Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Son depremin üzerinden günler geçti, yaşadığımız korkuyu yavaş yavaş unutmaya başladık ve neredeyse tamamen unuttuk.

        Derken her zamanki âdetimiz depreşti ve meseleyi siyasî tartışmaya çevirdik. Ama didişmeye temel teşkil edecek bir mevzu bulmamız lâzımdı ve onu da hemen bulduk: Toplanma alanları!

        Şehirlerde depremden sonra vatandaşın can güvenliği için toplanacağı hiçbir yer kalmamış da, önceden belirlenen yerler imara açılmış da, çoğunun üzerine alışveriş merkezi yapılmış da, işte böyle tartışmalar…

        Günlerdir bunu konuşup duruyoruz ama aslında doğru yapmıyoruz, zira muhtemel bir depremde sağ kaldığımız takdirde, sarsıntıların sona ermesinin ardından bulunmamız gereken yer toplanma alanları falan değil, evimizin önüdür!

        Sebep mi? Yağma ihtimali, depremin götürmediğini hırsızın, uğursuzun alıp götürmesi tehdidi!

        Geçmişte hemen her felâketten sonra boyutları sıradan hırsızlıktan ciddî soyguna kadar uzanan dünya kadar yağma yaşadık ama şimdi onları da unuttuk…

        Bunu sadece ben söylemiyorum, felâket günlerinin gazeteleri de yazıyor! Kütüphanelere gidip kolleksiyonları gözden geçirdiğiniz takdirde sadece İstanbul’da değil, Türkiye’nin hemen her yerinde büyük depremlerin ardından yağmaların ve hırsızlıkların yaşandığını, kanı bozuk ve cibilliyeti ârızalı bir güruhun sahiplerinin korku ve telâş içerisinde terkettikleri evlere girip götürebildiklerini götürdüklerini görürsünüz. Aynı gazetelerde, sarsıntıların hafiflemesinden sonra kapıları çalıp “Anacığım evim yıkıldı, çoluğum-çocuğum sizlere ömür, kalacak yerim yok, bu gece şuracığa ilişivereyim” deyip evsahiplerinin merhametine iltica eden soysuzların yaptıklarından uzun uzun bahsedilir. Bazı deprem bölgelerinde yağmaların önünün alınamaması halinde güvenlik kuvvetlerine “vur emri” verilmiş olduğunu hatırlayanlar da hâlâ hayattadırlar…

        İşte bu yüzden, depremde canını kurtaranların böylelerinden mallarını da kurtarabilmeleri için en güvenli olan yer öyle “toplanma alanı” falan değil, evlerinin önü, yani kendi sokaklarıdır. Binaların çökebileceği ihtimaline karşı altlarında değil de caddenin yahut sokağın ortasında durur yahut oturur ve tehlikenin geçip gitmesini orada beklerken hem canlarının, hem de mallarının ve mülklerinin bekçiliğini yaparlar…

        Tartışmalar başladığında, AFAD’ın toplanma alanları hakkında verdiği bilgilere baktım: Türkiye genelinde 15 bin 984, İstanbul’da da 2 bin 864 toplanma alanının mevcut olduğu söyleniyordu.

        Kendi evim içim gösterilen alanı aradığımda, hemen önümüzdeki sokakta toplanmamız gerektiğinin yazılı olduğunu gördüm. Diğer semtleri bilemem ama bizim buralar için hazırlanan plân hep böyle idi, yani kendi sokağımızda beklememiz isteniyordu…

        Muhtemel depremin ardından millete “Gideceğiniz biryer yok, sokakta bekleyin” denmesinin sebebi seneler önce belirlenen toplanma alanlarının zamanla hakikaten binalarla doldurulmuş olmasıdır ama bu sayede farkında olmadan bir başka felâketin, yani yağmanın büyük ölçüde önü alınmaktadır!

        Diğer Yazılar