Avrupa'ya yardım göndermenin adı "insanlık" ve "âlîcenaplık"tır. İşte, geçmişte Etyopya'dan Bengladeş'e kadar yaptığımız bazı yardımlar…
Türkiye bir yandan Koronavirüs ile mücadele ediyor, bir yandan da tıbbî araç-gereç sıkıntısı çeken ve salgın yüzünden ölüm oranlarının yüksek seyrettiği memleketlere, hattâ zenginlik sıralamasında en başta yeralan ülkelere koliler dolusu yardım malzemesi gönderiyor…
Geçen gün de yazmıştım: Herşeye mutlaka bir kulp takmaya çalışmak ve âfetleri bile muhalefet vasıtası olarak kullanmak eski âdetimiz ve genetik hasletimizdir!
İşte, kanımıza işlemiş bu tuhaflık yüzünden gönderdiğimiz insanî yardımları diline dolayıp “Koronavirüs belâsı bize musallat olduğu halde başkalarına neden yardım ediyoruz?” diyenler ve yabancı memleketlere yardım gönderilmesine derhal son verilmesini isteyenler çıkıyor!
Aynı dertten, yani Koronavirüs salgınından mustarip olan memleketlere bizim de şiddetle ihtiyaç duyduğumuz tıbbî malzemeden az da olsun göndermemiz şık ve şıklıktan da öte bir harekettir; bu harekete “insanlık”, “âlîcenaplık” ve “âtıfet” denir. Türkiye böyle âlicenaplıkları tarihi boyunca, imparatorluk asırlarından buyana göstermiş ve bu zarif geleneği Cumhuriyet döneminde, üstelik pek öyle parasının-pulunun olmadığı, hububat satıp döviz kazanmaya çabaladığı senelerde de devam ettirmiştir.
Bugün burada kıtlık yahut salgın yüzünden muhtaç vaziyete düşmüş memleketlere karşı Cumhuriyetin ilk senelerinden itibaren ortaya koyduğumuz âlîcenaplıkla alâkalı bazı belgeleri ve Bakanlar Kurulu Kararları’nı yayınlıyorum. Belgeler rahatça okunabilecek vaziyette oldukları için bunları ayrıca metin haline getirmeye gerek görmedim.
Bu evrakı biraraya getiren Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı’nın uzmanlarına ve kurumun başkanı Prof. Dr. Uğur Ünal’a teşekkür ettikten sonra, sadece ilk iki evrak hakkında izahat vereceğim:
İlk belge Çin’de, yani bugün yaşadığımız Koronavirüs illetinin kaynağı olan memlekette 1938’de çıkan kolera salgını üzerine Türkiye’nin aşı göndermesi ile alâkalı… Atatürk’ün son Sağlık Bakanı olan Dr. Ahmet Hulusi Alataş, Başbakan Celâl Bayar’a Çin’in Milletler Cemiyeti vasıtası ile aşı istediğini ve Türkiye’nin bir milyon santimetre küp aşı yollamayı taahhüt ettiğini bildiriyor.
İkinci belge, zamanın cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü ile hükümet üyelerinin imzalarının bulunduğu bir Bakanlar Kurulu Kararnamesi… Türkiye ile o tarihten yirmi sene önce bir ölüm-kalım savaşına tutuşmuş olan Yunanistan, 1941’de Atina’daki büyükelçiliğimize müracaat ederek Yunan Ordusu’nun ihtiyaç duyduğu bazı ilâçlar istiyor. Başbakan Dr. Refik Saydam Hükümeti, bu talep üzerine Yunanistan’a ücretsiz olarak 10 bin şişe tetanoz serumu gönderilmesine karar veriyor ve Cumhurbaşkanı İsmet İnönü kararı onaylıyor.
Her iki belge, bir başka önemli hususu da gösteriyor: Yollanan aşılar ile serumlar Türkiye’de, “Hıfzıssıha Müessesi” tarafından imal edilmişler!
Yayınladığım bütün bu belgelerden, Türkiye’nin sadece Çin’e ve Yunanistan’a değil, Etyopya’dan Bengladeş’e kadar ihtiyaç içerisindeki birçok memlekete seneler boyunca ilâç, malzeme ve para gönderdiğini göreceksiniz. Bazıları ekonomimizin pek güçlü olmadığı eski senelerde ilerki yıllarda gönderilenlere göre mütevazi sayılabilecek olan bu yardımlar, ekonominin gelişmesi üzerine hayli yüksek miktarlara ulaşıyor, meselâ Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde Afganistan’ın yeniden imarına katkıda bulunmak maksadıyla 1 milyon, cumhurbaşkanı olmasından sonra da Afrika Birliği’ne Ebola virüsü ile mücadele için 2,5 milyon dolar hibe ediliyor.
Dün “Hiçbir ülke doğal felâketler konusunda Türkiye’den daha tecrübeli değildir. Türkiye her zaman yardım elini uzatmıştır, şimdi de uzatıyor” diyen Dünya Sağlık Örgütü’nün Etyopyalı Başkanı Dr. Tedros Adhanom Gebreyesus, işte bu “insanca” davranışımızı ve “âlîcenaplık” geleneğimizi kasdetmekteydi…
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23