PKK'nın son tuzağı ve faşizmin tehlikeli yükselişi
PKK terör örgütü Türkiye’nin Barış Pınarı’ndaki tavizsiz ilerleyişi karşısında çaresiz. Her geçen gün ciddi kan kaybediyor.
Buna karşı korkunç ve çok sinsi bir plan hazırladığını örgüt içi bilgilere çok iyi ulaşabilen üç farklı kaynağımdan teyit ettim.
PKK, Diyarbakır’da HDP il binasının önünde nöbet tutan ailelerin evlatlarını Suriye hattına gönderiyor!
Hatta sanırım neredeyse o gençlerin tamamı oraya intikal etmiş bile. Gerçekten çok ürkütücü, kan dondurucu bir plan bu.
Terör örgütünün hedefi bu gençleri canlı kalkan gibi kullanmak. Ölünce ailelere “Çocuğun öldü. Vazgeç eylemden” diyecekler.
PKK ailelerin nöbetinden çok rahatsız. Bu eylemin dalga dalga büyümesinden korkuyor.
Bu planla hem aileleri caydırmak hem de “Bakın sizin çocuklarınızı Türkiye öldürdü” diyerek düşmanlık tohumları ekmek istiyor. Devlet de bu konuda önlemler almalı ve o ailelere sahip çıkmalı.
HAKİKAT BU KADAR ÇARPITILAMAZ
İnsan canını sinekten farksız gören, gerektiğinde kendi mensuplarını gözünü kırpmadan yok eden ve dünyada iç infazların sayıca en fazla olduğu bir terör örgütü bugün dünyaya Türkiye’nin sivilleri öldürdüğü propagandasını yaymaya çalışıyor. Hakikat bu kadar çarpıtılamaz!
Türkiye olarak PKK terör örgütüyle mücadelemizde sonuna kadar haklıyız. Barış Pınarı Harekatı’nı bu sebeple ben de doğru buluyor ve destekliyorum.
Fakat bu haklı mücadele eğer 90’ların devlet zihniyetinde olduğu gibi “Her Kürt teröristtir” faşist anlayışına dönerse bundan iki güç kazançlı çıkar.
BU FAŞİZMİN CİDDİ BİR MEDYA DESTEĞİ DE VAR
Birincisi PKK terör örgütü diğeri ise Tayyip Erdoğan’ı ikinci Adnan Menderes haline düşürmek isteyen faşist kontrgerilla güçleri. Bu faşizmin ciddi bir medya desteği de var.
90’ların devletine hakim olan faşizan zalim kafa sebebiyle PKK’nın halk desteği yüzde 1 bile değilken yüzde 9-10 seviyesine çıkmıştı, unutmayalım.
Türkiye’de faşizmin yükselişi ve özellikle genç kuşakta yaygınlaştırılmaya çalışılması ülkemiz ve devletimiz için ciddi bir tehdit.
Kürt olduğu ve Kürtçe konuştuğu için insan dövmeye kalkan barbarlar, hem adi suçlu, hem de ülkenin milli güvenliğini ihlal eden unsurlardır.
Bence bu konuda Türkiye için bu tehlikeleri öngörmekle görevli ana kurumumuz MİT’in de bir rapor hazırlaması gerekiyor. Belki de hazırlıyordur… Türkiye bu topraklarda yaşayan 82 milyon insanın eşit yurttaş olduğu bir ülke. Öyle olmalı.
*
O çirkin mektup Türkiye’nin bağımsızlığını kanıtlıyor
ABD Başkanı Donald Trump’ın 9 Ekim’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yazdığı ortaya çıkan mektup birçok şeyi aynı anda söylüyor.
Öncelikle tabi ki Trump ile birlikte diplomatik dil, usul, asgari nezaket gibi hususların tamamen ortadan kalkmış olması gerçeği. Mektubun içeriği küstahlık sınırlarını aşmakla birlikte ne bulunduğu makamla ilgili bir kaygı ne de mahcup olma gibi bir duygu barındırıyor.
Esasen akılalmaz bir kabadayılık ama Trump artık şaşırtmıyor bile! Tutarsız çıkışları, kaba ve en az bunun kadar rahatsız edici olan üstten bakan dili ile maalesef bugünün gerçeği bu Başkan.
Öte yandan mektubun ortaya çıkması ile birlikte net bir şekilde anlaşılan bir husus daha var. Türkiye kesinlikle bağımsız duran, dünyanın en güçlü aktörüne kafa tutan, kendi doğru bildiği çizgide hareket eden bir ülke haline gelmiştir. Bu çok açık!
Trump’ın bu tehdit mektubunun yazıldığı gün Barış Pınarı Harekatı’nın başlaması Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın baskılara boyun eğmeden inandığı yolda gittiğini gösteriyor. Bu özgüven ve kararlılık tarihe not düşülecektir.
*
Evlat acısı
MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın oğlunun ölüm haberi ile açtım gözümü bu sabah. Ansızın, büyük bir talihsizlik sonucu gelen, çok ani bir ölüm…
Evlat acısı dünyadaki en büyük acı. Vefat eden gence Allah’tan rahmet, Semih Bey’e ve ailesine sabır ve metanet diliyorum…