Ekrem İmamoğlu Tunç Soyer'i neden aramalı?
Dünkü yazım Ekrem İmamoğlu’na sitemle başlıyordu. Hepsi de bence çok onurlu bir amaç için mücadele eden hayvan hakları sivil aktivistleriyle konuşma üslubu beni hayal kırıklığına uğratmıştı.
Kendisini ziyarete gelen aktivistlerden İlker İnmez’e “İsterseniz soğukta yatabilirsiniz” demesini ben CHP tabanının, hatta eşi Dilek İmamoğlu’nun da tasvip etmeyeceğine inanıyorum.
Esasen İmamoğlu 81 atın adeta toplu katliam gibi salgın hastalıktan ölmesi sebebiyle bu konu gündeme geldiğinde problemi atlı faytonlar yerine elektrikli faytonları getirerek kökten çözebilirdi. Ben Adalar Belediye Başkanı Erdem Gül’ün de bu karara destek olacağını düşünüyorum.
İstanbul halkının büyük çoğunluğu ve özellikle de Adalar halkının neredeyse tamamı da artık zavallı hayvanlara yapılan bu kırbaçlı işkencenin ve zulmün bitmesini istiyorlar.
Allah aşkına normalde 20 yıl yaşaması gereken atlar o zulüm altında sadece 3 yıl yaşıyor. Hemen hepsi kırbaç altında aşırı çalıştırılmaktan yollarda telef olarak feci biçimde ölüyor. Korkunç bir vicdansızlık bu.
Fakat maalesef Ekrem Bey durumu idare etmeyi tercih ediyor. Habertürk TV’de 23 Haziran seçimi öncesi yaptığımız programda özellikle kimi konularda böyle topu taca attığında da ben kendisini bu tavrı nedeniyle eleştirmiştim.
İmamoğlu ise bana o yayında “Nagehan Hanım ben futbolda kaleciydim. Topu asla taca atmam” demişti ama hayvan hakları konusunda görünen manzara maalesef bu.
Görev yapmaya başladığı ilk 6 ay boyunca İmamoğlu’nu hiç eleştirmedim. Vazifeye yeni gelen bir Başkan’a süre verilmesi gerektiğine inanıyorum çünkü. Ama bu olay bence vicdan sahibi herkesi isyan ettiren türden.
23 Haziran 2019 öncesi Ekrem Bey ile konuşan hayvan hakları aktivistlerinin tamamı İmamoğlu’nun atlı faytonları kaldıracağına söz verdiğini ifade ediyor. Hepsi de buna bizzat şahit olduklarını söylüyorlar.
Seçimden önceki görüşmelerde hayvan hakları konusuna özel önem verdiğini anlatmış Ekrem Bey ama seçimden sonra bu konulara dair hiçbir şey yapmadığı görülüyor.
Ekrem İmamoğlu, Zülal Kalkandelen
İZMİR’DE BU İŞ ÇOK DOĞRU BİR ŞEKİLDE ÇÖZÜLDÜ
Oysa bakın atlı faytonların kaldırılması noktasında İmamoğlu’nun önünde üstelik yine bir CHP’li büyükşehir belediyesinden çok güzel bir örnek var.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer kendi şehrinde atlı fayton zulmünü tamamen ortadan kaldırdı.
Tunç Bey atları da sağlıklı barınaklara yerleştirdi ve hepsi normal özgür yaşantılarına döndü. Peki İzmir’de fayton servisi tamamen bitti mi? Hayır.
BRAVO TUNÇ SOYER!
Şu an çağdaş elektrikli faytonlar nostaljik görüntüsüne de büründürülerek İzmir’de aynı işlevi daha da başarılı şekilde görüyor. Fakat artık hayvan kullanılmıyor. Atlar kırbaçlana kırbaçlana işkence görmüyor. Bravo Tunç Soyer bin kere bravo! İşte çözüm üreten belediyecilik bu.
İzmir’in 2020 yılına ışıltısız ve pırıltısız girmesi ve belediye yönetiminin ışıklandırma organizasyonunun başarısız olması noktasında Tunç Soyer’i eleştirmiştim.
Bu eleştirime doğma büyüme İzmirli olan Ertuğrul Özkök de destek vermiş ve o da Soyer’i tenkit etmişti. O konuda maalesef hâlâ İzmir’de ilerleme yok ama hayvan hakları ile ilgili iktidara neredeyse gelir gelmez olması gerekeni yapan Tunç Soyer’i candan tebrik ediyorum.
Eski Başkan Aziz Kocaoğlu hayvan haklarına ilişkin taleplere maalesef kulaklarını tıkamıştı. Şimdi Ekrem İmamoğlu da Aziz Kocaoğlu ile aynı yanlışı yapıyor.
Ben eş durumundan İzmirli olduğum için biliyorum. Adalar’daki atlı faytonlar gibi Kordon boyunda da çok eskilere dayanan bir atlı fayton geleneği vardı. Tunç Soyer bu geleneği ortadan kaldırmadı ama vicdanlı şekilde yenileyerek geleneği devam ettirdi.
NOSTALJİ DİYEREK ZULMÜ MEŞRULAŞTIRMAYALIM
Biliyorsunuz Adalar bölgesinde de atlara zulme devam edilmesini savunan çevreler bu gelenek ve nostalji argümanlarını öne sürüyorlar.
Halbuki İzmir bu nostaljik geleneği çağdaş koşullara göre vicdanlı bir zeminde yenilediyse İstanbul da yenileyebilir.
Bence bu konuda hemen bugün Sayın Ekrem İmamoğlu arkadaşı ve partidaşı da olan Sayın Tunç Soyer’i telefonla aramalı ve kendisinin İzmir’de bu meseleyi nasıl çözüme kavuşturduğunu sormalı. İki başkanın müzakeresinden hayvan hakları lehine faydalı bir netice çıkacağına inanıyorum.
Aslında yapılacak şey atlı faytonların yerine elektrikli faytonları geçirmek ve bu geçiş sürecini başarıyla yönetmekten ibaret. İmamoğlu ve ekibi bunu başarabilmeli.
FAYTONLARI BELEDİYE DEĞİL, ÖZEL SEKTÖR İŞLETMELİ
Adalar’daki faytoncu emekçi insanlar da bu elektrikli faytonların sürücüsü olarak işlerine devam edebilirler. Elbette bu süreç fayton sürücüleri için işsizlik ile sonuçlanmamalı. O emekçilerin de hakları gözetilmeli.
Elektrikli faytonları tamamen belediyenin işletmesine ben de karşıyım. Bilakis oradaki atlı faytonculuk geleneği elektrikli faytonculuğa dönüşerek özel sektör üzerinden devam etmeli. Böylece hem fayton sahipleri hem de sürücüler konumlarını korurlar ve ortak bir çözüm zemini bulunabilir.
Fakat “Atlarla yapılan faytonculuk turistlerin daha çok ilgisini çekiyor. Çok daha az maliyetle çok daha fazla para kazanıyoruz. O yüzden atları kırbaçlamaya devam” denirse -ki mevcut atlı fayton lobisi bunu söylüyor- bu, çok açık bir sömürü ve vicdansızlık olur.
İşte bu çirkin sömürü çarkını yok etmeli Ekrem İmamoğlu. Bunu başarabilirse kahramanca bir iş yapmış olur.
*
Hayvan hakları hareketi evrensel bir felsefeye dayanıyor
Aslında atlı fayton tartışması insanlığa ilişkin çok daha manevi ve felsefi bir meselenin bir uzantısı.
Hayvan Hakları hareketi evrensel bir felsefeye dayanıyor. Veganlık da bir yeme içme tercihi değil, bu felsefi ve manevi duruşun parçası. Türk medyası bu çağdaş mevzulara hiç ilgi göstermiyor.
Biz insanlar hayvanları bizim her türlü taleplerimizi hayata geçirmek için yaratılmış varlıklar olarak görüyoruz.
İnsan türü olarak kendimize adeta tapıyor ve hayvanları istediğimiz gibi boyunduruk altına alacağımız metalar olarak görüyoruz. Oysa hayvanlar meta değildir. Bizim gibi kanlı canlı varlıklardır.
Hayvanlara insan menfaatleri uğruna her şeyi yapabileceğimiz şeklindeki modernist yanılgı beynimizin içine yerleşmiş. Hepimizde var bu.
*
Hayvanlar insanların kölesi değil
Oysa günümüzde insanlık zulüm üreten bu yanılgıyı aşmaya çalışıyor. Esas mesele insan türünü adeta Tanrı gibi ve diğer hayvan türlerini de bu sahte Tanrı’nın kulu kölesi olarak konumlandıran sapkın zihniyetimiz.
Bu konuda filozof Peter Singer’in 1975 yılında yazdığı ‘Animal Liberation’ kitabı gerçek bir ikonoklast başyapıttır. Bilim ve düşünce dünyasında da çığır açmış bir eserdir.
Gazeteci Zülal Kalkandelen de bu ekolün ülkemizdeki kararlı ve mücadeleci bir temsilcisi. İmamoğlu ile görüşen ve hayal kırıklığı yaşayan heyette de Kalkandelen vardı. Ben bu çabaya çok saygı duyuyorum.
Peter Singer’ın eserini Ayrıntı Yayınları ‘Hayvan Özgürleşmesi’ adıyla Türkçeye de çevirdi. 45 sene önce yazılmış bu kitabı okuduğunuzda filozofun öngörülerinin çoğunun doğru çıkması karşısında şaşırıyorsunuz.
BİZ KADINLARA YAPILAN ZULÜM DE AYNI ZİHNİYETİN ÜRÜNÜ
Aynı yanlış zihniyetle uzun süre biz kadınların da erkeklere hizmet etmek için yaratıldığına inanıldı. Bu mantıktan yola çıkarak biz kadınlara zulmedildi. Hâlâ da ediliyor...
Siyah ırkın da beyazlara hizmet için yaratıldığına çok uzun süre inanıldı. Beyazlara göre daha ilkel ve az zekalı oldukları sözde bilimsel yöntemlerle ispat edilip modern uygarlık adına Afrika’nın sömürgeleştirilmesi meşru görüldü.
Kölelik kurumunu yani insanların alınır satılır bir mal olduğu düşüncesini çağdaş medeniyet çok yakın zaman önceye kadar ortadan kaldıramadı. Aslında hayvan hakları meselesi de tüm bu haysiyet mücadelesi süreçlerinin bir devamıdır.
Ülkemizde ‘Mor Yıllar’ ismiyle filme de çekilen eseriyle tanınan kıymetli şair ve yazar Alice Walker’in sözüyle bitirmek istiyorum bu yazımı…
“Hayvanlar insanlar için yaratılmamıştır. Tıpkı siyahların beyazlar, kadınların ise erkekler için yaratılmadığı gibi.”