Tribün toplumu
Gördüğüm kadarıyla bu ülkede insanın derdini anlatması giderek imkansızlaşıyor. Kulaklar kapalı, kalpler mühürlü, beyinler otomatik pilota bağlamış…
Ama olsun, ben yılmayacağım. Düşünmeyi çoktan unutmuşlar çoğunlukta olsa da, önyargılarına yenilmemiş, dinlemeyi bilen siz okurlarım varsınız.
Pazartesi günü okullarda dayağa koşulsuz ve çok sert bir şekilde karşı çıkmamız gerektiğini yazdım. Mezun olduğum okul olan İstanbul Erkek’te bir müdür yardımcısı iki öğrenciye tokat atmıştı ve haber bu şekilde verileceğine o tokadın gerekçesi haberin ana konusu oluyordu.
Yani "O tokat öğrenciler İzmir Marşı'nı okuduğu için geldi" deniyordu. "Atatürkçü öğrencileri, İslamcı bir öğretmen dövdü" formatındaydı haberler.
Muhalif medya işi büyütmeye çalışıyor, hükümete yakın medya ise susuyordu.
Araştırdım ve o müdür yardımcısının bırakın İzmir Marşı'ndan nefret ettiği için tokat atmasını, bilakis Atatürkçü görüşleriyle İstanbul Erkek camiasında tanınan bir öğretmen olduğunu öğrendim.
Dolayısıyla haberlerde söylendiği gibi siyasi saikle atılmış bir tokat yoktu ortada. Ama bunun öneminin de olmadığını, önemli olanın okullarda şiddet olduğunu ve kimden gelirse gelsin bunun üzerinde durmamız gerektiğini yazdım.
Dünden beri sanki o tokadı öğretmenin "İslamcı ideolojisine" bağlayanlar onlar değil de benmişim gibi öyle haberler yapıldı ki…
Yahu siz hayatı kafanızdaki şablonlarla açıklamak için yaşıyor, hiçbir şeyi anlamaya çalışmıyorsunuz. Gerçekler dile getirilince de çamur atıyorsunuz! Herkes kendi tribününe oynuyor. Karşı tarafa kulaklar sağır, gözler kör.
Tokat, İzmir Marşı için atılınca bir kesim, Mehter Marşı için atılırsa diğer kesim ayağa kalkıyor.
İşte en büyük meselemiz bu… Hayatın temel doğrularına yabancılaşma hali…
***
Gazeteciliğin geldiği son nokta: Okumadan yorum yapmak!
Bu da bir tek Türkiye’de olur herhalde, Fatih Altaylı yazımı okumadan hakkında yorum yapmış. Benim ana fikrimi bana karşıymış gibi yazmış.
Elbette tokadın kimden ve hangi saikle geldiğinin önemi yok. Mühim olan hem okullarda hem özellikle kadınlara karşı tokat ve şiddeti engellemek.
Ancak kendisinin bir yazıyı okumadan hakkında eleştiri yapacak kadar şiddet konusunda hassas hale gelmesine çok sevindim açıkçası. Altaylı’nın hem çocuklara hem kadınlara şiddet konusunda 2018 itibarıyla hassaslaşması şüphesiz bir kazanımdır.
Zira Celal Şengör ve İlber Ortaylı ile yaptıkları bir programda, yatılı İngiliz okullarında eskiden atılan ağır dayağın terbiye için ne kadar faydalı olduğunu uzun uzun konuştuklarını hatırlıyorum. Okullarda dayağı öve öve göklere çıkaran bir programdı o.
***
Siyasi şov ve tutarlılık
Sevgili Didem Arslan’ın programında pazartesi akşamı 29 Ekim özel yayınının sonuna doğru Ersan Şen ile sert bir tartışma yaşadık. Şen’in hukukçu kimliğine saygı duymaya çalışıyorum ama Hollandalı Geert Wilders benzeri görüşlerini Atatürkçülük şemsiyesi altına öyle bir sokuyor ki, insan dayanamıyor.
Sadece Kürt bir anne-babadan doğduğu için aşağılanan ve tehdit edilen Bekir Bozdağ’a yapılan ırkçılığı canlı yayında küçümsemeye kalkınca benim sigortalarım attı ve bu kadar Atatürkçülük lafı edip FETÖ karşıtlığı yapan kendisinin KPSS sorularını çalan FETÖ’cülerin avukatı olduğunu söyledim. Aynı şekilde FETÖ’den 7 yıl 8 ay hapis cezası alan Nuh Elmacıoğlu’nun da avukatlığını yaptığını hatırlatmak zorunda kaldım. Şen, 2015 yılında bütün Fetullahçı gazetelerde övülmüştü çünkü "KPSS sorularını çalmak örgütsel bir suç değildir" diye demeç vermişti bu gazetelere.
Normalde bir avukata aldığı davaları hatırlatmam. Böyle kişisel bir şeyi dile getirmek tarzım değildir. Elbette her sanığın savunma hakkı kutsaldır. Birçok profesyonel avukat var, son derece tutarlı bir şekilde "Biz herkesin savunmasını yaparız ve herkesin vekaletini alırız" diyorlar. Ama bu avukatlar ekranlara çıkıp siyasi şov yapmıyorlar. Böyle hukukçulara saygım sonsuz.
Fakat bir de ideolojik-siyasi kimliği olan ve belli davaları milyonlarca dolar da verilse almayan avukatlar var. O isimlere de tutarlı oldukları müddetçe saygı duyarım. Ersan Şen bunlardan biri olma iddiasında. Mesela Celal Ülgen de böyle.
Her ikisi de 50 milyon dolar da verilse bir Abdullah Öcalan ya da Fetullah Gülen’in avukatlığını almazlar diye düşünüyorum. Nitekim Celal Ülgen bazı FETÖ’cü zenginlerin kendisine büyük paralar önerdiğini ve hepsini de reddettiğini açıkladı.
Ersan Şen ise ekranlarda FETÖ karşıtlığı bayraktarlığı yapıp sonra da FETÖ’cülerin avukatlığını alıyor. Bir yandan da Atatürkçülük ve milliyetçiliği kimseye bırakmıyor. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu denmez mi bu duruma?
***
Bu doğru mu Metin Feyzioğlu?
Program çıkışında Şen, kendini savunma gayretiyle konuşurken bu konuda niye sadece kendisini suçladığımı, herkesin, başta da Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun FETÖ’cülerin avukatlığını aldığını söyledi. Duyunca hayret ettim. FETÖ ile mücadele şampiyonluğunu kimseye kaptırmayan Atatürkçü Metin Feyzioğlu da alıyor mu bu davaları? Bu iddia karşısında Metin Feyzioğlu’na da köşem elbette açıktır.