Kabulünün 100. yılında bir İstiklâl Marşı muamması: Resmî marşımızın, şimdi çalınıp okunan marş olduğu kesin değildir!
12 Mart, İstiklâl Marşı’nın Büyük Millet Meclisi tarafından “millî marş” olarak kabulünün 100. yıldönümü idi...
Bu münasebetle Âkif ve marş hakkında yayınlar yapılıyor, toplantılar ve sergiler düzenleniyor, Meclis de siyasî partilerin ortak önergesiyle bu seneyi “İstiklâl Marşı Yılı” ilân etti. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri geçtiğimiz günlerde “Mehmet Âkif Ersoy ve İstiklâl Marşı” isimli ve hem Âkif, hem de İstiklâl Marşı hakkında elde mevcut bütün belgelerin yeraldığı, gelecek nesillerin de istifade edebilecekleri çok önemli bir kaynak kitap yayınladı...
Şimdi, İstiklâl Marşı konusunda üzerinde pek durulmayan bir hususa dikkat çekeyim:
Büyük Millet Meclisi’nin 12 Mart 1921’deki oturumunda kabul edilen “marş” hepimizin bildiği ama okunması hakikaten zor olan Zeki Üngör’e ait beste değil, büyük şair Mehmed Âkif’e olan “İstiklâl Marşı” isimli muhteşem manzume, yani marşın “güftesi” olan sözler idi...
Türkiye’nin imparatorluk döneminde bir millî marşı olmamıştı. Gerçi çok sayıda “Osmanlı marşı” vardı ama bunların hiçbiri “millî marş” değildi, 12 Mart 1921’e kadar “millî marş” kavramı ile tanışmamıştık.
Âkif ve İstiklâl Marşı hakkında bugüne kadar yapılan hemen bütün çalışmalar, şiir üzerinde yoğunlaştı. Manzumenin tahlil üstüne tahlili yapıldı, yazılma macerasından, o günlere şahit olanların hatıralarından, memleketin içerisinde bulunduğu elîm vaziyetten, Âkif’in kışın giyecek paltosunun bile olmamasına rağmen marş müsabakasını kazananlar için verilecek parayı kabul etmemesinden, bol bol da kişiliğinden bahsedildi ve aynı şeyler hâlâ yazılıp söyleniyor.
Ama meselenin çok önemli olan bir başka tarafı; marşın bestesinin, yani musikisinin geçmişi pek ele alınmadı!
İstiklâl Marşı’nın bestelenmesinin ve şimdi okuduğumuz marşın uzun bir macerası vardır...
Âkif’in şiirinin Meclis tarafından 12 Mart 1921’de “millî marş” olarak kabul edilmesinin ardından bir “beste müsabakası” açıldı, adedi tam olarak hâlâ bilinmeyen çok sayıda bestekâr eserlerini Meclis’e gönderdiler, Meclis bu eserler arasında en iyilerinin seçilebilmesi için bir komisyon teşkil etti. Notalar bir ara kayboldu, sonra aranıp taranıp bulundu ve komisyon nihayet 1923’te o devrin önemli bestekârlarından Ali Rıfat Bey’in Acemaşiran makamındaki bestesini birinci seçti. Maarif Vekâleti 5 Ağustos 1923’te Başbakanlık’a bir yazı yollayarak seçimin neticesini bildirdi ve icab eden yerlere gerekli tebliğlerin yapılması ricasında bulundu...
Türkiye, tarihinde ilk defa bir millî marşa sahip olmuştu ama ortada bir tuhaflık vardı: Bakanlıklar arasında yapılan yazışmalarda “Türkiye’nin henüz resmî bir marşa sahip bulunmadığı” söyleniyordu... Üstelik memleketin dört bir tarafında farklı marşlar çalınıyor, yarışmaya iştirak eden bestekârlar bulundukları yerlerde kendi eserlerini çaldırıyorlardı...
Ankara ise, komisyonun kararına rağmen bir sene sonra marş için yeni bir beste yapılmasına hükmetti. Bakanlar Kurulu 19 Mayıs 1924’te yeni bir marş yarışması açılmasını ve yarışmaya gönderilecek eserler arasında en iyisinin belirlenebilmesi için notalarının Paris, Viyana ve Napoli Konservatuvarları’na yollanmasına karar verdi ve ertesi sene daha tuhaf bir girişim yapıldı: Maarif Vekâleti, 25 Temmuz 1925’te yeni bir marş güftesi için yarışma açtı! Mehmed Âkif’in marşı “tarihimize intikal ederek Millî Mücadele’nin kutsal bir hatırası” olarak muhafaza edilecek ama yeni bir millî marş yazdırılacaktı!
İlân edilen yarışmaya gönderilen çok sayıda manzume bugün hem özel hem de resmî arşivlerde muhafaza edilmektedir ve bu şiirlerin kalite bakımından Âkif’in manzumesi ile mukayese edilemeyecek derecede düşük seviyede oldukları daha ilk okuyuşta hemen farkedilir.
Derken her ne olduysa oldu, yeni marş müsabakası unutuldu, bir netice çıkmadı ama Ali Rıfat Bey’in millî marş olarak tebliğ edilen bestesinin yerini bir başka eser, Zeki Üngör’e ait olan ve günümüzde de okunan marş aldı.
MARŞ MUAMMASI BAŞLIYOR
Bundan iki sene önce İstiklâl Marşı’nın tarihini ama şiirin değil, eserin bestelenme macerasını kitap olarak yazmak istemiş; resmî ve özel arşivlerden bir hayli belge toplamıştım.
Ama araya başka işler girdiği için kitabı tamamlayamadım, yakında herhalde bitirip yayınlayacağım...
Marş ile alâkalı evrakı gözden geçirirken beni en fazla uğraştıran iş, resmî marş kabul edilen besteyi ortaya çıkartabilmek olmuştu...
Devlet Arşivi’nde “1-30-18-1-1-3-23-4” numarada muhafaza edilen dosyanın 14. sayfasında yeralan ve zamanın Maarif Vekili tarafından Başbakanlık’a 5 Ağustos 1923’te gönderilen yazıda “Şark Musiki Cemiyeti’nin Reisi Ali Rıfat Bey’in eserinin birinci olarak seçildiği” yazılıyor ve seçimin icap eden makamlara bildirilmesi rica ediliyordu. Bu belgeye göre, Ali Rıfat Bey’in Acemaşiran makamındaki eseri Türkiye’nin resmî marşı idi...
Ancak iki sene sonra birşeyler olmuş, Ali Rıfat Bey’in marşı bırakılmış ve daha önce Osmanlı sarayının, o günlerde de Cumhurbaşkanlığı Orkestrası’nın şefi olan Zeki Bey’in bestesi çalınmaya başlamıştı...
İstiklâl Marşı üzerinde şimdiye kadar yapılan çalışmalarda bu değişikliğin ne şekilde olduğu konusunda hiçbir doyurucu açıklama yapılmadı, marşın değiştirilmesi bir-iki kelime ile geçiştirildi ve ortaya bir belge de konmadı!
Arşivde, konuyu açıklamaya yardım edecek olan tek bir belge vardı ama bu belge de değişikliği tek başına izaha kâfi gelmiyordu...
180-9-6-39-6 numaralı ve 5 Aralık 1925 tarihli belge, Dışişleri Bakanlığı’ndan Maarif Vekâleti’ne yazılmış bir yazı idi. Yazıda, Maarif’in 4 Kasım 1925’te 7681/1732 sayılı bir yazı göndererek Başbakanlık’ın “İstiklâl Marşı’nın Türk Millî Marşı” olduğunu bildirdiği söyleniyor ve âcîlen on adet nota isteniyordu. Yazının altında kırmızı kalemle ve iri harflerle “Zeki Bey’in bestesinden 10 nüsha tedariki” yazılmıştı.
Muamma işte burada idi: Ali Rıfat Bey’in eserinin resmî marş olarak kabulünden iki sene sonra acaba bu karardan vazgeçilmiş ve millî marş olarak acaba Zeki Bey’in bestesi mi kabul edilmişti?
Bu konuda yapılan bütün yayınlarda “Ali Rıfat Bey’in bestesinin yerine Zeki Bey’in eserinin millî marş yapıldığı” yolunda söylentilere yer verilir, bu söylenti neredeyse seksen sene boyunca devam etmektedir ama değişiklik hakkında ortaya hiçbir belge konamamıştır!
KOSKOCA ARŞİV KAYIP!
Dışişleri’nin yazısında sözü edilen Maarif’ten gönderilen diğer yazıyı bulabilmek için çok uğraştım ama nafile! Dışişleri Arşivi henüz tasnif edilmediği için oradaki milyonlarca evrak arasında bu yazıyı bulabilmenin imkânı yoktu, dolayısı ile yazının ve şayet varsa marşın değiştirilmesi hakkındaki kararın Maarif’in, yani Millî Eğitim Bakanlığı’nın arşivinde aranması lâzımdı.
İşte o aşamada büyük, çok büyük bir tuhaflıkla karşılaştım: Millî Eğitim’in o senelere ait arşivi kayıptı! Bakanlık gerçi 2000’lerin başında elindeki eski evrakı Devlet Arşivleri’ne devretmişti ama bunların arasında Cumhuriyet’in ilk senelerine ait belgeler mevcut değildi!
Zamanın Millî Eğitim Bakanı ve bakanlık müsteşarı sağolsunlar yakın alâka gösterdiler, Maarif Arşivi’nin nerede olduğunu bulmaya çalıştılar ama çabalar neticesiz kaldı: Millî Eğitim Bakanlığı’nın arşivi kayıptı! Hattâ İstiklâl Marşı hakkında bundan iki sene öncesine kadar yapılmış hem ilk, hem de en önemli çalışma olan ve Türk Edebiyatı Dergisi’nde 1986’da yayınlanan Mehmet Önder’e ait “İstiklâl Marşı Belgeleri” isimli makalede yeralan bazı evrak da kayıptı. Mehmet Önder 1980’lerde mevcut olan Millî Eğitim Bakanlığı Arşivi’ne ulaşmış ve burada bulunan çok önemli birkaç belgeyi neyse ki yayınlamıştı; zira şimdi bu belgeler de arşivle beraber kayıptı!
Bu durumda, Zeki Üngör’e ait olan ve bugün okunan İstiklâl Marşı’nın resmî marş olup olmadığı tartışmalıdır! Resmî marşımız hakkındaki tek kabul belgesi, Maarif Vekili’nin 5 Ağustos 1923’te Başbakanlık’a gönderdiği ve Devlet Arşivi’nde “1-30-18-1-1-3-23-4” numarada muhafaza edilen dosyanın 14. sayfasında yeralan yazıdır. Yazıda “Ali Rıfat Bey’in bestesinin seçildiği” söylenmektedir ve tekrar edeyim, Zeki Bey’in marşının resmî marş kabul edilmesi hakkında bugün elimizde tek bir belge yoktur!
Dolayısı ile, millî marş olarak Ali Rıfat Bey’in eseri yerine Zeki Bey’in bestesinin kabul edildiği hakkında bir belge bulunana ve Dışişleri’nden Millî Eğitim’e 5 Aralık 1925’te gönderilen yazı veya bu konuda bir başka evrak ortaya çıkana kadar, Türkiye’nin resmî marşı sözleri Mehmed Âkif’e, bestesi Ali Rıfat Bey’e ait olan Acemaşiran makamındaki eser olmaktadır ve Zeki Bey’in bestesi de doksan küsur seneden buyana “gayrıresmî” şekilde çalınıp söyleniyor demektir!
Bu söylediklerimden “Zeki Bey’in marşını bırakıp Ali Rıfat Bey’in marşını icra etmemiz gerekir” diye düşündüğümü zannetmeyin. Zeki Üngör’e ait marş okunmasındaki zorluk ve prozodi, yani güftenin besteye uyumu konusunda hatalarla dolu olmasına rağmen melodi bakımından gayet güzeldir ve artık yerleşmiştir. Ali Rıfat Bey’in eseri ise pek “marş” havasında değildir, mısralar arasında şarkılardaki gibi enstrüman partileri vardır ve onun okunması da Zeki Bey’in eseri kadar güç olmasa bile zordur.
Ve, bir şahsî kanaatim: Mehmed Âkif’in o muhteşem manzumesi üzerine yapılan besteler arasında benim tercihim, İsmail Hakkı Bey’in eseridir...
Millî Eğitim’den Başbakanlık’a 5 Ağustos 1923’te gönderilen ve “Şark Musiki Cemiyeti’nin Reisi Ali Rıfat Bey’in eserinin birinci olarak seçildiğini” bildiren yazı. Bu yazı, Türkiye’nin ilk millî marşının kabul belgesidir (Cumhurbaşkanlığı Cumhuriyet Arşivi, 1-30-18-1-1-3-23-4, 14. belge). Dışişleri Bakanlığı’nın Millî Eğitim’e 5 Aralık 1925’ye gönderdiği yazı. Yazıda âcîlen on adet marş notası isteniyor, sayfanın altında kırmızı kalemle ve iri harflerle “Zeki Bey’in bestesinden 10 nüsha tedariki” yazılmış (Cumhurbaşkanlığı Cumhuriyet Arşivi, 180-9-6-39-6).