Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Mısır’n güçlü tanrıçası İsis’in bazı heykellerinin yüzü peçe ile örtülmüştür ve heykelin kaidesinde hiyeroglif ile “Hiçbir fânî bu peçeyi kaldıramaz” yazar.

        Egyptologistler, yani Eski Mısır uzmanları bu ifadenin ne mânâya geldiğini hâlâ tartışır, dururlar. Bazılarına, meselâ son devrin önde gelen Mısır âlimi Jan Assman’a göre heykelin kaidesindeki hiyeroglifin “Tek olan benim, benden başka hiçbirşey yoktur” diye okunması gerekmektedir; bazıları ise yazıyı “Şimdiye kadar bu peçeyi açacak hiç kimse çıkmamıştır” diye yorumlarlar.

        İsis böyle demektedir ama 19. asırda bir hanım çıkmış ve peçeyi açtığını iftihar ile iddia etmiştir: 1831 ile 1861 arasında yaşayan, “Teosofi Cemiyeti”ni kuran, ilk yayınlandıklarında hayli ses getiren ve bazı çevrelerde hâlâ okunan eserlerin sahibi olan Helena Petrovna Blavatsky…

        Madam Blavatsky’nin en bilinen eserinin ismi “Isis Dévoilée” yani “Peçesi Kaldırılmış İsis” idi; “Le Doctrine Secrete” (Gizli Doktrin), “La Voix du Silence” (Sessizliğin Sesi) gibi birçok kitabı vardı.

        Blavatsky neler anlatırdı, neler… Hindistan’ın kutsal metinlerini yorumlamakla başlar, antik dinlerin ve kiliselerdeki âyinlerin esasının ne olduğuna girer, oradan Mason localarındaki törenlerin kaynaklarını yazardı ve anlattıkları bir kısmı kendi imâlâtı olan “ezoterik”, yani “bâtınî” bilgilere dayanırdı. Zaten, kurucusu olduğu modern teosofi de batınî söylemlere dayanıyordu…

        Teosofi düşüncesinin temelinde Hint inançları ile bu inanç sistemlerinin yazılı olduğu “veda” denen kutsal metinlerin şerhi yatıyordu ve teosofistlere göre herşeyin kökeni eski Hindistan idi. Meselâ, eski Yunan’ın efsanevî âlimi Pythagoras, Madam Blavatsky’nin söylediğine bakarsanız binlerce sene önce yaşamış “Piter” adında bir “guru”, yani “mürşid” idi; insanları aydınlatmak için tâââ Hindistan’dan kalkıp eski Yunanistan’a gitmiş ve asıl ismi ile unvânı olan “Piter Guru” zamanla “Pythagoras” hâlini almıştı!

        MEŞHUR EDİSON DA “TEOSOFİST” OLDU…

        Madam Blavatsky’nin yazdıklarında arada bir uçtuğunu inkâr etmek pek mümkün değildir. Ama düşünceleri ölümünün ardından, 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın ilk senelerinde hayli moda oldu ve o senelerin bazı meşhurları, meselâ biri Rus diğeri Hollandalı iki öncü ressam, Wassily Kandinsky ile Piet Mondrian; modern İrlanda şiirinin önemli ismi William Butler Yeats, vakum tüplerinin mucidi İngiliz kimyager William Crookes peşpeşe teosofist oldular. En nihayet tarihin gelmiş geçmiş en büyük mucitlerinden olan Thomas Edison’un da aralarına katılması ile teosofi modası aldı başını yürüdü…

        Avrupa’da ve Amerika’da böyle bir akım ortaya çıkacak da Türkiye’ye gelmeyecek; ne mümkün?

        60-70 senelik bir gecikme ile de olsa buralara kadar geldi ve 1970’li senelerde İstanbul’da dar da olsa bir teosofist çevre teşekkül etti! O devir İstanbulu’nun teosofiye meraklı bazı ciddî entellektüelleri arada bir toplanır, Madam Blavatsky’nin ve “Dr. Papus” ismini kullanan talebesi Dr. Gérard Encausse’un yazdıklarını tartışır, metinler arasında mukayeseler yaparlardı.

        İyi ve düzgün şekilde başlamış olan herşeyi zamanla mutlaka berbad etme âdetimiz vardır ya, bu âdet bu mevzuda da hükmünü gösterdi, teosofistlerin arasına sonradan giren birileri hevesi öldürüp işi yolundan çıkarttılar, burada yazmaya lüzum görmediğim bazı tuhaflıklar oldu, hattâ rezaletler bile çıktı ve grup dağıldı!

        Kitap sitelerinde dolaşırken Madam Blavatsky’nin bazı eserlerinin şimdi Türkçe’ye de tercüme edildiğinden haberdar oluyorum ama 70’lerin entellektüel seviyesindeki bir grubun mevcut olup olmadığı hakkında mâlûmata sahip değilim…

        BİZİMLE İLGİLİ SIRLARIN KİTABI

        Senelerden buyana hatırıma gelmeyen, hattâ neredeyse unuttuğum Madam Blavatsky’den bugün burada bahsetmemin sebebi, yeni çıkan ve okumayı birkaç gün önce bitirdiğim bir eserde Blavatsky ile teosofi düşüncesinden sözedildiğini görüp hayrete düşmem…

        Alev Alatlı’nın tamamı on bir cilt olacak “Nasihatname” serisinin yeni yayınlanan “Fesüphanallah” ve “Hafazanallah” isimli ilk iki cildinden bahsediyorum…

        Alatlı, “Cadılar Kitabı” diye bilinen 15. asrın “Malleus Maleficarum”undan evlendiği hatunları kıtır kıtır kesen İngiltere Kralı Sekizinci Henry’ye, güya bâkire Kraliçe Birinci Eizabeth’ten Lady Diana’ya, Avrupa’nın ilk müstemlekecilerinden, yani sömürgecilerinden Batı’nın İslâmsız Avrupa hayallerine, Amerikan kültürünün temellerine, Kızılderililer’in kaderine, Rotschild ailesi ile benzerlerine uzanıyor; Madam Blavatsky’yi ve Blavatsky’nin şark inançları hakkındaki yorumlarının zamanla “küresel kapitalizm dini” hâline gelmesini anlatıyor… Alev Hanım kitapta Madam Blavatsky’nin İsis’in peçesini kaldırması gibi pek bilinmeyen tuhaf bağlantıların esrarını anlatmış ve bu iki cildi okurken dünyanın dört bir tarafındaki güçlü kesimlerin birbirleri ile bağlantıları hakkında 600 sayfalık bir mâlûmat bombardımanına uğruyorsunuz!

        Sonraki dokuz cildin neler öğreteceğini de artık siz tahmin edin…

        Mâlûmata meraklı okuyucu Alev Alatlı’nın bu iki kitabında önce güzel, rahat, akıcı, meramını idrakleri sıkıntıya sokmadan ifade edebilen ve emsâli artık maalesef pek kalmayan hoş bir Türkçe ile karşılaşacak, ardından Türkiye’deki başka yayınlarda rastlanması mümkün olmayan renkli ama birbirinden tuhaf hadiseler resmigeçidine şahit olacaktır.

        Diğer Yazılar