Bu fiyatlar nereye uçuyor?
Evin alışverişi bende. Haftada iki gün markete gidiyorum. Dolayısıyla neredeyse her şeyin fiyatını bilirim. Ya da bilirdim. Artık bilmiyorum. Çünkü artık her gidişimde neredeyse her şeyin fiyatını değişmiş buluyorum. Alışveriş meselesi bir kabusa dönmeye başladı. Rakamlar uçuyor! Özellikle de temel gıdadaki rakamlar!
Mesela bu sabah, geçen hafta 24 liraya aldığım kaşar peynirine 28; 14 liraya aldığım yumurtaya 17,5; 14,5 liraya aldığım mantıya 20 lira verdim! Muzun kilosu 13, üzümünki 9 lira! En bol ve ucuz olması gereken domates bile 5,5 TL. Her sene bu mevsim kış için domates hazırlardık ama bu fiyatlarla şimdi almak akıl kârı değil. İnsanın artık markete giresi gelmiyor! Düzenli alışveriş ettiğim Migros yetkililerini bu noktada uyarmak isterim. Özellikle hem gramaj azaltma hem de zam konusunda tüm müşterileri bilgilendirici bir broşürü market girişinde dağıtmaları gerekir. Diğer market zincirleri de bunu yapmalı.
Geçen gün, bir şirkette yöneticilik yapan ve gelir düzeyi gayet iyi olan bir arkadaşım bana tuvalet kağıdı fiyatlarından yakındı! Aylık geliri ne olursa olsun böylesine sık ve fazla fiyat artışları herkesi huzursuz ediyor ve insana kendini güvensiz hissettiriyor.
Durum böyleyken dar gelirli ne yapsın, nasıl yetiştirsin? Gördüğüm kadarıyla temel ihtiyaçlara yapılan zamlar diğer ürünlere kıyasla daha fazla. Bu tam bir fırsatçılık! ‘Nasılsa mecburlar’ deyip yumurtaya, peynire, zeytine zamları bindiriyorlar. Daha keyfi kalemlerde ise talep düştüğü için fiyat artışı olmuyor, hatta talebi yükseltmek için yer yer fiyat kırma oluyor. Anlayacağınız yine en büyük zararı ancak asgari malzemelere gücü yetebilen dar gelirli görüyor.
***
Bir de gizli zamlar var
Fiyat artışları kadar bir de gizli zam meselesi var. Bazı şirketler ürünlerinin gramajını düşürüp bunun üzerinden ya zam yapmamış ya da az yapmış gibi gösteriyorlar.
Bu konuda okurlarımdan en çok şikayet Ülker ürünleri ile ilgili geliyor. Bakın size bir örnek. Ülker Yulaflı Bisküvi 120 gramdan 91 grama düşmüş, 120 gram fiyatı 1 lira iken 91 gr fiyatı 1,25 olmuş. Yani yüzde 25 zam gibi gösterilmiş gizli yüzde 65 zam yapılmış bu bisküviye. Başta Murat Ülker olmak üzere, bu konuda Yıldız Holding yetkililerini uyarmak isterim. Ülker her kesimden insanın satın aldığı bir marka. Bu tür şeyler yüzünden halkta oluşan antipatiyi görmezden gelmemeli ve önlem almalılar.
Hammade fiyat artışına bağlı olarak şirketler ürünlerine zam yapmak zorunda kalabilirler ancak bu şekilde miktar küçülterek fiyatı sabitlemeye çalışmak kandırmaca değil mi?
Bu gizli zamlarla ilgili olarak Ticaret Bakanlığı tüketiciyi korumak için market market geziyor ve firmalara cezalar kesiyor. ALO 175 Tüketici Hattı da her türlü şikayeti alıyor ve değerlendiriyor. Okurlarımız da gördükleri aşırı zam ile ilgili burayı çekinmeden arasınlar.
Geçenlerde BİM’e, gizli ve gerekçesiz zam yapması sebebiyle ceza kesildiği haberleri gündeme geldi. Şayet gerçekten gizli ve gerekçesiz zam varsa ve hükümet kendine yakın bilinen bu firmaya ceza kestiyse bu, Ticaret Bakanlığının objektif olduğunu gösterir. Tebrik ederim! Bu konuda hiçbir firma kayırılmamalı.
***
Medyanın bu durumunda senin payın yok mu?
Cem Küçük’ün son iki yazısı dikkatimi çekti. İlkinde, “Türkiye’de köşe yazarlığı ve yorumculuğun sonu geldi” diyor, ikincisinde ise daha da ileri gidip, medyanın sonunu ilan ediyor. Küçük’e göre hangi kanatta olursa olsun, star elektriği olan köşe yazarı neredeyse kalmamış. Birkaç kişi hariç kimse okunmuyor, izlenmiyor, yankı uyandırmıyormuş.
Söylediğine göre köşe yazarlarının büyük çoğunluğu artık yaşayan birer ölü, hele hükümete yakın medyadaki köşe yazarları tamamen bankamatik memuruna dönmüş! Bir gazetede aynı yazarın 3 gün üst üste aynı yazısının basıldığını ve yine hükümete yakın bir büyük kanalda bir haber programının yayınlanmasının unutulduğunu ve bunları kimsenin fark etmediğini ileri sürüyor. Birey olarak hepsi yok hükmünde diyor. Ortalığın, her gün ekrana çıktıkları halde hiç tanınmayan her türlü görüşten insanla dolu olduğunu iddia ediyor.
Devam da etmiş. İktidar kanadında tek kriterin ilişkiler ve yalakalık ağları olduğunu ifade ediyor. Bu arada muhalif medyanın da ölü olduğunu ve hiçbir muhalif yazarın gündem yaratamadığını da yazmış.
İtiraf edeyim, televizyondaki tartışma programlarıyla ilgili söylediklerine ben de çok güldüm. Özellikle de “Reklam arasındaki konukların yerine yenileri konsa kimse giden yorumcuları fark etmez ve rejiyi aramaz” cümlesine.
Şimdi bu tespitlerin üzerinde teker teker durabiliriz ve doğru olup olmadığını konuşabiliriz de ortada bir tuhaflık yok mu? Yani medyanın bittiğini ve köşe yazarlarının sonunun geldiğini Cem Küçük’ün söylemesi ilginç değil mi?
Acaba hiç kendine “Durumun bu hale gelmesinde benim de payım var mıdır” diye bir soru sordu mu? Aynaya bakıp medyanın haliyle ilgili kendi yaptıkları adına bir özeleştiride bulundu mu?
Zira kendisi son birkaç senedir bizim sektörün biçerdöver makinası görevi görmedi mi? Onun ısrarıyla kaç kişi medyadan tasfiye olmadı mı? Kovdurduğu kimi yazarlar ayrı gazete kurmak durumunda kalmadı mı?
Birçok köşe yazarı üzerinde kendi sert milliyetçi-muhafazakar görüşleri ekseninde bir manevi terör havası estirmedi mi? Kendisinin basın camiasında yarattığı tedirginliğin, köşe yazarları ve yorumcuların, Küçük’ün tabiriyle “yaşayan ölü” durumuna gelmesinde bir payı yok mu?
Yani ortalığı çöle çeviren biri, şimdi çıkmış kuraklıktan şikayet ediyor. Pes doğrusu!