İstanbul'un yağmuru bazen tufan gibi olur ve Kanunî bile sellerden canını zor kurtarmıştır!
Dün gece, bugün okuyacağınız yazıyı yazmak maksadıyla bilgisayarımın başına oturduğum sırada Meteoroloji uyarı üstüne uyarı yapıyor, “İstanbul’a fena yağmur geliyor, etrafı sel götürebilir, tedbirinizi alın!” diyordu…
İstanbul’da ne zaman şiddetli yağmur yahut sel hâlini alan bir âfet olsa veya bunların vukua gelme ihtimalinden bahsedilse, tarih kitaplarının sözünü ettikleri bir âfeti hatırlarım: 1563 Eylül’ünde yaşanan ve zamanın hükümdarı Kanunî Sultan Süleyman’ın bile nerede ise hayatına mâlolacak kadar şiddetli yağışları…
Hükümdarın boğulmasına ramak kalan yağmurlar bundan bir-bir buçuk asır öncesine kadar yoğun iskânın olmadığı, sadece birkaç çiftliğin bulunduğu ve yaz aylarında bazı zenginlerin sayfiye mekânı olarak kullandıkları şimdinin sanayi ve ticaret bölgesi İkitelli, özellikle de Halkalı taraflarını mahşere çevirmiş, hadiseyi anlatan önemli Osmanlı tarihlerinden “Selânikî”ye göre, o sırada Halkalı taraflarında bulunan Kanunî Sultan Süleyman boğulmaktan son anda hizmetkârlarından biri sayesinde kurtulmuştu.
Hadise, bundan 456 sene önce ve bugünlerde, yani 1563 Eylül’ünde meydana geldi. Yaşlı hükümdarın hayata veda etmesine üç sene vardı ve hem devlet işlerinin ağırlığından, hem de aile dertlerinden, yani iki oğlu ile torunlarından bazılarını idam ettirmek zorunda kalmasıyla neticelenen büyük tatsızlıklardan yorgun düşen Kanunî, dinlenebilmek için birkaç günlüğüne Halkalı taraflarında ava gitmişti.
“Tarih-i Selânikî”nin yazarı Selânikî Mustafa Efendi’nin anlattığına göre, hükümdarın Topkapı Sarayı’ndan ayrıldığı sırada hava gayet iyi idi ama padişah birkaç gün sonra, yani Eylül’ün yirmisine doğru o zamanki adı “Ayestafanos” olan Yeşilköy taraflarında avlanırken gökyüzünü bir anda kara bulutlar kaplamış ve şiddetli bir yağmur başlamıştı.
Yağmurun sele dönmek üzere olduğunu farkeden hükümdar, maiyetiyle beraber, avlandığı yere yakın bir mesafede bulunan İskender Çelebi Sarayı’na sığındı. Buraya gitmesi tarihin acı bir cilvesiydi, zira imparatorluğun başdefterdarı, yani Maliye Bakanı olan İskender Çelebi’yi o tarihten 28 yıl önce, Sadrazam İbrahim Paşa’nın kurduğu komploya inanarak idam ettirmiş ve malına-mülküne el koydurmuştu.
Kanunî şiddetli yağmurdan kurtulmuştu ama onu ve beraberindekileri daha büyük bir tehlike bekliyordu: Azgın bir sel!
Saatler geçtikçe yağmurun şiddeti daha da arttı, Halkalı tarafındaki dereler taştı, her yeri sel bastı, sular hükümdarın sığındığı İskerderpaşa Sarayı’na kadar uzandı, içeriye doldu ve binayı temellerinden sarsar hâle geldi. Sel, padişahın maiyetindekilerden bazılarını alıp götürürken, uzun boylu bir asker yaşlı padişahı sırtına aldı ve yukarıdaki musandıraya, yani depo olarak kullanılan yere çıkartarak Kanunî’yi mutlak bir ölümden kurtardı.
Yağışlar sabaha kadar devam ettikten sonra nihayete erdi ve cihan hükümdarını canını kurtarmak için sığındığı tavanarasından indirip sarayına götürdüler. Ama, İstanbul o iki gün boyunca tarihinin en büyük felâketlerinden birini yaşamıştı: Dereler taşmış, seller evleri, köprüleri, hattâ şehre su götüren kemerleri bile yıkmış, İstanbul’da su sıkıntısı başlamış, üzerinde Topkapı Sarayı’nın kurulu olduğu tepenin etekleri bile bir hafta boyunca sular altında kalmış ve devlet su şebekesinin tamiri için büyük masraf etmek zorunda kalmıştı.
Kendi ismi ile bilinen meşhur tarihin yazarı Selânikî Mustafa Efendi, Kanunî’nin başına gelenleri bakın nasıl anlatıyor:
“...Hazreti Peygamber’in hicretinin üzerinden 961 sene geçtikten sonra, Muharrem ve Safer aylarında bir Pazar günü dinin koruyucusu olan Padişah hazretleri Halkalı Deresi taraflarında ava çıktılar.
Çok şiddetli bir yağmurun gelmekte olduğu farkedilince, sür’atle deniz kenarındaki Ayastefanos denilen meşhur köyün yakınındaki İskender Çelebi Bahçesi’ne ulaştılar. O sırada gökyüzü değişti, o zamana kadar hiç duyulmamış gökgürültüleri işitildi, yıldırımlar düştü ve her taraf “güm güm!” sadâlarıyla inlemeye başladı. Büyük fırtınalar çıktı, şiddetli yağmurlar yağdı ve etrafa tam 74 adet yıldırım düştü.
Halkalı Deresi, öğle namazından sonra bir denizi andırırcasına taştı ve uğradığı yerlerde bulunan insanlarla hayvanları helâk etti. Hattâ, İskender Çelebi Bahçesi’ne kadar uzandı ve bahçedeki sarayın içerisine dolan sular, sarayı temellerinden yıkacak gibi oldu.
Uzun boylu ve gürbüz bir içoğlanı, bunun üzerine cihan padişahını kurtarmak maksadıyla sırtına aldı ve yukarıdaki musandıraya çıkarttı. Yağmurun durmasından sonra dualar edildi, herkes şükür secdesine kapandı ve fakirlere bol sadakalar dağıtılıp kurbanlar kesildi”.
Selânikî Tarihi’nin selden bahseden sayfası. Kanunî Sultan Süleyman gençlik senelerinde.