Neredeyim, yoksa cennette miyim?!
Geçirdiğim ufak bir rahatsızlık ve küçük bir operasyon sebebiyle üç haftadır evde dinleniyordum…
Dün ilk defa dışarıya çıktım, bir arkadaşımın otomobiliyle yola koyulduk ve birkaç saniye geçmişti ki, kendimi manevî bir iklimde, huzur içerisinde kanat çırpıyormuş gibi hissettim!
Nasıl hissetmeyeyim ki? Yolun sol tarafındaki devâsâ panonun üzerinde koskoca bir “Helâlleşme” ibâresi vardı, sağ tarafta da “Ömer’in Yolu” sözleri...
“Acaba ilâhî bir âlemde miyim?” diye tereddüt içerisindeyken, “Ömer’in Yolu” panosunun yeni çekilmiş bir TV dizisinin reklâmı olup olmadığını düşünmedim değil... Ama panonun alt tarafında Türkiye’nin şimdi hayatta olmayan en önemli politikacılarının fotoğraflarını görünce bu defa “Yoksa öbür tarafa gittim de doğruca cennete mi gönderildim?” endişesine kapıldım! Zira memleketin kaderine yarım asır boyunca hükmedip birbirinden güzel ve hayırlı hizmetler yapmış olan bu büyük ve mükemmel siyasetçilerin cennete gitmemeleri mümkün değildi, hepsi ancak orada birarada olabilirlerdi!
Daldığım derin ve hoş rüyadan direksiyondaki arkadaşımın birkaç defa ve her seferinde daha şiddetli ve nihayet avaz avaz bağırarak “Geldik!” diye haykırması üzerine uyandım; bütün o manevî iklim, ilâhî âlem ve cennet hayalleri kayboldu; dolaştığım bulutların üzerinden aşağılara süzüldüm ve kendimi İstanbul’un trafik keşmekeşinin göbeğinde buldum!
Maddî hayata döndükten sonra öğrendim ki, “Ömer’in Yolu” yazılı afişlerdeki “Ömer” meğerse dizi film kahramanı falan değil; Hazreti Ömer imiş!
ÖMER ASKER ARKADAŞI MI?
Şaka bir tarafa, Türkiye’nin siyaset gündemi günlerdir böyle manevî ve uhrevî kavramlara bürünmüş vaziyette! Muhalefetin bir kesimi sanki mahallenin emektar manavı Ahmet Efendi rahmet-i rahmana kavuşmuş, cenazesi definden önce evinin önüne getirilmiş ve konu-komşudan haklarını helâl etmeleri isteniyormuş gibi helâllik toplama turunda; diğer kesim ise din büyüklerinin hatıralarını siyasete taşıyıp onların üzerinden oy devşirme sevdasında...
“Ömer’in Yolu” sloganını ortaya atan reklâm şirketinin bu işte başarılı olduğunu inkâr edemem. Ama bin küsur sene boyunca isminin başına “Hazret” kelimesinin ilâvesi âdet olmuş çok önemli dinî şahsiyetlerden birinin, Hazreti Ömer’in siyaset uğruna “asker arkadaşı Ömer” haline getirilmesini ne yapacağız?
İktidarı eleştirmek ve işbaşındaki partinin hemen bütün politikalarına kulp takmak muhalefetin temel vazifesi, hattâ varoluş şartıdır. Ama memleketin iyi idare edilmediğinden dem vurup ekonominin batağa gittiğini iddia ediyor, meselâ işsizlik meselesini ve dövizin yükselmesini dillerine doluyorlasa, üstelik yakındıkları bütün bu sıkıntılar hakikaten mevcut ise çarelerden bahsetmek ve günün birinde iktidara geldikleri takdirde ne yapacaklarını telâffuz etmek zorundadırlar.
Ama çözüm, çare vesaire bulabilmek uzun çabaları, bıkmadan çalışmayı ve uğraşmayı gerektirir...
Dolayısıyla kendinizi yorup niçin helâk edesiniz ki? “Hellâlleşme”, Ömer’in Yolu”, veya “adaleti” yahut “mülkü” gibisinden mistik kavramları sulandırıp ortaya sürdüğünüz takdirde etrafı bir anda saran toz-duman sayesinde çok önemli bir iş yapmış gibi görünürsünüz!