Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Aklımdan ve kalbimden çıkmayan bir hikayedir, akademisyen Umut Özkırımlı’nın minicik oğlu Luca için kansere karşı verdiği savaş… Neler yapmamıştı ki o meleği kurtarmak adına. Ülke çapında ne çok insan seferber olmuştu tedavisi için. Ama olmadı. Dünyalar güzeli çocuk hastalığı yenemedi, uçtu gitti geçtiğimiz sene.

        Tam bir yıl geçti ölümünün üzerinden. Geçenlerde duyduğum ve canımı çok sıkan bir hikaye vardı. Onu tam da Luca’nın ölüm yıldönümünde yazmak istedim… O nedenle bugün kanserden ve hayattan bahsedeceğim biraz…

        Bana kalırsa dünyadaki en büyük problem ne Ortadoğu’daki savaş ne ABD yönetiminin pervasızlığı ne aşırı güçlenen Rusya ne de Suriye’deki belirsizlik. Bugün çocuklarımıza bırakacağımız temel olarak en büyük sorun giderek artan kanser vakaları. Maalesef Türkiye’nin de bu konudaki rakamları çok kötü. Kanser hastalarının nüfusa oranı ciddi boyutlarda. En büyük problemlerden biri de tedavide kullanılan ilaçların çok pahalı olması.

        CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN 2017'DE BİZZAT AÇIKLAMIŞTI

        Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bu konuda çok önemli adımlar attı. Cumhurbaşkanı Erdoğan 13 Nisan 2017’de "Tüm kanser ilaçlarının ücretsiz olacağı" müjdesini vermişti. 5 Temmuz 2018’de de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Resmi Gazetede "SGK, kanser hastalarının tedavisini ücretsiz hale getirdi" haberi ile konuyu duyurdu. Bu haberden sonra binlerce ailenin çok rahatladığını, hayatlarında bir umut ışığı belirdiğini biliyorum.

        Ancak kanser ilaçlarını devlet karşılama kararı almasına rağmen hastalara çeşitli engeller çıkarıldığı yönünde söylentiler kulağıma geliyordu. Ben ihtimal vermiyordum. Ta ki geçen gün yıllardır kanser tedavisi gören bir arkadaşımın eşine rastlayana kadar.

        Bundan yaklaşık 10 yıl önce 4. evre bağırsak kanseri teşhisi konmuştu arkadaşıma. O gün bugündür mücadele ediyor hastalıkla. Ancak kendi derdini anlatmayı seven biri değildir. O nedenle pek bu konuları konuşmayız. Eşine rastlayınca ısrar ettim, anlattı.

        Hastalığı doğum yaptıktan birkaç ay sonra ortaya çıkmıştı. Sayısız ameliyat geçirmiş ve kemoterapi görmüş. Ancak tüm bunlara karşı son derece dirayetli duruyor, adeta bir mucize eseri çocuğuna tutunarak hayatta kaldı. Kemoterapi alırken bile çok sevdiği işini aksatmadı, öğretmenlik yapmaya devam etti.

        Doktorunun önerisiyle bir süredir kanser tedavisinde sıklıkla verilen Zaltrap adlı ilacı kullanıyormuş. Sonuçlar da gayet iyi. Zaltrap Sağlık Bakanlığı'nın SGK tarafından karşılanan kanser ilaçları listesinde bulunuyor.

        Bir kutusu 3500 TL bu ilacın. Ve ayda en az iki kutu kullanması gerekiyor arkadaşımın.

        İŞİ YOKUŞA SÜRENLER Mİ VAR?

        Bakanlığa başvurmuşlar. İlgili birim hastayı bile görmeden, sırf raporlara bakmış ve "Bu ilacı kullanması gerekli değil" diyerek Zaltrap’ı karşılamayı reddetmiş! Duyunca şaşırıp kaldım ve araştırdım. Yüksek tutarlı ilaçlarda talebi azaltmak için listede bulunsa da genellikle onay mekanizmasına takılan çok oluyormuş!

        Düşünün ayda 7000 TL'lik ilaç masrafı. Hadi diyelim benim arkadaşlarım zorlanarak da olsa karşıladı -ki artık karşılayamaz hale gelmişler- bu ilaca ihtiyaç duyan dar gelirli ne yapsın?

        Yıllardır tedavi eden doktorun verdiği reçeteye güvenmeyip, "Bu ilaca gerek yok" diye kestirip atmak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kanser ilaçları ile ilgili aldığı karara aykırı değil mi? AK Parti sağlık alanında yaptığı devrimlerle, vatandaşa değen ve yardım eden politikalarıyla güçlendi ve bugünlere geldi.

        SAYIN FAHRETTİN KOCA'YA SESLENİYORUM...

        O nedenle bu tekil hikayeyi çok önemsedim. Buradan Sağlık Bakanı Sayın Fahrettin Koca’ya sesleniyorum: Sizin haberiniz olmadan uygulamaya çalıştığınız politikaları kraldan çok kralcılık yaparak baltalamaya çalışanlar olabilir. Lütfen dikkatli olun! Ölüm-kalım savaşı veren kanser hastalarının ilaçlarına ulaşma konusundaki prosedürleri yeniden gözden geçirin…

        REKLAM

        ***

        Su gibi görünen büyük tehlike

        Bugün üzerinde durmak istediğim ikinci konu yine çocuklarımızı ilgilendiriyor. Geçenlerde bulunduğum bir arkadaş toplantısında tanıdığım birkaç kişi dehşet içinde birbirlerine anlatırlarken ilk kez duydum. Duyduklarıma inanamadım, çok ürperdim ve araştırdım. Karşıma korkunç bir tablo çıktı. Bunun üzerine sizlerle öğrendiklerimi paylaşmak istedim.

        GHB diye bir uyuşturucu madde var. Gördüğüm kadarıyla Türkiye kamuoyu bu maddeyi çok az tanıyor. Daha çok G-maddesi olarak biliniyor.

        "Uyuşturucu tehlikesinden mi bahsedeceksin, zaten biliyoruz" deyip geçmeyin. Bu çok farklı! Çünkü bu madde kokusuz, renksiz ve neredeyse tatsız bir sıvı. Her türlü içeceğin içine konabiliyor. İçen fark etmiyor bile. Yanında kolaylıkla taşınabiliyor. Kolaya, meyve suyuna, her türlü içeceğe eklenebiliyor.

        Bir tanıdığımın çocuğu birkaç yıldır sürekli meşrubatlara bir sıvı döküyormuş. Ama her yerde. Anne babasının yanında, arkadaşlarının içinde. Sorana da "tatlandırıcı" diyormuş. Düşünün, birkaç yıl çocuğunuz yanınızda uyuşturucu madde kullanıyor ve fark etmeyebiliyorsunuz!

        Bu madde önce sakinleştiriyor, sonra cinsel gücü artırıyor, neşeli bir moda sokuyor ve en sonunda da derin bir depresyona sürüklüyormuş.

        Belli bir zaman geçtikten sonra bayılmalar başlıyormuş. Bu kez de toparlamak için C. M. denen başka bir uyuşturucuya geçiliyormuş. Bu artık son nokta. Ondan sonrası ölüm.

        Bu işi araştırınca gördüm ki çok ilginç bir şekilde G Maddesinin özellikle İstanbul’da kullanımı gayet yoğun olmasına rağmen kamuoyunda neredeyse hiç farkındalık yok.

        Fark edilmesi çok zor olduğu için takibi de büyük dikkat istiyor. Duyduğuma göre gençler su diye çantalarına koyup, yanlarında gezdiriyorlarmış.

        Aman dikkat sevgili okurlar… Çocuklarınıza yönelik bu son tehdidi bilin. Uyuşturucunun en tehlikeli ve en kolay ulaşılabilir hali olan bu maddeyi tanıyın!

        Diğer Yazılar