Tayyip Bey ile kahvaltıdan izlenimler
Pazar sabahı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kahvaltı daveti için Habertürk TV Yayın Yönetmeni sevgili Selçuk (Tepeli) ile Vahdeddin Köşkü’nden içeri girerken dışarıda nefis bir hava vardı. Hafif puslu ve bulutlu. Tam da Boğaz’ın bütün renklerini gözler önüne sermek için kurgulanmış adeta…
Sanırım dünyada buradan daha güzel bir manzara yoktur. İki kıta tam ayaklarınızın altında uzanıyor ve aralarından geçen Boğaz, insana elini uzatsan tutabilirsin hissi veriyor.
Bugün Cumhurbaşkanlığı’nın Türkiye’ye gelen ülke liderlerini ve tarihi şahsiyetleri ağırlamak için kullandığı bu güzel Köşk yıllarca mezbelelik halinde durdu maalesef. Restorasyon çalışmaları başladığında muhalefet edenler, akıl dışı senaryolar üretenler bugün utanıyorlar mıdır acaba?
Biz gazeteciler hayran hayran bu manzarayı izlerken yanımıza önce Savunma Bakanı Hulusi Akar ile Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın geldi. Tabii iki ismi görür görmez başladık S400’lerle ilgili soru bombardımanına… Hulusi Paşa kısa süre içinde tam bir siyasetçi olmuş, sorulara ustalıkla ve zarafetle değindi ama toplantı başlamadan bizi heyecanlandıracak hiç bir bilgi de vermedi.
Bir süre sonra içeri geçtik, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Fahrettin Altun ile birlikte geldi. Teker teker hepimizi selamladı. Keyfi çok yerindeydi.
Kahvaltının ardından Cumhurbaşkanı S400’lerle ilgili önce kısa bir görsel izletti sonra da bilgilendirici bir sunum yaptı. Sonra ise soru-cevap bölümüne geçtik. Hem kendi anlattı hem de yeri gelince sayın Akar ve Çavuşoğlu’na sözü verdi.
Toplantının detaylarını haberde okuyacaksınız. Ben sizinle o detayların dışında gözüme takılanları paylaşmak isterim.
Sürecin hassasiyeti
Öncelikle şuradan başlayayım:
S400’lerin teslimatının başlaması ile birlikte yeni ve kritik bir süreç de devreye giriyor. Zaten kahvaltı daveti de bu sürecin önemini vurgulamak için yapılmış.
Cumhurbaşkanı bu konuda çok hassas ve medyadan da kamuoyunu bilgilendirirken aynı hassasiyeti bekliyor.
S400’lerle birlikte Türkiye’nin NATO’ya yönelik bir tehdit oluşturacağı yönündeki haber ve yorumlara çok tepkili. Israrla ve uzun uzun Suriye’deki karışıklık nedeniyle sınırımız boyunca oluşturulmaya çalışılan terör koridoru ve o yönden gelen tehditlere karşı Türkiye’nin kendini koruma hakkından ve çabalarından bahsetti. ABD ile aramızda yaşanan Patriot anlaşmazlığını detaylarıyla anlattı ve S400’lerin saldırı değil, savunma amaçlı olduğunu özellikle vurguladı.
Patriot verseler…
Kısacası, ABD bize Patriot vermediği için S400 sürecine girildiğini hatırlatmayı çok önemsiyor Cumhurbaşkanı. Sürekli aynı noktanın altını çiziyor. Eğer ABD bize Patriotları verseydi bu S-400 alışverişi asla olmayacaktı.
Benim toplantıdan çıkardığım izlenim şu: Erdoğan S400’lerle ilgili, bir stratejik ortaklık değişikliği değil, ABD’nin yokuşa sürme politikaları sonucu alınan bir karar bu. Türkiye verdiği karardan dönen bir ülke değil. Söz verdik, para verdik aldık ama bu Batı’dan koptuğumuz ya da eksen değiştirdiğimiz anlamına gelmiyor. S400’lerin amacı kendi güvenliğimizi sağlamak. Zaten kontrol bizde olacak. Bu neden NATO için bir tehdit olsun?, mesajı vererek Türkiye’nin çok yönlü dış politika çizgisinden bir sapma olmayacağını anlatıyor.
Özgür ve özerk düşünebilen stratejik akıl
Bu mesajların doğru okunması gerektiğini düşünüyorum. Zira gördüğüm kadarıyla medyamızda Batı düşmanlığı bir trend olarak yükseliyor. Türkiye’nin ABD’den ve AB’den tamamen kopmasını isteyen çok sayıda yazar var. Türk medyasında neredeyse herkes Doğu Perinçek haline geldi. Halbuki dün toplantı çıkışı yanına giderek bizzat konuştuğum Başkan Erdoğan’ın havası asla bu yönde değil. Tayyip Bey’e göre Türkiye’yi daha güçlü ve daha itibarlı kılacak olan tavır çoklu ittifaklarla yoluna devam etmesidir. O nedenle elbette kararından dönmeyen bir ülke tutarlılığı göstermemiz gurur verici. Öte yandan S400 üzerinden bazı çevrelerde estirilmeye çalışılan Rusya’nın peyki olmamız yönündeki tuhaf havaya da dikkat çekmek isterim. Bu hava da milli menfaatlerimize aykırı. Türkiye’nin üniformalı Aleksandr Dugin taklitlerine ihtiyacı yok. Özgür ve özerk düşünebilen stratejik akla ihtiyacımız var.
Profesyonel alışveriş
Sonuçta Türkiye sadece profesyonel bir alışveriş yapıyor. Türkiye, ne ABD’nin ne Rusya’nin uydusu olmayacaktır. Avrasyacılık adı altında ülkemizi geri kalmış bir Orta Asya cumhuriyetine benzetmek isteyen zihniyeti de, Batı kolonyalizmini öven zihniyeti de aynı oranda reddeden bir Recep Tayyip Erdoğan var.