Hasan Cemal olayı ve Tahir Elçi cinayeti
Hasan Cemal’in pasaportuna havaalanında el konduğu haberini aldığımda çok utandım ve üzüldüm. Olacak iş değil bu...
Dün eşi Ayşe Sözeri Cemal ile birlikte alana gelmişler, kontrolde polis Cemal’e adli kontrol gerekçesi ile yurt dışı çıkış yasağı olduğunu söyleyip, pasaportunu almış…
Fikirlerine katılın, katılmayın, sevin sevmeyin… Hasan Cemal bu ülkenin matbuat tarihine geçmiş bir gazetecidir.
Yağ gibi kayan üslubuyla kitapları çok okunan bir yazar ve aydındır. Gazetecilerin duayeni ‘Hasan Abi’sidir. Üstelik yaşı 75…
Kendisine ulaştım. Elbette morali bozuktu… “2017’den gelen bir davanın temyiz aşamasında böyle bir tedbir konulmuş” dedi. Davanın konusu Cemal’in yazıları…
3 ay 22 gün infaza hükmedilmiş ve ceza ertelenmiş. Hakkında tutuklama kararı yok. Süreç Yargıtay aşamasında.
Böyle bir davada yurt dışına çıkış yasağı koymanın kişiyi küçük düşürmek, peşinen zan altında bırakmak dışında ne anlamı olabilir?
Hasan Cemal kaçmak istese bugüne kadar herhalde çoktan kaçardı. Yurt dışında çok da büyük şovlar sergiler ve kendi PR’ını yapardı. Fakat hiçbirine tenezzül etmedi.
Özellikle 17-25 Aralık darbe teşebbüsü sürecinde ben de Hasan Cemal ile çok ters düştüm. Siyasal analizlerini ve yazılarını çok yanlış buldum. Fakat ne olursa olsun Cemal kıymetli bir insandır.
Bu ülkenin aydınlarına reva görülen hoyratlıkların Türkiye toplumunun genel manada oksijenini azalttığı görülmedikçe bizler bu toprakların insanları olarak makus talihimizi yenemeyeceğiz maalesef...
BİR FAİLİ MEÇHUL: TAHİR ELÇİ CİNAYETİ
Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin 28 Kasım 2015’te Diyarbakır’da Dört Ayaklı Minare’nin önünde basın açıklaması yaparken öldürülmesi dün gibi aklımda.
Bir cumartesiydi. Güpegündüz, sıradan haberlerin içinde bir anda ‘son dakika’ diye geçmeye başlamıştı ölüm haberi.
Hafta sonu evde rutin işlerimi yaparken arka fonda duyduğum şey ile irkilip elimdekileri düşürdüğümü, inanamayıp birkaç kez haberleri kontrol ettiğimi hatırlıyorum.
Zira öylesine sıradan, öylesine tesadüfi görünen ama o Güneydoğu’nun üzerine kabus gibi çöken hendek günlerinin tam ortasında o kadar tuhaf bir ölümdü ki…
4 YILDA ALINAN MESAFE 0!
‘Kaza kurşunu’ gibi görünen ama hedefinin rastlantısal olamayacak kadar önemli olduğu bir kurşun…
Nitekim üzerinden 4 yıl geçmesine rağmen cinayeti aydınlatmada bir arpa yol alınamadı sevgili okurlar…
Tahir Elçi’yi kimin, neden öldürdüğü 28 Kasım günü ne kadar biliniyorsa bu gün de o kadar biliniyor.
Cinayetin yıldönümünde T24’ten Gökçer Tahincioğlu gelinen son durumu özetleyen güzel bir çalışma yapmış. Elçi cinayetindeki gelişmeleri onun çalışmasından alıntılayarak şöyle özetleyeyim:
‘KANITLAR KARARTILDI’ İDDİASI DOSYAYA GİRDİ
Bugüne kadar dosyada hâlâ tek bir şüpheli bile yok. Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının dosyasına çok kritik bir tanık ifadesi girmiş. İfade Adli Tıp Kurumu çalışanı Mehtap Altuğ’a ait.
Aynı kişi 2016’da benzer bir ifade vermiş, kurumu tarafından yalancılık ve iftiracılıkla suçlanmıştı. Ancak aradan geçen sürede Altuğ “İfademin arkasındayım” dedi. İfadede bu cinayetle ilgili bazı kanıtların karartıldığı ileri sürülüyor.
Cinayet sırasında bölgede onlarca kamera olmasına rağmen çok ilginç bir şekilde hiçbiri Elçi’nin vurulma anını kayda alamamıştı. Orada bulunan polislerin tamamı soruşturma aşamasında aynı şeyi söylüyordu: “Ben ateş etmedim, ateş edeni görmedim.”
OLAY YERİ KEŞFİ 110 GÜN SONRA
Cinayetin ardından yarım kalan ilk keşiften sonra süreç durdu ve tam 110 gün sonra sağlıklı bir olay yeri keşfi yapıldı!
Keşif bitince bilirkişi raporu ışık hızı ile 2 günde hazırlandı. Üstelik otopsi bulguları, fotoğraflar vs dosyada yoktu, Adli Tıp’ta bekliyordu. Ve Adli Tıp yetkilileri de Altuğ’un “Bazı kanıtlar karartıldı” ifadesine “Yalan, iftira” demişti…
Eksik belgelere rağmen bilirkişi raporunda “Ölümüne neden olan atışın hangi silahtan, hangi açıyla, kişinin hangi vücut pozisyonuyla gerçekleştiğinin tıbben ve fiziken bilinemeyeceği…” denerek dosya kapatılmak istendi.
LONDRA ÜNİVERSİTESİ’NDEN GELEN RAPORA GÖRE…
Daha sonra Diyarbakır Barosu ve avukatlar eldeki bulguları Londra Üniversitesi Adli Mimari bölümüne gönderdiler. Görüntüler orada incelendi ve bir rapor hazırlandı. Buna göre Elçi’nin öldürülmesi esnasında olay yerinde bulunan PKK'lı teröristlerden ikisi de öldürücü atış yapmamış ancak polis memurlarından üçünün Elçi’ye yönelik doğrudan ateş hattı var ve içlerinden bir tanesi açık ve engelsiz bir ateş hattıyla silahını ateşleyen tek memur. Raporda aynı zamanda polis ifadelerinin aksine uzak bir mesafeden bir silahın ateşlendiğine dair herhangi bir işitsel delile ulaşılamadığı belirtiliyor.
Bu rapora rağmen raporda tarif edilen memur dahil üç polis memurunun hiçbirinin ifadesi ‘şüpheli’ sıfatı ile alınmadı. Dosya yeniden Adli Tıp Kurumuna gönderildi.
TEK DERDİ KÜRT MESELESİNİN ÇÖZÜLMESİ VE SİLAHLARIN SUSMASIYDI
Tahir Elçi’yi iyi tanımayan okurlarım da bilmeli ki Elçi çok vicdanlı bir insandı. Asla PKK terör örgütüne angaje biri değildi. Tam aksine PKK'ya dair çok isabetli teşhisleri ve sert tenkitleri vardı.
Elçi’nin tek derdi Kürt meselesinin çözülmesi ve silahların ebediyen susmasıydı. Ölmeden önce şeytanlaştırıldığı son aylarındaki duruşunda bile yeri geldiğinde PKK'ya ağır eleştiriler vardı.
Diyarbakır’ın siyasal dünyası içinde söylediği bir söz bağlamından çıkarıldı ve bir lince uğradı. Oysa Kürt meselesinin çözümü yönünde sağduyuyu temsil eden biriydi Tahir Bey. Vefatının dördüncü yılında kendisini yeniden saygı ile anıyorum.