Erdoğan-Putin görüşmesinden ne bekliyoruz?
Bugün çok kritik ve önemli bir gün.
Saat 14.00’te, Başkan Erdoğan, Rus mevkidaşı Putin ile baş başa bir görüşme yapacak.
Bu görüşme geçen perşembe yaşanan, 34 şehit verdiğimiz o korkunç saldırıdan sonra tırmanan Türkiye-Şam rejimi-Rusya üçgenli krizde bir dönüm noktası olacak.
Acaba iki kadim ve büyük devlet Türkiye ve Rusya arasında gerilim düşecek mi?
Erdoğan ve Putin hangi taleplerinde kararlı ve hangi noktalarda uzlaşabilirler?
Peki anlaşamama ve masanın devrilme ihtimali var mı?
Bugünkü zirve Ankara-Moskova ilişkilerinde gerilimi geri dönülemeyecek ölçüde tırmandırır mı?
Bu soruların cevabını günlerdir yaşanan gelişmelere bakıp, kritik konum sahibi kaynaklara sorarak aradım.
Türkiye’nin beklentilerini öğrenmeye çalışıp, Rusya’daki atmosfere baktım…
Türkiye’nin temel beklentisi net.
Rusya’nın, Şam rejiminin saldırganlığını derhal durdurmasını istiyoruz.
Yani esasen Rusya’nın garantör ülke olarak Soçi mutabakatının gereğini yapmasını bekliyor Türkiye.
Peki bu mümkün mü?
Göz göre göre Şam rejimini destekleyen ve 34 kaybımızdan çok açık bir şekilde sorumlu olan Rusya bu aşamada Türkiye’ye karşı Esad’ı durdurur mu?
Evet… Durdurabilir…
Nitekim büyük ihtimalle bugünkü toplantının en önemli neticesi olarak açıklanacak olan “Rusya gerilimi durdurmak için elinden geleni yapacaktır” minvalinde bir cümle olacak.
Uluslararası ilişkiler tahsili yapmış bir gazeteci olarak bence iki sebepten Rus rejimi Türkiye ile anlaşma yoluna gidecektir.
Birincisi Moskova’nın genel stratejisi sahada kırıp döktükten sonra masada taviz vermek. Bu çok temel ve kadim bir Rus dış politika pratiği.
Bu yüzden de Moskova’nın masada uzlaşılabilir bir çizgi izleme ihtimali yüksek.
RUSYA’NIN TÜRKİYE’YE İHTİYACI VAR MI?
İkincisi ise Rusya’nın Türkiye’ye olan ihtiyacı meselesi.
Türkiye olarak kendimizi küçümsememiz çok yanlış.
Rus rejimi Türkiye ile ilişkileri üzerinden hem coğrafi olarak hem de Batı’ya açılım bağlamında kendine önemli bir avantaj yaratıyor.
Silah gücü bakımından dünyanın en güçlü devletlerinden biri dense de Rus ekonomisi şu an çok kırılgan durumda.
Rusya, Çin gibi kendi totaliter yapısı içinde bir ekonomik mucize yaratabilmiş bir ülke değil.
Doğal kaynakları olmasa aslında çok düşük kaliteli iktisadi yapıya sahip az gelişmiş bir ülke Rusya. Girişimci sınıfı çok geri kalmış bir ekonomi.
İktisatçıların tabiriyle ormanları olan bir Suudi Arabistan gibi Rusya ekonomisi.
Dolayısıyla Türkiye ile gerilimi tırmandırmak hiçbir şekilde Moskova’nın faydasına değil.
9 YILDAN BERİ İLK KEZ…
İşin bir de Esad ve Baas rejimi boyutu var…
Dün Sedat Ergin köşesinde doğru bir hatırlatma yapmış: “Esad rejimi onuncu yılına girmekte olan Suriye’deki savaşın seyri içinde en büyük ölçekteki toplu kayıplardan birini üstelik 3 gün gibi kısa bir süre zarfında yaşamıştır” diyor.
Rejim 2011’den beri düzensiz gruplarla savaşıyor…
İlk kez karşısına bir ordu gücü çıktı ve bilanço Esad açısından çok ağır.
Bu kayıplara bakıldığında Suriye Baas rejimi için çatışma sürdürülebilir görünmüyor.
*
ABD’den Patriot gelir mi?
İdlib krizinin diğer bir boyutu da PYD-YPG konusunda karşı karşıya geldiğimiz ABD ile burada Türkiye’nin görüşlerinin neredeyse tamamen uyuştuğu gerçeği.
Peki bu uyuşma ABD ile Türkiye arasında yeni bir yakınlaşmaya ve dolayısıyla Patriot konusunda bir gelişmeye yol açar mı?
Muhakkak yol açması gerekir.
Bir NATO üyesi olarak Türkiye’nin hava savunma sistemine ihtiyacı olduğu ortada.
ABD’den gelecek Patriotlar Rusya’ya karşı Washington’un elini de güçlendirecektir.
Böyle bir gelişmeye karşı S400 alımı rafa kalkar mı?
Yıllardır bir gazeteci olarak takip ettiğim Recep Tayyip Erdoğan’ın karakterini biraz anladıysam mümkün değil rafa kalkmaz.
Erdoğan S400’leri bir koz olarak masada tutmaya devam edecektir.
Hem Rusya ile ilişkileri sürdürmekte iyi niyet göstergesi hem de ABD’ye karşı bir güç unsuru olarak…
*
Son bir haftanın bize gösterdiği…
Yatıp kalkıp sadece ABD’yi şeytanlaştıran ve Rusya’yı asla eleştirmeyenlere bakıyor musunuz son dönemde?
Avrasyacılık ve ulusalcılık adı altında bal gibi Rusyacılık yapanlar acaba son gelişmelerden sonra bir nebze olsun bu tutumlarından pişmanlık duymuşlar mıdır?
Hiç sanmam…
Hâlâ da sözde ulusalcı özde Rusyacı yayınları takip ettiğimde bu kadar şehidimize rağmen Moskova’ya asla toz kondurmadıklarını görüyorum.
Halbuki yaşananlar Türkiye’ye bir kez daha Rusya’nın ne kadar sinsi ve acımasız bir devlet olduğunu gösterdi.
Tutarlılık kaygısı dahi bulunmayan, öngörülmesi çok zor ve tamamen kapalı bir totaliter rejim var karşımızda.
Diğer yandan ABD de güvenilir bir müttefik olmadığını bize birçok kez kanıtladı.
Bu köşede ABD’ye karşı eleştirel tutumumu da defalarca okudunuz.
Ama bu demek değil ki bu devletlerle ilişkileri kesip içe kapanıp oturacağız…
İşte bakın bu kadar haydutluğuna rağmen Rusya ile de hâlâ diplomatik yollarla çözüm arıyoruz. Bugünkü görüşmenin anlamı da budur.
Hiçbir devlet kategorik olarak dost ya da düşman olmaz. ABD ile de ilişkilerimizi olumlu şekilde sürdürmeye çalışacağız.
Ulusalcılık adı altında Rusyacılık ya da Esadçılık yapmaya kalkanların göz boyamalarına aldanmayın…
Rusya’nın uydusu olmamızı ve Esad ile uzlaşmamızı isteyenler kesinlikle bu ülkenin çıkarlarını savunmuyorlar...