu bir felakete yol açabilir ve bir ülkenin fethedilmesine, işgal edilmesine, yağmalanmasına veya dahil edilmesine yol açabilir. Bu yüzden dış politikanın alakasız olduğunu bir an bile önermiyorum.”

        Riskinin yüksek olduğu kaçınılmaz, ancak unutulmamalı ki ABD de uzun yıllar proaktif dış politikası sayesinde Avrupa’nın önüne geçti.

        Bugünkü etkinliğini bu sayede elde etti…

        Diğer Yazılar