Utancın ölümü
Meriç Nehri’nin Türkiye kıyısından bir bot yola çıkıyor.
Derme çatma botun üstü kapasitesinin en az üç katı dolu.
Belki 30 kişi yan yana balık istifi gibi dizilmiş.
Aralarında minicik çocuklar ve 65 yaşın üzerinde kadınlar…
Yüzme bilen insan yok denecek kadar az.
Bot yola çıkıyor ama ağırlık öyle fazla ki battı, batacak…
10 km ötede Yunan adası Midilli’ye gitmeye çalışıyor ancak bırakın 10 km’yi 10 metre gidecek hali yok.
Nitekim kameraların önünde motoru tekliyor ve su alıyor.
Adeta bir can pazarı.
O soğukta ıslananlara üzülemiyorsun…
Çünkü daha önemli bir sorun var: Donmaya bile fırsat yok. Yüzme bilmiyorlar, boğulacaklar!
Bir genç suya atlıyor, hızla karaya varıyor, avaz avaz “Kendimi değil, diğerlerini kurtarmaya geldim, yardım çağırın” diye haykırıyor…
O sırada bir minibüs hızla oradan uzaklaşıyor…
Zavallı mültecileri arızalı bota bindirmiş, paralarını almış kaçıyor…
Bütün bunlar yaşanan binlerce dram içinde yalnızca bir perde.
O botun üzerindeki insanlar ne olacak? Suya düşüp donacaklar mı?
Boğulacaklar mı?
Hadi diyelim şansları yaver gitti ve Midilli’ye vardılar…
Midilli onları mı bekliyor ki?
Polis kapıda biber gazı ve silahlarla teyakkuzda!
Bir mucize olsa da içeri girseler bile Ada halkı ayakta!
Geçtiğimiz günlerde Yunanistan’daki Suriyeli mülteciler için adalara kapalı kamp kurmak istediler diye ada sakinleri ayaklandı, polis gücü geldi de bastırdı gerilimi…
Peki Meriç’in Türkiye kıyısında soğuk sulara düşenler gitmekten vazgeçseler ne yapacaklar?
Hayatlarını bir küçük sırt çantasına sığdırıp yola çıktıklarına göre ne işleri var, ne başlarını sokacak evleri…
Meriç’te o soğuk sulara düşmek için bile birbirlerini eziyorlar…
İstanbul’dan kalkan otobüsleri gördünüz mü?
Kapılardan içeri adeta hücum ediyor insanlar.
Alt alta sığışmaya çalışan gençler, elindeki bir parça kuru simidi kemiren çocuklar, bebeğini korumaya çalışan kadınlar…
Bu dram 1 Mart 2020’de yaşanıyor ve bütün dünya izliyor…
‘İnsan hakları’, ‘özgürlükler’, ‘liberal değerler’ gibi kavramların riyakarca dahi kullanılmadığı bir dönemi yaşıyoruz.
Utanmanın unutulduğu, digergamlığın hiç olmadığı…
Türkiye-Yunanistan sınırında insanlığın cenaze namazı kılınıyor.
Dünya hiç olmadığı kadar birbirinden haberdar ve hiç olmadığı kadar birbirine kayıtsız…
*
O ailede Korona çıkmadı
Cuma günü Korona virüsü şüphesi ile Cerrahpaşa Hastanesi’nde karantina altına alınmak istenirken kaçan Musa Çelik ve ailesinden bahsetmiştim.
Hastaneye çocuklarının rahatsızlığı nedeniyle başvurmuşlar, İran’dan geldiklerini söylemişlerdi.
İran ve ateş olunca hastane yetkilileri hemen test yapılması için aileyi gözetim altına alma kararı almış ancak o sırada aile sırra kadem basmıştı.
İki kızı ve anne-babanın test sonuçları negatif çıktı... O nedenle rahat bir nefes alabiliriz. Aile artık aranmıyor…
Bu arada başta Esenyurt Devlet Hastanesi olmak üzere birçok hastanede Korona şüphesi ile gözetim altına alınan hastalar oluyor ancak şu ana kadar pozitif bir sonuca rastlanmadı.
Biz cumadan beri 34 şehidimizin acısı ile Korona salgınındaki son gelişmeleri pek takip edemedik ancak Türkiye ciddi önlemler almaya ve büyük bir titizlikle her şüpheliyi takip etmeye devam ediyor. Hastalık İsrail’e de sıçradı ve ABD’de bir ölüm oldu.
Paniğe teslim olmadan teyakkuz halini elden bırakmamakta fayda var.