Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Günlerdir kadın meselesi üzerine yazdığım için siyasetin diğer önemli başlıklarına yer veremedim. Ancak İdlib’de durum giderek daha karmaşıklaşıyor ve kayıtsız kalınamayacak bir duruma geliyor. Dünyanın kıyameti, 5 yıldır süren Suriye savaşında biriken şiddet ve tazyik, büyük güçlerin laboratuvar gibi gördükleri bu talihsiz ama kritik kentte patlayacak gibi görünüyor.

        Esad rejimi Suriye’deki muhalifleri İdlib’e sıkıştırmayı başardı. Burası muhaliflerin elinde kalan tek büyük bütün alan konumunda. Peki muhalif deyince kimi anlamalıyız?

        İşte dananın kuyruğu bu soruda kopuyor. Zira el Kaide kalıntılarından oluşan Heyet Tahrir Şam’ın varlığı burada ve Esad operasyonuna meşruiyet kazandıran da bu örgüt. Ancak bunların yanı sıra İdlib’de Özgür Suriye Ordusu da, diğer ılımlı muhalifler de ve her şeyden önemlisi sayıları tam olarak kestirilemeyen ama terör örgütleri ve Şam rejiminin gazabından kaçan 3-5 milyon arası sivil de var. Dolayısıyla olası bir operasyonda ortalığın bu kadar toz duman olduğu bir noktada, HTŞ mensuplarını diğerlerinden ayırmak ne kadar mümkün olur? Üstelik Esad gibi kendine karşı her unsuru yok etmeye ant içmiş bir ölüm makinesi buna ne kadar dikkat eder?

        Türkiye açısından görünen tabloya bakacak olursak durum hiç de iç açıcı değil, zira yukarıda bahsettiğim tehlike nedeniyle kaçışlar başladı. HTŞ unsurları da sivillerin arasına karışıyor ve bu insanlar Türkiye sınırına dayanacak. Dolayısıyla terör ile birkaç yıldır çok etkin ve sonuç alıcı bir mücadele veren Türkiye açısından sınır güvenliğini kontrol etmek çok zorlaşabilir.

        Hem bu sebeple hem de oluşabilecek insani dram nedeniyle Türkiye olası operasyonu engellemek ve bir çözüm bulmak için uğraşıyor. Son gelen bilgilere göre bu çabaların içinde HTŞ’nin kendini lağvetmesi yönünde yapılan görüşmelere müdahil olmak da var.

        TÜRKİYE’NİN VARLIĞI

        2017 Ekiminden beri Türkiye 12 gözlem noktası ile İdlib’de. Burada yalnızca operasyon yapan ülke değil Türkiye. Sınırına çok yakın olan bu kentin çatışmasızlık bölgesi olmasında Türkiye’nin Astana sürecinde oynadığı rol de yadsınamaz. Esasen İdlib demek ‘güvenli liman’ demek oluyordu son 1 yıldır. Şimdi Esad’ın Rusya’nın desteği ile yaklaşan operasyonu ile bırakın güvenli limanı en kanlı cephe olmaya aday…

        Türkiye işte böyle bir felaketi önlemek istiyor. Ancak Rusya, operasyon konusunda kararlı zira HTŞ’yi ABD’nin güdümünde bir aparat olarak görüyor ve kendi varlığını güçlendirmek için yok etmek istiyor. Moskova, Esad rejimi ile tam bir dayanışma içinde. Ancak adına ister DAEŞ deyin, ister HTŞ, ister El Kaide… Bu yapıyı artık Suriye’de her surette görebilirsiniz. Örgüt adeta bir Truva atına dönüşmüş durumda.

        Kısacası Esad rejimi, Rusya’nın da desteğiyle büyük bir insanlık dramına sebep olabilecek bir operasyon hazırlığında. Türkiye yalnızca oradaki sonuçlardan değil, o operasyonla birlikte oluşacak yeni göç dalgasından da endişeli. Bu endişesinde de yalnız değil. AB de kendilerini de etkileyebilecek böyle bir dalgadan korkuyor, dolayısıyla Türkiye ile benzer kaygılarla hareket ediyor. ABD ise böyle bir operasyona karşı olduğu yönünde gün içinde çok net bir açıklama yaptı. Keza BM de olası tehlikelere dikkat çekiyor ve böyle bir olasılığa karşı uyarı yapıyor.

        Suriye’de 7,5 yıldır devam eden iç savaş artık hepimize şaşırmamayı öğretti maalesef. Dolayısıyla bu konuda yazarken temkinli davranmak durumdayız. Her an dengeler değişebilir. Ancak şimdilik durum bu. Burada Türkiye hem diplomatik olarak masada güçlü olmak hem kendini olası bir göç ve terör unsurlarının sızmasına karşı korumak hem de Astana sürecinden beri yürüttüğü ‘İdlib’i güven adası haline getirme ve koruma politikası’nı sürdürmek durumunda. Tabii bu, ABD ile bu kadar gergin olduğumuz ve Rusya ile son derece yakın ilişkiler içinde bulunduğumuz şu günlerde elbette hiç de kolay değil…

        ***

        Harvey Weinstein haberleri NBC’de kimi rahatsız etti?

        Günlerdir Talat Bulut vakasından hareketle Türkiye’deki kadın meselesini, erkek tahakkümcü düzeni ve cinsiyetçi bakışın her türlü çevrede ne kadar yaygın olduğunu yazıyor ve farklı örnekler üzerinden bu tezlerimi desteklemeye gayret ediyorum.

        Geri dönüşler inanılmaz. Tam da tahmin ettiğim gibi büyük bir yanardağ patlamak üzere… Çok sayıda mail ve telefon alıyorum, içlerinde birçok destek mesajı var. Ancak tabi bu düzenin devamından yana, tahakkümcü kafalardan çok sert karşı çıkışlar hatta hakaretler de geliyor. Olsun, her türlü damarı bu kadar canlı bir şekilde görmek heyecan verici…

        Bugün bu konu ile ilgili biraz ABD’ye götüreceğim sizi, çünkü MeeToo Hareketinin fitilini ateşleyen Harvey Weinstein hadisesi üzerine ABD’de çok ilginç gelişmeler yaşanıyor. Weinstein ile ilgili taciz ve tecavüz haberlerini ortaya çıkaran araştırmacı gazeteci Ronan Farrow bu haberleri çalıştığı NBC kanalı değil, New Yorker’da yayınlamıştı. Dün New York Times’a Farrow’un eski prodüktörünün açıklamaları yansıdı. Bu açıklamalara göre NBC, Farrow’un araştırmasını bir yerde kesmek istemiş ve engellemeye çalışmış. ‘İçeriden ve dışarıdan baskılar geliyordu’ diyor prodüktör. Harvey Weinstein’ın kendisi ile ilgili haberleri engellemek için bizzat NBC yöneticilerini aradığına şahit olduğunu anlatıyor.

        WEINSTEIN BİZZAT ARAMIŞ

        NBC ise kendisini ‘Farrow’un haberle ilgili on-the record kaynağı yoktu, isim ve yer belli değildi, bizim kriterlerimize uymayacağı için yayınlatamazdık, kendisi başka bir yerde yayınlatmak istediğini söylediğinde engel çıkarmadık ancak bizim kameramızı başka bir mecra için kullanmak isteyince reddettik’ diyerek savunuyor.

        Bir gazeteci için heyecan verici bir dosya üzerinde çalışırken en önemli motivasyon kaynağı çalıştığı yerden destek görmesidir. Heyecanına ortak olunmasını, moral verilmesini bekler. Üstelik burada söz konusu olan herhangi bir dosya da değil, ortalığı birbirine katacak bir araştırma!

        Dolayısıyla NBC kendini nasıl savunursa savunsun belli ki bu dosyayı öldürmek istemiş. Standartlarına uymadığı gerekçesi hiç inandırıcı değil, zira şayet araştırmadan heyecan duysa ve sahiplenmek istese Farrow’a çalışmayı başka bir yerde yayınlatma konusunda kolaylıkla yeşil ışık yakmaz aksine bu dosyayı kendi standartlarına uydurması için telkinde bulunurdu.

        Erkek tahakkümcü düzenin elinin kolunun nerelere uzandığı, NBC içinde bu haberin, kimleri, nasıl rahatsız ettiği belli ki yeni ve çok ciddi bir araştırma konusu. ABD’de MeToo hareketi giderek dallanıp budaklanarak genişliyor. Darısı bizim başımıza…

        ***

        Teşekkürler Özkök!

        Her ne kadar taciz ve tecavüz davalarına kadın savcı ve hakimlerin bakması tartışmasında uzlaşamasak da Ertuğrul Özkök’ün dün Fatih Altaylı ve benim aramdaki tartışmada benden yana taraf olmasını çok önemsiyorum.

        Kadın duyarlılığı böyle böyle cepheyi genişleterek artacak. Bence yakında Altaylı da kendisi ile aramdaki polemikte benim safıma katılacak.

        ***

        Diyarbakır’daki o ucubeyi yeni mi fark ettiniz?

        Dün Habertürk’ten Öznur Karslı güzel bir haber yakalamış. Mimarlar Odası, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Sur Belediyesi ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulunu haberdar edip Sur’da bir binanın üzerindeki villa benzeri tuhaf yapının yıkılmasını istemiş.

        Günaydın Mimarlar Odası, günaydın Diyarbakır ve Sur Belediyeleri demek istiyorum. O ucube yıllardır orada duruyor, daha yeni mi fark ettiniz? Üstelik bahsettiğimiz yer Diyarbakır’ın göbeği. Görülmemesi imkansız. Ve de şehirde herkes o tuhaf yapıyı bilir, gelenlere de gösterir.

        Dolayısıyla belediye ya da Mimarlar Odası bu işi yeni fark ettiğini yutturmaya kalkmasın. Apaçık bir şekilde bu çirkinliğe, sahibi nüfuzlu diye göz yumulmuş.

        Diğer Yazılar