"Menemen" sözü nereden gelir, bilen var mı?
Vedat Milor gayet hoş bir iş yaptı ve menemenin soğanlı mı yoksa soğansız mı pişirilmesi gerektiğini tartışmaya açıp gündemin dertleri yüzünden asık olan çehrelerimizin bir nebze de olsa tebessüm edebilmesine imkân sağladı.
Anketin neticesi, mâlûm; katılanların yüzde 51’i “soğanlı”, yüzde 49’ da “soğansız” dediler…
Soğanı da sarmısağı da severim, hattâ çok severim, onlar olmadan pişirilen yemeklerin lezzetini noksan bulurum ama iş menemene gelince “soğansız” olmasını söyleyenlerin tarafındayım!
Bu menemen bahsinde senelerden buyana zihnimi kurcalayan bir soruyu, fırsatı gelmişken sorayım:
“Menemen” sözünün kaynağı nedir? Yumurta, domates, yeşil biber ve bazen de soğan ile yapılan yemeğe bu isim niçin verilmiştir? Kelimenin aslı hakikaten “menemen” yahut halk dilindeki şekli ile “melemen” midir, bir diğer kelime zamanla değişip bu hâli mi almıştır, yoksa Türkçe’ye bir başka dilden mi geçmiştir? Farklı olmalarına rağmen menemen ile Yunanlılar’ın “strapatsada”ları ve Araplar’ın “şakşuka”ları arasında bağlantı var mıdır?
Senelerden buyana kafamı kurcalayan bu sorular Vedat Milor’un anketi sayesinde yeniden aklıma düştü!
HİÇ BİR YERDE BULAMADIM!
Uzun zamandır çok aradım, sordum ama mevcudu sadece birkaç kişiden ibaret olan yemek tarihçilerimizin menemenin geçmişi hakkında yazdıkları bir şey bulamadım ve baktığım eski sözlüklerde “menemen” kelimesinin varyantı olabilecek ibârelere rastlayamadım. Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde de sadece “Yumurta, soğan, yeşilbiber ve domatesle yapılan bir yemek” deniyor, kelimenin etimolojisinden yani geçmişinden hiç bahsedilmiyordu.
Menemen üzerinde yapılmış sadece tek bir çalışmaya tesadüf ettim: Bir dil profesörünün 2004’te yapılan Uluslararası Dil Kurultayı’na verdiği “Bir Yemeğin Türkçemizdeki Hikâyesi: Menemen” başlıklı tebliğine… Tebliğde kelimenin 18. yüzyıldaki bir elyazmasında “melemen” şeklinde geçtiği söyleniyordu ama kaynak verilmemişti, yani yazmanın ismi ve nerede olduğu meçhuldü. Sonra, 19. yüzyıldan kalma yemek destanlarında da yine “melemen” diye yazıldığı ifade edilmişti fakat muamma devam ediyordu; destanların referansları da gösterilmemişti. Neticede, “menemen” kelimesinin kaynağı tebliğde maalesef tatmin edici olmayan ve mevzudan gittikçe uzaklaşmış tahminlerden ibaret kalıyordu.
Memlekettin en rağbetteki yemeklerinden birinin ismi hakkında elimizde ciddî tek bir malûmatın bile bulunmaması, her vesile ile övündüğümüz ve yere-göğe koyamadığımız Türk mutfağının tarihi bakımından da bir ayıptır ve sadece menemenin değil, isimlerinin menşeini bilmediğimiz daha birçok yemeğimiz üzerindeki bilinmezliklerin de ortadan kaldırılması zamanı çoktan gelmiştir.
Bu iş, dolayısı ile Türk Dil Kurumu’na düşmektedir!
Uzun seneler boyunca uydurduğu takır-tukur, kupkuru ve âhenksiz sözlerle Türkçe’nin canına okuyup birkaç yüz kelimeden ibaret bir kabile dili haline gelmesine sebep olan, kesme işareti ile şapkaları bir koyup bir kaldıran, akıllarına estiği anda yaptıkları değişikliklerle imlâyı perişan eden ve en nihayet etrafa hoş görünmek için sözlükten kelime kazımak divâneliğine kapılan Türk Dil Kurumu’nun yönetimi iki ay önce değiştirildi ve Kurum’un başına Prof. Dr. Gürer Gülsevin getirildi.
Gürer Bey ile hiç teşerrüf etmedim ama tanıyan arkadaşlarım çalışkan ve “iş yapabilecek” bir hoca olduğunu söylüyorlar…
DEPOLARDAKİ ONBİNLERCE FİŞ…
Sırası gelmişken, dil konusunda seneler öncesine dayanan bir temennimi şimdi tekrar edeceğim:
Türkçe’nin bugün doğru-dürüst, ciddî bir etimoloji sözlüğü hâlâ mevcut değildir! 1932’de kurulan, yani şu anda 86 yaşında olan Türk Dil Kurumu ilk vazifesi böyle bir sözlük hazırlamak olduğu halde yapmamış, bunun yerine Türkçe’yi maalesef taciz edip lisana tecavüzle meşgul olmuştur!
Kurum’un elinde, kuruluşundan hemen sonraki senelerde başlatılan derleme ve tarama faaliyetlerinin neticesinde kelimelerin kökenlerini ve kullanımlarını belirleyen ama sonradan depolara kaldırılan binlerce, onbinlerce fiş vardır. Bu fişler büyük ihtiyaç duyduğumuz etimolojik sözlüğün temelini teşkil ederler ve daha fazla vakit geçirmeden yayınlanmaları gerekmektedir. Üstelik böyle bir yayın konusunda maddî bir sıkıntı da yoktur; Atatürk’ün vasiyeti sayesinde İş Bankası’nın kârına hissedar olan Türk Dil Kurumu’nun kasasında şu anda ciddi bir meblâğ mevcuttur.
Bu yayın etimolojik lügatimizin öncüsü olacak ve bilmediğimiz, merak ettiğimiz birçok kelimenin geçmişini, hattâ “menemen” sözünün nereden geldiğini de öğrenmemizi sağlayacaktır.