Balarısı Ahmet
Teşvikiye Camii’nden geçen Perşembe günü Cüneyt Arkın’ın cenazesi kaldırıldığı sırada Sünbül Efendi Camii’nden de bir başka cenaze kaldırılıyordu: Balarısı Ahmet’in cenazesi...
Önce, bilmeyenler için Balarısı Ahmet’in kim olduğunu yazayım:
Asıl ismi Ahmet Faik Şener idi, bugün stand-up şovu yapanların öncüsüydü ve bu işi bizzat icra ettiği müziğin refakatinde yapardı!
1925’te babasının hakimlik yaptığı Gemlik’te doğdu, ilk grubunu 1940’ların sonuna doğru İstanbul’da öğrenci olduğu sırada kurdu. Devam ettiği Hukuk Fakültesi’nden 1952’de ayrılarak eğlence sektörüne girdi, “Balarıları” grubu olarak arkadaşları ile gazinolarda, otellerde ve radyoda uzun seneler müzik eşliğinde komedyenlik yaptı ve Türkiye’nin en rağbet gören müzik refakatindeki komedyenlerinden oldu.
O senelerin gazetelerindeki eğlence mekânlarının ilânlarını gözden geçirecek olursanız, Balarıları grubunun ne kadar meşhur olduğunu hemen farkedersiniz...
Balarısı Ahmet, 1960’ların sonunda sahne hayatını bırakıp sadece müzik ve senelerdir çaldığı ağız armonikası ile ilgilenmeye başladı. Artık klasik müzik sanatçısı idi ve “Balarısı Ahmet” değil, “Ahmet Faik Şener” olarak orkestra konserlerine solist icracı olarak iştirak ediyordu. Marcello’nun obua, Malcolm Arnold’un da armonika konçertolarını Türkiye’de ilk defa o icra etti ve klasik konserlerde Vivaldi, Massenet, Albeniz, Enesco ve Saint-Saens’ın eserlerini seslendirip yurt dışında da plaklar yaptı.
Batılı klasik müzik eleştirmenleri, müzikalitesinin ağız armonikasının dünya çapındaki iki ismi, Larry Adler ile Tommy Reilly ayarında, hattâ bazı bakımlardan onlardan üstün olduğunu söylüyorlardı.
Derken aradan uzun seneler geçti, klasik musiki dünyasından da çekildi ve Kocamustafapaşa’daki evinde hatıraları ile başbaşa kaldı...
Birkaç sene önce yolda yürüdüğü sırada bir otomobilin çarpması üzerine uzun müddet yatakta kalmış ve hareket kabiliyeti gayet zayıflamıştı. Pandemiden hemen önce idi, kaza haberini aldığımda İstanbul Kültür Müdürü Dr. Coşkun Yılmaz ile ziyaretine gitmiştik. Eski günlerin Ahmet Ağabeyi’nin yerinde koskoca evde tek başına yaşamaya çalışan doksanını geçmiş bir pîr-i fanî vardı. Coşkun, devletin yaşlı sanatçıya ihtimamını sağlamak maksadıyla bir belediyeden devamlı bakım ile günde iki defa yemek servisi sağlamayı teklif edecek oldu ama izzetinefsi galeyana gelen Ahmet Ağabey hemen reddetti!
“UNUTURLAR SENİ BİRGÜN...”
Nerede ise 45 senedir tanıdığım, çok sevdiğim, sanatına, ağırbaşlılığına ve ciddiyetine hayran olduğum ve Ahmet Ağabey’i uğurlamak için geçen Perşembe günü Sünbül Efendi Camii’nde idim...
Ve, cenazeye sadece beş-altı dostu ile birkaç komşusu gelmişti, o kadar! Tamamı ondört-onbeş kişi... Neyse ki öğle namazından çıkan onbeş-yirmi kişilik bir cemaat cenaze namazına iştirak etti.
Cemaatin bu kadar az olması tabii ki üzücüdür ama pek de şaşırtıcı değildir. Bir zamanlar revaçta olan eğlence biçimlerinin yahut müziklerin devirlerini tamamlamalarının üzerinden yarım asırdan fazla geçince icracılar ile beraber dinleyicilerin de pek kalmamış olmaları sebebi ile unutulmaları, hele bizim gibi magazin basınının hafızasının zayıf olduğu bir toplumda hatırlanmamaları artık normaldir. Ama tantanalı şekilde ödül, plâket, vesaire dağıtmayı âdet edinmiş bir kuruluşun çok değil, sadece dört sene önce plâket verdiği bir sanatçıyı vefat ettiğinde hatırlamaması ve cenazesine bir çiçek gönderme tenezzülünde bile bulunmaması, sadece vefasızlıktır.
Balarısı Ahmet’in cenazesinde bu vefasızlığın daniskası vardı: İKSV, yani İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı 2018’deki İstanbul Caz Festivali’nde müşterek dostumuz Hakan Atala’nın girişimi ile Balarısı Ahmet’e “Yaşam Boyu Başarı Ödülü” vermişti ama aynı vakıf, ödül verdiği sanatçıyı vefatında hatırlamadı bile! Balarısı Ahmet’in Sünbül Efendi Camii’ndeki cenazesinde Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ile İstanbul Valisi Ali Yerlikaya’nın çiçekleri vardı fakat dört sene önce yere-göğe koyamayıp ödül veren vakıfta o vefa neredeeee? Bırakın çiçek yollamalarını, Balarısı Ahmet’in cenazesine tek bir kişi ile olsun, katılmamışlardı bile...
Şimdi, artık dizilerin değişmez oyuncuları ile “ünlü sanatçı” oldukları iddia edilen ama şöhretleri kendilerinden menkul hatunları ve adamları konu alan sade suya tirit haberlerin tekrarı dışında başka birşey yazmaz hâle gelen magazin basınımıza da bir hatırlatma yapayım:
Geçtiğimiz ay sadece Cüneyt Arkın ve Balarısı Ahmet değil, magazin sayfalarında bir zamanlar gayet sık görünen iki hanım da vefat etti ama haber bile olamadılar: Soprano Nevin Pere ile geçmiş senelerin meşhur oryantal dansçısı İnci Birol...
Eskiler meğerse boş yere “Unuturlar seni elbet hele bir ölmeyegör!” dememişler!