Cinler...
BUGÜN, magazin ekimizin birinci sayfasında Mehmet Çalışkan'ın "cin taifesi" ile ilgili nefis bir haberi var:
"Şeytan-i Racim" isminde bir korku filmi çekilecekmiş, filmin konusu iki üniversite öğrencisine cinlerin musallat olmasıymış, hattâ çekimde 150 senelik elyazması bir cin kitabından istifade edilecek, kitapta yazılı dualar okunacakmış. Ama konuyu önceden "uzmanlara" sormuş ve "Eğer duaları birebir okursanız cinler gerçekten de gelebilirler" cevabını alınca korkmuş, çekimde duaları eksik okutmuş, ritüelleri de noksan yapmışlar!
Filmin macerasını dün gazete baskıya hazırlanırken okuyunca bu "uzmanları" merak ettim ve haberi yazan Mehmet Çalışkan'ı arayıp kim olduklarını sordum. Mehmet Çalışkan, senarist ile yapımcıların
"bazı din bilginlerine danışmış olduklarını" söyledi.
İlme bakın, ilme!...
Elinize bundan birkaç asır önce yazılmış bir cin kitabını alacaksınız, eğer eski harfleri okuyup yazmanız varsa kitapta cin çağırma hakkında yazılanları harfiyen yerine getireceksiniz ve cinler de davetinize icabet buyurup huzurunuza gelecekler! Üstelik bunun böyle olacağına inanıp "Sakın haaa!" diyenler de öyle sıradan vatandaşlar yahut sokaktaki adamlar falan değil; "din bilginleri"!...
SAKIN HAAA İNANMAYIN!
Bu konuya değil ama bu işlerle uğraşanların neler yaptıklarına merak salıp faaliyetlerini senelerce araştırmış, haberde sözü edilen "150 senelik cin kitabı"nın çok daha eskilerini, meselâ yedi-sekiz asır önce yazılmış olanlarını, üstelik kütüphanelerimizde okuyucuya çıkartılmayan bazı elyazmalarını da görüp okumuş ve sadece Türkiye'de değil, başka islam ülkelerinde, cinciliğin artık sıradan bir meslek olduğu Fas taraflarında da aynı konuda yapılanları görebilmek için koşuşturmuş bir meraklı olarak açıkça söyleyeyim: Elinize cin çağırmakla alâkalı bir kitabı alıp duaların bırakın tamamını, ayınlarını çatlatıp kaflarını patlatarak yani harflerin mahreçlerini en doğru şekilde çıkartarak okusanız bile öyle cin min gelmez...
Bizzat görüp konuştuğum cin işine meraklı olanların, özellikle de bu işin Türkiye dışındaki erbabının öncelikle vurguladıkları husus, cinlerle alâkalı "davet", "celb", teshîr", vesairenin temelinde öyle dua okumanın yahut ritülleri tam olarak yerine getirmenin değil, çok daha önceden kurulmuş bazı başka
"bağlantıların" vârolduğu idi.
Bu bağlantıların neler olduklarını ve nasıl kurulduklarını müsaadenizle yazmayacak ve "Şeytan-i Racim" isimli filmi çekecek olanlara şu kadarını söylemekle yetineceğim: Size "Duaları ve ritüelleri aynen okuyup yaptığınız takdirde cinler gelebilir" diyenlere kulak asmayın! Batı'da çekilen "Şeytan" ve benzeri filmlerin şeytanı çağırma yahut gönderme sahnelerinde okunan duaların tamamı, Vatikan'ın asırlar boyunca yasaklamış olduğu kitaplardaki metinlerdir ve okunduklarında ne gelen olur, ne de giden... Sizleri bu şekilde ürkütüp endişeye sevkedenler ise, "cin" kelimesini telâffuz etmekten bile korkup cinlerden "üç harfliler" diye bahseden ödleklerdir!
İŞTE, SİZE GERÇEĞİ...
Şimdi, "Şeytan-i Racim" filminin yapımcılarına bir hatırlatma yapıp sevabına bir yardımda bulunayım:
Zamanımızdan 150 sene önce kaleme alınmış elyazmalarında öyle doğru dürüst cin bahisleri falan olmaz, konu o devirde artık sulanmıştır.
Bu köşede bundan sekiz asır önce kaleme alınmış, halen devlete ait bir kütüphanede muhafaza edilen ama kataloglarda görünmeyen ve dolayısı ile okuyucuya da çıkartılmayan cin konusundaki "gerçek" bir elyazmasının "davet" ile ilgili bir sayfasını yayınlıyorum: Çektiğiniz filmde madem ki doğru gerçek görüntülere yer vermek istiyorsunuz, "cin" kelimesinin telâffuzundan bile korkanlara hiç aldırmayın ve filminizi böyle otantik bir kaynağa dayanarak çekin!