Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kanal İstanbul meselesi gibi teknik bir mevzuyu bile korkunç bir kutuplaşma ve tehlikeli bir inatlaşma noktasına getirdi Türkiye…

        Belli ki 60’ların ikinci yarısı ve 70’lerin başı boyunca Türk basınında ve siyasetinde çok tartışılan Boğaziçi Köprüsü gibi bu konu da 2020’lerin ilk yarısında konuşulmaya devam edilecek.

        Aynı şey 90’lar boyunca arada bir alevlenen üçüncü köprü tartışmasında da olmuştu. Sık sık sanatçılar ve kimi sivil toplum örgütleri “Üçüncü köprüye hayır” diye kampanyalar düzenlerlerdi.

        O yılları ben bir İstanbullu olarak yaşadım. Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenciydim ve her gün geçtiğim Ortaköy’de neredeyse her ay eylem yapılırdı.

        ERDOĞAN’IN 3. KÖPRÜYE KARŞI ÇIKMASI DA YANLIŞTI

        Hatta o zaman şimdi Ekrem İmamoğlu’nun oturduğu koltukta oturan Recep Tayyip Erdoğan da “Üçüncü köprü cinayet olur” diyerek basına çok yanlış beyanatlar vermişti.

        Tıpkı şu an Ekrem İmamoğlu’nun ‘Kanal İstanbul’ konusunda son derece katı olumsuz bir tavır alarak çok hatalı davrandığı gibi o dönemde isabetli olmayan bir tavır almıştı Erdoğan.

        Oysa üçüncü köprü kesinlikle İstanbul’a gerekliydi ve hayatın ironisine bakın ki o köprüyü yapmak yine bizzat Recep Tayyip Erdoğan’a nasip oldu.

        EKREM İMAMOĞLU DA KESKİN KARŞI ÇIKIŞIN YANLIŞLIĞINI ANLAYACAKTIR

        Zaman içinde Tayyip Bey üçüncü köprü konusunda yanıldığını anladı. Ekrem Bey de yakın gelecekte Kanal İstanbul’a bu kadar sert ve keskin karşı çıkışının yanlış olduğunu anlayacak diye düşünüyorum.

        Birinci Köprü’nün tamamlandığı 1974’te, Süleyman Demirel’in öncülüğündeki projenin tartışılmaya başlandığı 1967’den itibaren köprüye karşı olan Bülent Ecevit ise Başbakan olarak o köprüyü açmış ve hatta köprüden ilk geçen kişi olmuştu. Zaman Demirel’i haklı çıkarmış ve Ecevit yanılmıştı.

        Tarihin akışı durdurulamıyor. Ne denirse densin 2020’li yıllarda Türkiye hakikaten devasa bir proje olan Kanal İstanbul’u hayata geçirecektir. Aksi bir durumun olma ihtimali yok.

        Demirel ve Ecevit

        KARŞI ÇIKMAK YERİNE DOĞRU ELEŞTİRİLER YAPMAK

        Mühim olan Kanal İstanbul’un bilim-teknoloji ile mühendislik anlamında en mükemmel ve en az maliyetli şekilde hayata geçirilmesi. Celal Şengör gibi gerçek bilim insanlarının katkısı tam bu noktada gerekli.

        Esas, Kanal İstanbul yapıldıktan sonra kanal çevresinde yanlış ve sık bir yapılaşmanın olmaması sağlanmalı.

        Ekrem İmamoğlu Kanal İstanbul’a karşı çıkarken haksız ama bir noktada haklı. 3D çizimlerde kanalın etrafında aşırı bir yapılaşma ve uydurma Çin sarayları gibi ucube binalar gözüküyor.

        Zaten yapılacak olan ve İstanbul’a gerekli bir kanala karşı çıkmak yerine gelin bu detayları konuşalım. Bu eleştiriler gerçekten çok hayati.

        İstanbul’un nüfus olarak büyümesi durdurulamaz. Bilakis böyle bir beyhude frenleme çabası ile plansız büyümeye sebep olur ve şehri daha da berbat hale getirirsiniz. 70 senedir bu hep böyle oldu…

        Büyüyen İstanbul’a üçüncü köprü yetmedi. Dördüncü ve beşinci geçit yolu olan Avrasya Tüneli ve Marmaray’ı da yapmak Erdoğan’a nasip oldu. Onlar da İstanbul için gerekliydi, üçüncü havalimanı da... Kanal İstanbul da gereklidir.

        İSTEYELİM YA DA İSTEMEYELİM, İSTANBUL 25 MİLYON OLACAK

        İstanbul bugün 16, hatta yabancı göçmenler de dahil 17 milyon. Gelecekte 25 milyon insan yaşayacak bu şehirde.

        Evet İstanbul batıda Tekirdağ ve doğuda Kocaeli ile bütünleşmiş Tokyo gibi geniş alana yayılan bir bitmeyen 25 milyonluk şehir olmaya doğru gidiyor ve bu yaşanacak. Hayır gelecekte böyle olmayacak diyen varsa beri gelsin…

        Totaliter yöntemler dışında bu gelişmeyi engellemek mümkün değil. Fakat bu büyümeyi planlamak ve geniş bir alana yaymak mümkün.

        Daha çok insan demek illa daha az yeşil alan anlamına gelmez. Bu konuda yazmaya devam edeceğim…

        *

        Yeşilay’ın yeni alanı teknoloji ve sosyal medya bağımlılığı

        Yeşilay denince akla temel olarak içki ve sigara gelir. O nedenle geçen hafta Başkan Mücahit Öztürk ile buluşmaya giderken bu iki başlıkta sorular vardı kafamda.

        Ancak 2 saati aşkın sohbetimiz sırasında öyle farklı pencereler açıldı ki aklımda… 2013’ten beri Yeşilay’ın Başkanlığı görevini yürüten Prof. Dr. Mücahit Öztürk konusuna çok hakim bir çocuk psikiyatristi. Özellikle bağımlılıklar üzerine çalışıyor, dolayısıyla Yeşilay’da kendi alanı üzerine önemli çalışmalar yapıyor.

        İçki, sigara ve uyuşturucu sorunları ve çözüm önerilerini dinlemeye gittim, Yeşilay’ın odaklandığı yeni ve çok önemli boyutları öğrenip döndüm.

        Bugün ve sonraki yazıda size özellikle çağımızın en önemli sorunlarından olan sosyal medya, internet ve internette oyun bağımlılığını, Yeşilay’ın bu konudaki çalışmalarını, çocuklarımızı bu bağımlılıklardan koruma yollarını, sadece çocukları değil kendimizi ve yakın çevremizi uzak tutmak için ne yapmamız gerektiğini ve Yeşilay’ın öncü olup, Dünya Sağlık Örgütü’ne soktuğu yeni başlıkları anlatacağım…

        Yeşilay temel olarak 4 bağımlılık alanı üzerine çalışıyor.

        Bu 4 bağımlılık alanı içki, sigara, uyuşturucu ve teknoloji-internet-sosyal medya.

        1920’de kurulan Yeşilay esasen dünyadaki problemlere göre çalışma alanlarını şekillendiriyor ve güncelliyor.

        Kurulduğunda sadece içki bağımlılığı üzerine çalışırken 1940’ta sigara bağımlılığını da çalışma alanına eklemiş. 1970’lerde dünyada artan uyuşturucu problemi ile birlikte uyuşturucu bağımlılığı da ilgi alanları olmuş. 2013’ten beri ise teknoloji, internet oyunları ve sosyal medya bağımlılığı üzerine de çalışıyorlar.

        Peki bağımlılık nedir? Mesela haftada bir iki kadeh şarap içen biri içki bağımlısı mıdır? Keyif sigarası içiyoruz diyenler kendilerini mi kandırıyorlar yoksa sigara da bağımlı olmadan içilebilir mi? Teknoloji bağımlılığının sınırı nedir?

        Mücahit Bey bağımlılığın tarifini 3 kriter üzerinden yaptı. Kendinizi ve etrafınızı bunun üzerinden test edebilirsiniz.

        1) Haz aldığınız şeyi miktarı artırarak tekrarlama isteği

        2) Yoksunlukta kötü hissetmek

        3) Yaşam rutini ve döngüsünü haz aldığınız şeyi yapmak için bozmak

        TEKNOLOJİ VE SOSYAL MEDYA BAĞIMLISI MIYIM?

        Bu yazıda Yeşilay’ın son başlığı üzerinde durmak istiyorum.

        2016’da Yeşilay’ın organize ettiği teknoloji bağımlılığı kongresinden sonra Dünya Sağlık Örgütü davranışsal bağımlılığı hastalık olarak kabul etme kararı almış.

        2020’de yine İstanbul’da uluslararası çapta ‘Yeni yüzyılda yeni bağımlılıklar’ kongresi yapılacak.

        Dünya Sağlık Örgütü Yeşilay’ın çalışmalarından feyz alarak ‘davranışsal bağımlılık’ üst başlığı altında resmen 1) online kumar 2) online oyun bağımlılığını tanımış.

        Bu, bu tanıların konulduğu hastalara yönelik tedavide devletin ve sigortaların yükümlü olması anlamına geliyor,

        DSÖ şimdilik sadece bu iki başlığı açmış ancak Yeşilay online oyun ve online kumarın yanı sıra sosyal medyaya bağımlılık başlığını da tanıyor.

        İNSTAGRAM BAĞIMLILIĞI BİR HASTALIK

        Mesela instagram bağımlılığı bir hastalık. Şayet her gün instagram’a ya da twitter’a genel olarak sosyal medyaya düzenli girmekle kalmayıp daha fazla vakit ayırıp, yapmanız gerekenleri aksatıyor ve zamanla bu mecralarda geçirdiğiniz süreyi kademeli olarak artırıyorsanız bağımlı kabul ediliyorsunuz.

        444 79 75’İ ARAYIN, ÜCRETSİZ DESTEK VE TERAPİ ALIN

        Şayet bu tanıma uyan çocuğunuz, eşiniz ya da tanıdığınız varsa veya kendiniz böyleyseniz çekinmeden Yeşilay’ı aramanızı tavsiye ederim.

        Bağımlılık illa vücudunuza alınan somut bir madde ile gerçekleşen bir şey değil.

        Yeşilay her arayana ücretsiz ve kesinlikle gizli destek veriyor. Ücretsiz terapi imkanı sağlıyor.

        BAĞIMLILIĞA KİM DAHA YATKIN?

        Neden bazıları bağımlı oluyor da bazıları olmuyor? Dış faktörler mi belirleyici, genetiğin de bir rolü var mı?

        Mücahit Bey’e bu farklılığı da sordum.

        Bu soru üzerine ‘bağımlılığa yatkın kişilik’ten bahsetti Yeşilay Başkanı. Bazı insanlar genetik olarak bağımlı olmaya daha meyilli imiş.

        Peki çocuğumuz bu kategoriye giriyorsa ne yapacağız?

        Kilit kavram sınır çizmek. Sakın yoksun bırakmak değil. Internet ve ekran bağımlılığının önüne geçmek için mümkünse ilk 3 yıl değilse en azından ilk 2 yıl ekranı hiç göstermemek gerekiyor.

        Sonrasında ise süre kısıtı şart. “15 dakika ile başlayın” diyor Öztürk: “İçeriği siz belirleyin”, “Çocuğunuz ekranda bir şey izlerken ilk yıllarda mutlaka yanında olun”

        “AİLE İÇİNDE TELEFONSUZLUK SAATİ BELİRLEYİN”

        Ancak keşke sorun yalnızca çocuklarla sınırlı olsa... Esas yetişkinlerin birçoğu internete, sosyal medyaya bağımlı…

        Bunun için Yeşilay Başkanı’nın ailelere önerileri var. “Aile içinde ortak bir sosyal medya kullanma kültürü geliştirin” diyor. “Mesela yemek masasına telefon koymamak, ortak telefonsuzluk saati belirlemek vs.”

        Bir sonraki yazı: Sigara bağımlılarının sayısı neden birden bire arttı? Türkiye’deki sevindirici ve üzüntü verici tablo ne? bir sonraki yazıya...

        Diğer Yazılar