4 Kasım 2018 tarihinde yerel seçime gidiyoruz
Bu yazıyı tarihe not düşmek için yazıyorum. Dün ‘yerel seçimler Ekim 2018’e alınmalı’ diye kaleme aldığım yazının üzerine yaptığım görüşmeler ve edindiğim izlenimler sonucu bugün çok net bir şekilde şunu yazıyorum: Yerel seçimler büyük olasılıkla 4 Kasım 2018’de yapılacak. Bu yönde çok kuvvetli sinyaller var. Habertürk okurları iyi bilecektir ki 2018 yazında başkanlık seçimine gideceğimizi ben çok öncesinden bu sütunda yazmıştım. 24 Haziran 2018 seçimleri benim için sürpriz değildi. 4 Kasım 2018 sonrasında 25 Haziran 2023’e kadar seçim defterini kapayacağız ve yaklaşık 5 sene rahatlayacağız. Türkiye toplumunun ve devletinin de zaten buna ihtiyacı var. Dün itibarıyla dehşet bir devalüasyon şoku yaşayan ekonominin de buna ihtiyacı var.
Sürekli seçim yapılan bir ülkede hiçbir konuda istikrarlı bir tutum alınamaz. Bana sorarsanız 4 Kasım 2018’de hangi belediyeyi kimin aldığı da ülkenin genel manzarasını değiştirecek bir olay değil. Fakat elbette her siyasi parti en küçük yerel birimde bile kazanmayı istiyor ve ona göre seçmenlere karşı populizm yapıyor. Demokrasinin doğası da biraz böyledir. O yüzden Churchill, ‘Demokrasinin ne olduğunu anlamak istiyorsanız bir seçmenle beş dakika konuşmanız yeterlidir’ demiş ve eklemiş: ‘Demokrasi aslında berbat bir rejimdir ama diğer rejimlerle kıyaslandığından en az berbat olanıdır..’
4 Kasım 2018 tarihinden sonra Berat Albayrak’ın açıkladığı ekonomik plan çerçevesinde, akılcı, enflasyonu yeniden tek haneye indirmeyi hedefleyen, tasarrufu önceleyen politikalar daha da hızlı bir şekilde hayata geçirilecektir diye düşünüyorum.
***
Berat Albayrak’ın konuşmasının şifreleri
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak önümüzdeki süreçte ekonominin ana hatlarını belirleyecek olan paradigmayı ortaya koyduğu konuşmasını yaptı. Son derece tutarlı, rasyonel ve piyasaları rahatlatan bir açıklamaydı. Özellikle para politikalarının tam bağımsızlığını vurgulaması, Merkez Bankası’nın bağımsızlığına birkaç kez kuvvetli vurgu yapması, bütçe dengesinin sağlanmasına yönelik adımların atılacağını söylemesi çok önemliydi.
Önümüzdeki süreçte cari açığı küçültecek, mali dengeleri düzeltecek, ithalatı azaltıp, iç piyasayı canlandıracak, yapısal reformları önceleyecek, kısacası tasarrufu artırıp, büyümeyi yavaşlatacak, akılcı, piyasaları rahatlatan bir çerçeveydi anlattığı. Önümüzdeki süreçte kamu harcamalarının düşeceği, daha yavaş ve emin adımlarla borçları azaltmaya odaklanılacağı, vergi sisteminin dönüşeceği bir dönem olacak. 35 milyar dolarlık yıl sonu bütçe tasarrufu hedefi var. Tüketimin azalacağı, tasarrufun artacağı bir perspektifle mevcut sorunlarla mücadele edilebilir. Türkiye böyle akılcı bir çizgide ilerlerse kısa süre içinde gündelik sorunları aşacaktır. Önemli olan dış ve iç piyasalarda yatırımcıların güvenini kazanmak, parayı bollaştırmak ve kamu harcamalarını kısmak…
Yeni dönemde nasıl bir dış politika?
Öte yandan Albayrak’ın verdiği son derece olumlu mesajlara rağmen dolar uçarcasına yükselmeyi sürdürüyor. ABD Başkanı Trump’ın Türkiyeye yönelik açıklamasının ardından rekor üzerine rekor kırıldı. Sırf dün bile trilyonlarca lira kazanıldı veya kaybedildi. ABD açıkça Brunson’ın ve mevcut ilişkilerdeki problemlerin intikamını almaya çalışıyor. Yaptığı haydutluktan başka bir şey değil fakat yeni dönemde romantik değil, gerçekçi bir dış politika izlemeliyiz.
***
Kimse umuda ya da umutsuzluğa kapılmasın
Dünkü yazım üzerine Özcan Günay adlı okurum sormuş: ‘ilk olarak diyorsunuz ki seçim martta olduğu için doğru reçete uygulanamıyor, seçimden sonra ancak uygulanabilir, bundan dolayı seçim erkene alınmalı. Ikinci olarak ise seçim hiç önemli değil, önemli olan Beştepe’yi kazanmaktı, gerisi boş diyorsunuz. Madem önemsiz bir seçim, öne alınıp alınmaması da önemli değil o zaman. Doğru reçete ne ise uygulansın, seçim beklenmesin. Burada bir mantık çelişkisi yok mu?’
Cevap vereyim: Ben kendi cephemden görüneni yazdım, partiler cephesinden görüneni değil. Zira hem AK Parti’nin hem de CHP’nin bu yerel seçimlere lüzumundan fazla önem atfettiğini düşünüyorum. Öte yandan elbette CHP toplam oyda yüzde 15’e, AK Parti de yüzde 35’e gerilerse bu sonuçlar çok tartışılır. Dolayısıyla bu seçim önemsendiği için iktidar kısa vadede oy oranını düşürecek hiçbir adım atmak istemiyor. Bu da demokrasinin doğası.
O nedenle bir an önce bu seçimleri yapalım ve geride bırakalım. Alınacak oy oranlarının istatistiksel olarak tabii önemi var ama sonuç ne olursa olsun 2023’e kadar çok şey değişir. Bu seçimlerin sonucuna göre "Bir parti bitti" ya da "Bir parti başarıyı tescilledi" denemez. Mesela AK parti 2009 yerel seçimlerinde 38 aldı, 2011’de oyunu yeniden artırdı ve yüzde 50’ye çıkardı.
Kısacası ekonominin bu kadar sıkıntılı olduğu bir süreçte bir an önce şu seçim baskısından kurtulmak gerektiğini ifade ettim dünkü yazıda.
***
Bravo Meral Akşener!
Dövizdeki anormal oynamalar ve uluslararası piyasalardaki olağandışı hareketlilik üzerine Meral Akşener’in "Ülkemizin ve hükümetin yanındayız" açıklamasını son derece olgun ve doğru buluyorum. Türkiye ekonomisini korumak ve düzlüğe çıkmasını hedeflemek hepimizin arzusu olmalı. Meral Hanım’ın ortaya koyduğu sorumlu siyaset çizgisini CHP’den de bekliyorum. Böyle günlerde siyasetin birleştirici olması gerek.