Galatasaray, Fenerbahçe'nin bir asır önceki olgunluğunu gösteremedi!
Galatasaray Lisesi’nin müdürlüğüne o lisenin mezunu ama Fenerbahçe Klübü’nün taraftarı olan Prof. Vahdettin Engin getirildi diye Galatasaray Klübü’nden birileri kıyametleri kopartıyor.
Vahdet Hoca için “Fenerli” derken onun Sultan Abdülhamid dönemi üzerinde çalışmasını kabahat gibi gösterip güya “Abdülhamidçi” olduğunu fısıldıyorlar...
Zırvalığa bakın! Bir tarih profesörü uzmanı olduğu tarihî dönem yüzünden yaftalanıyor. Hem de tayin konusunda herşey kurallara uygun şekilde yapıldığı, üstelik okul ile klüp birbirlerinden tamamen farklı iki ayrı müessese olduğu halde!
Vahdet Hoca ile seneler öncesine dayanan bir dostluğum vardır, konusuna hâkim ciddî bir tarihçidir, özellikle de Sultan Abdülhamid döneminin Türkiye’deki önde gelen uzmanlarındandır, senelerini arşivde geçirmiştir, bütün çalışmaları belgeye dayanır ve efendiliği zaten kendisini bizzat tanıyan herkesin mâlûmudur!
Yakın dönem uzmanı olan bir tarih profesörü Abdülhamid’i değil de Jül Sezar’ı, Bizans İmparatoru Konstantin’i yahut Adolf Hitler’i konu edinecek de onlar hakkında mı çalışacak?
Prof. Engin’in Galatasay Lisesi’nin müdürlüğüne getirilmesine veryansın eden Galatasaraylılar’ın bahaneleri Vahdet Hoca’nın “Abdülhamidçi olduğu” saçmalığı değil de hakikaten Fenerbahçe’yi tutması ise, bu mantık Galatasaraylılar’ın Fenerliler’in olgunluğuna ulaşamamış olduklarını gösterir; zira Fenerbahçe’nin tarihinde klübün başkanlığını yapan bir Galatasaraylı, o zamanın “Mekteb-i Sultânî”sinde, yani Galatasaray Lisesi’nde okumuş önemli bir kişi yeralır: Şehzade Ömer Faruk Efendi...
Fenerbahçe’ye başkanlık macerasını daha daha önce de yazdığım bu şehzadeden, Vahdet Hoca’nın etrafında kopartılan fırtına münasebeti ile bugün tekrar bahsedeceğim:
Şehzade Ömer Faruk Efendi, Son Halife Abdülmecid Efendi’nin oğluydu. İstanbul’da, 1898’de doğdu, Tevfik Fikret’in müdürlüğünü yaptığı Galatasaray Lisesi’nde okudu, Viyana’da Teresianum’u ve Almanya’da Potsdam Askeri Akademisi’ni bitirdi, İmparator İkinci Wilhelm’in hassa alayına katıldı, ilk dünya savaşında Almanlar ile beraber Verdun cephesinde savaştı, sonra Türkiye’ye döndü ve bir kuzini ile, zamanın hükümdarı Sultan Vahideddin’in kızı Sabiha Sultan ile evlendi...
1919’da Fenerbahçe’ye başkan olduğunda 21 yaşındaydı ve kulübün tarihinin en genç başkanıydı…
Ömer Faruk Efendi, o senelerde stadyum olarak kullanılan ama şimdi yerinde yeller esen Taksim’deki Topçu Kışlası’nda İstanbul’un işgal altında bulunduğu yıllarda Fenerbahçe’nin İngiliz işgal birliği takımı ile karşılaşıp sahadan galip olarak ayrıldığı meşhur maç oynandığı sırada klübün başkanı idi.
Futbol tarihimizde hayli önemli yeri olan bu maçtan da kısaca bahsedeyim:
İngilizler, 29 Haziran 1923’teki maç için sömürgelerinden dört profesyonel futbolcu getirmiş, boyu bir metreye yaklaşan gümüş bir kupa yaptırmış ve kupaya İngiliz işgal birliklerinin kumandanı General Harington’un ismini vermişlerdi.
Fenerbahçe’nin Şekip, Hasan Kâmil, Cafer, Kadri, İsmet, Fahir, Sabih, Alâaddin, Zeki, Ömer ve Bedri onbiri ile çıktığı maçın ilk golünü Malta’dan çağırılan İngiliz futbolcu atmış, beraberlik gölü ikinci yarının on beşinci dakikasında Zeki’den gelmiş ve binlerce fes havada uçuşmuştu. Sevincin daha büyüğünü 74. dakikada yine Zeki yaşatmış ve İstanbul gazeteleri “Daha önce atılmış olan hiçbir gol bu derece içten alkışlanmamıştır” diye yazmışlardı…
Fenerbahçe karşılaşmayı 2-1 galip bitirdi. İngiliz işgal birliklerinin kumandanı General Harington’un adını taşıyan kupa Fenerbahçe kaptanı Şekip’e verildi ve Fenerli oyuncular Tünel’e kadar omuzlarda taşındılar…
Ömer Faruk Efendi’nin Fenerbahçe Klübü Başkanlığı 1924 Mart’ına, hanedanın bütün mensupları gibi onun da ailesiyle beraber Türkiye’den çıkartılmasına kadar, beş sene devam etti ve şehzade memleketini bir daha göremedi. Sürgünü tam 45 yıl sürdü, hayattan 1969’da Mısır’da, İstanbul hasreti içerisinde ayrıldı. Gurbet yıllarında bir dostuna yazdığı mektubunda Fenerbahçe’nin bahsi geçtiğinde gözlerinin yaşardığını söylüyor ve “Aaaah, cânım Fenerbahçe” diyordu...
Bir futbol klübünün, rakibinin bundan bir asır önce gösterdiği makul davranıştan artık fersah fersah uzaklaşmış olması, gelecekte yazılacak olan spor tarihimize “büyük bir ayıp” olarak geçecektir!
ÜSTAD BESTEKÂRIN İMZA GÜNÜ
“Kalbe dolan o ilk bakış”, “Geçsin günler, haftalar”, “Bana bir aşk masalından şarkılar söyle” gibi birçok hoş ve unutulmaz şarkının bestekârı olan üstad Erol Sayan, Türk Musikisi’nin şu anda hayatta bulunan en önemli, hattâ geleneksel mânâda “son” bestecisidir.
Daha önce bu musikinin yine son önemli icracılarından İnci Çayırlı’nın hayatını yazan Dr. Murat Derin, şimdi Erol Sayan’ın hayatını kaleme aldı ve eser “Unutulmaz Şarkıların Bestecisi: Erol Sayan” ismi ile Pan Yayınları’ndan çıktı...
Bu sene musiki alanında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nün sahibi olan üstad Erol Sayan ile biyografisini kaleme alan Dr. Murat Derin, Pan Yayınları’nda (Beşiktaş, Barbaros Bulvarı 18/4) yarın 14.30’dan itibaren dinleyecilerin de iştirak edecekleri bir musiki sohbeti yapacaklar ve üstad kitaplarını imzalayacak...
Musiki meraklıları bu toplantıdan büyük istifade sağlayacaklardır.