Brunson kararı ne anlama geliyor?
Türkiye ABD ilişkilerini aylardır kilitleyen en önemli başlık olan Rahip Brunson davası bugün itibarı ile çözülmüş görünüyor. Brunson’ın serbest bırakılmasını son derece doğru bir karar olarak değerlendiriyorum.
Peki karar şaşırtıcı mı? Hayır. Birkaç gündür Amerikan medyası ABD ile Türkiye’nin anlaştığını, Brunson’ın serbest kalması karşılığında ABD’nin Türkiye’ye yönelik ekonomik yaptırımları azaltacağını yazıyor. Benim elimde böyle bir bilgi yok. Sorduğum kaynaklarım ise kesin bir dille bunu yalanladılar.
Ancak Brunson’ın ev hapsinin bitirilmesi yönünde bir irade olduğunun emareleri zaten vardı. Eylül başında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına Adalet Bakanı eski Müsteşar Yardımcısı Ömer Faruk Aydıner atandı. Aydıner’in ilk yaptığı işlerden biri Brunson davasının savcısı Berkant Karakaya’nın görev yerini değiştirmek oldu. Bu, davanın seyrinde bir değişiklik olacağına işaretti.
Piyasalar da buna göre hareket ediyordu. Finans çevrelerinden kaynaklarım günlerdir Brunson’ın tahliyesinin piyasalarda ‘satın alındığını’ ve ‘dolar için 5,75’e kadar pozisyon alanlar olduğunu’ söylüyorlar.
Nitekim dün gerçekleşen duruşmada tanıkların ifade değiştirmesi ve savcının hapis istemini 10 yıla indirmesi sonucu belli etti. Bundan sonra hızla Türk-Amerikan ilişkilerinde yumuşama ve sıcaklık dönemi başlayacağını öngörebiliriz. Trump’tan olumlu bir açıklama, bazı ürünlere getirilen ek vergilerde geri adım gibi gelişmeler piyasaları rahatlatacaktır. Duyduğuma göre tutuklu olan başka bir ABD vatandaşı Serkan Gölge ile ilgili de olumlu gelişmeler yaşanabilir.
Brunson’ın serbest kalmasını son derece doğru bir karar olarak değerlendiriyorum. Elbette siyasetin gölgesi yorumları yapılacaktır. Bu tip davaları siyasetten bağımsız düşünmek imkansız. Ancak Brunson’ın tutuklanmasından 1,5 yıl sonra gelen iddianameyi de ‘kraldan çok kralcı’ bir mantıkla, her türlü şeyi aynı sepete koyan ve birçok tutarsızlık barındıran, Büyükada iddianamesini hatırlatan bir iddianame olarak kayda geçirmeliyiz.
***
25 yıl sonra
Bütün bu olanların siyasi ve hukuki olduğu kadar insani bir yönü de var. Hakkında ajan dediler, casus dediler. Gerçek ne bilmiyorum, bence sadece Hristiyanlıkla ilgili biri değildi. Ama Andrew Brunson 27 yaşından beri, yani tam 25 yıldır ailesi ile Türkiye’de yaşıyordu. Bu ömrünün neredeyse yarısı demek. 3 çocuğundan 2’si burada dünyaya gelmişti. Çok iyi Türkçe konuşuyordu. Bu gelişmelerin ardından Türkiye’yi terk edip, ABD’ye gidiyor.
Brunson meselesi Türkiye’nin gündemine oturduğunda Nalan Koçak Habertürk’te onun bilinmeyenleri ile ilgili çok güzel bir haber hazırlamıştı. O haberden birçok şey öğrendim.
Bugün bütün Türkiye Brunson’ı konuşurken ‘kimdir bu rahip’ sorusunun önem kazandığını düşünüyorum. O nedenle gelin biraz Brunson’ın geçmişine bakalım…
Andrew Brunson ailesinin izinden giden bir rahip. Kuzey Carolina doğumlu olan din adamı, 7 çocuklu Evanjelik bir misyoner aileye doğmuş ve akrabalarının önemli bir kısmı da misyoner.
Eşi Norine de misyoner bir aileden. 1993’te Evanjelik Kilisesinin misyonerlik kuruluşu World Witness Brunson çiftini Türkiye’ye göndermiş. Geliş o geliş. O gün bugündür Türkiye’delerdi.
Çiftin 3 çocuğu var. Biri kız, ikisi erkek. En büyük çocuk olan kızları Jacqueline geçtiğimiz günlerde Amerikalı bir askerle evlendi. Çocuklar Türk okullarında eğitim görmüşler. En büyük ve ortanca ABD’de, küçük ise halen burada lisede.
***
Kaşıkçı cinayetinde Arabistan bir günah keçisi mi arıyor?
Cemal Kaşıkçı bilmecesi halen çözülebilmiş değil. Ortalık iddiadan geçilmiyor. Ben kaynaklarımla bir durum değerlendirmesi yaptım. Elimizdeki kesin bilgiler ve son durumu sizinle paylaşayım…
Suudi Arabistan olayı aydınlatmak için bir heyet gönderdi biliyorsunuz. Tabii bu ilk bakışta komik görünüyor, kim yaptı da siz aydınlatıyorsunuz? Ancak Türkiye tüm teamüllere uygun davranarak ortak heyet kurulmasını kabul etti. Şimdi bu heyetin ne kadar samimi çalıştığını görecek. Ancak Türkiye’nin bu işbirliğini göstermesi son derece doğru ve önemli.
Gelinen aşamada Kaşıkçı’nın öldüğü yönünde çok kuvvetli delillere ulaşılmış durumda. Kısacası öldüğü biliniyor ancak halen cesedi bulunamadığı için “Yüzde 99 öldürüldü” deniyor.
Öğrendiğim kadarıyla bedenin Türkiye dışına çıkmış olma ihtimali burada olma ihtimalinden daha düşük. Konsolosluktan çıkan araçların gittiği güzergahlar didik didik aranıyor, savcılık konsolosluk bahçesi için de izin isteyecek. Bu diplomatik bir iş değil, ağır cezalık bir iş. Ve söz konusu alan büyükelçilik değil, konsolosluk. Dolayısıyla konsolosluk bahçesinde kazı yapılabilir.
“Suudi Arabistan bu işin çözümüne destek değil, köstek olur” mantığı akla geliyor ancak şayet uluslararası baskı giderek artarsa -ki artıyor, Türkiye çok sert tepki gösteriyor, Amerikan medyası da konuyu giderek büyütüyor- o zaman Suudi yönetimi bir günah keçisi bulup, aydınlatılması için işbirliği yapıp, onun üzerine bu cinayeti atma yoluna gidebilir. Yani “Biz yapmadık, derin güçler yaptı” diyebilir. Nitekim çember giderek daralıyor.