Birbirine hayli benzeyen bu iki fotoğraf arasında tam bir asır var!
1920’deki İspanyol gribi salgını.
2020’deki Koronavirüsü salgını.
Burada ilki 1919’un sonunda, diğeri ise bundan bir hafta-on gün önce, yani bir asır ara ile çekilmiş iki fotoğraf görüyorsunuz: İspanyol gribinin dünyayı kırıp geçirdiği yüz sene öncesinin ve Koronavirus’ün kırıp geçirmeye başladığı bugünlerin fotoğraflarını…
Dünya, tarihi boyunca salgınlara maruz kaldı; zaman geçtikçe bunların bir kısmı hafızalardan silinip gitti ama veba gibi Ortaçağ’dan itibaren dünyanın dört bir yanını, özellikle de Avrupa’yı kırıp geçirmiş ve nüfusun nerede ise üçte birini alıp götürmüş olanların hatıraları canlılığını her zaman muhafaza etti.
Bugünlerde Koronavirüs salgınının yayılmasını durdurmaya çalışan tıp, bundan bir asır önce de benzer bir hastalığın, “İspanyol gribi” yahut “İspanyol nezlesi” denen derdin önünü almaya çalışıyordu ama çabalar devam ederken hastalık nerede ise yüz milyon kişinin hayatına mâlolmuştu!
İspanyol gribine “H1N1” ismi verilen bir virüs sebep olmuş, virüs Birinci Dünya Harbi’nin sona ermesinin hemen ardından dünyanın dört bir tarafına yayılmıştı fakat ilk olarak nerede görüldüğü meselesi tam olarak bir türlü ortaya çıkmadı. En yaygın iddia, İspanyol gribine ilk önce Amerika’nın Kansas eyaletindeki bir kışlada rastlandığı ve dünyaya buradan yayıldığı idi ama söylenti tam olarak doğrulanamadı.
Hastalık birkaç ay içerisinde bütün dünyayı sarıverdi ve bazıları hâlâ savaş içerisinde bulunan memleketlerde uygulanan sansürün bütün çabalarına rağmen ciddî bir salgının mevcudiyetinden bir anda haberdar olundu. Hemen bütün ülkelerde görülen hastalık Türkiye’ye de uğrayacak, özellikle İstanbul’da yaşananlar o devrin şiirinde ve romanlarında da konu olacaktı…
VİRÜS, MEZAR AÇTIRIYOR…
İspanyol gribi 1920’lerin sonuna doğru yavaş yavaş ortadan kalktı ama ardında aralarında meşhur isimlerin de bulunduğu çok sayıda kurban bıraktı…
Kurbanlardan biri, İngiltere ile Fransa arasında 16 Mayıs 1916’da imzalanan ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Ortadoğu’daki topraklarının paylaşım belgesi olan Sykes-Picot Andlaşması’na ismini veren İngiliz politikacı ve subay Sir Mark Sykes idi…
Mark Sykes hastalığa Paris’te yakalanmış, düzelmeye başladığı sırada vaziyeti birdenbire ağırlaşmış, kaldığı otelde 16 Şubat 1919’da henüz 39 yaşında iken aniden ölüvermişti. Cenazesi kurşun bir tabuta konup İngiltere’ye, sahibi olduğu Yorkshire’daki Sledmer köyüne götürüldü ve buradaki malikânesinin bahçesine defnedildi…
Sykes sadece siyasî tarihte değil, İspanyol gribinin canını aldığı milyonlarca kurbandan biri olmasına rağmen, çok sonraları tıp tarihinde de yer edindi: 1990’larda Hong Kong’da ortaya çıkıp dünyaya yayılan “H5N1” virüsünün sebep olduğu ve “kuş gribi” denen bir başka salgın, İspanyol gribini andırıyordu. Bilim adamları H5N1’in ilâcını bulabilmek için bununla benzerlik gösteren H1N1, yani İspanyol gribi virüsünden örnek ararlarken Mark Sykes’ın da bu hastalık yüzünden can verdiğini hatırladılar ve Sykes’ın ailesine başvurarak mezarı açıp cesedden parça almak için izin istediler.
Sir Myke Sykes’in Yorkshire’daki mezarı kafatasında beyin parçaları bulunabilmesi için 2008’de, yani ölümünden 88 sene sonra açıldı… Kurşun tabut olması gerekenden daha ince imal edildiği için üzerindeki toprağın ağırlığına dayanamayarak yırtılmış, toprak içeriye sızıp cesedi çürütmüştü ama başkanlığını Profesör John Oxford’un yaptığı tıbbî ekip tabutta saatler süren araştırmalardan sonra kafatasında çürümemiş beyin parçaları bulmayı başardılar. Örnekler alındı, mezar kilise korosunun okuduğu ilâhilerin refakatinde yeniden kapatıldı ve alınan beyin dokuları laboratuvarlarda kuş gribi araştırmalarında kullanıldı.
Tıp teknolojisi bugün bir asır öncesine göre çok daha gelişmiş, hastalıklar hakkındaki bilgiler de artmış vaziyette… Koronavirüs’ün İspanyol nezlesi gibi büyük bir âfet hâlini almasının önüne yakında büyük ihtimalle geçilecek ama giysiler ve cankurtaranların modeli dışında birbirinin nerede ise tıpatıp aynı olan bu iki fotoğrafa yine de dikkatle bakın!