Karşılıklı linç kültürünün trajik neticeleri
Pazar günü öğle saatleri.
Sabaha karşı Ankara’dan dönmüşüm.
Çocuklarla oynuyoruz, müzik dinliyoruz, şarkı söylüyoruz…
Hayata dair güzel, sakin bir günün içindeyim kısacası…
Evin en kör köşesine attığım telefon uzaktan uzağa çalmaya başladı. Duymazdan geleyim dedim ama bırakmıyor. Israrla çalıyor da çalıyor…
Kalktım. Ekranda bir arkadaşımın ismi.
Açar açmaz müthiş kaygılı, müthiş kederli bir sesle, "Nagehancığım, Ali Mahir biraz önce annesini kaybetti. Aniden olmuş, kalp krizi. Biz şimdi evlerine gidiyoruz. Öğrenmek istersin diye düşündüm. Son hadiselerden çok etkilenmişti" dedi.
Etrafta hayata ve neşeye dair her şey bir elektrik süpürgesinin ucuyla çekilir gibi telefonun içine çekilip gitti o an sanki.
Ali Mahir ile kast ettiği televizyonda sarf ettiği bir söz yüzünden Türkiye’nin ana gündem maddesi haline gelen CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır…
Beni arayan da Mahir’in eşi çok kıymetli bir hukukçu olan Sebla Öztürk Başarır ile ortak dostumuz, başarılı turizmci Duygu Giray.
Başarır ile çok farklı dünya görüşüne sahip bir köşe yazarı olduğumu biliyorsunuz.
Ali Mahir’in kıyamet koparan tank palet fabrikası ve ordu üzerine söylediklerini ne kadar yanlış bulduğumu yine bu köşede anlatmış, öte yandan ne darbeci ne de ordu düşmanı olmadığını örnekler vererek yazmıştım.
Bu sert kutuplaşma ortamında günler boyu hiç alakaları yokken iki küçük kızı, eşi ve tüm Başarır Ailesi sosyal medyada her türlü hakarete uğradı, küçük düşürüldü, adeta damgalanmaya çalışıldı.
Ve bunlar yaşanırken Mersin’de yaşayan anne Gülseren Başarır aniden kalp krizinden yaşamını yitirdi.
Vefat haberini alır almaz Ali Mahir’i aradım, konuşacak durumda değildi. Yutkunmasını ve hıçkırmasını durduramıyordu. Tam anlamıyla yıkılmıştı.
Eşi Sebla Öztürk aldı telefonu.
Henüz o sabah Ali Mahir ile merhum Gülseren Hanım uzun uzun sohbet etmişler.
Bir saat içinde kalp krizi haberi gelmiş, ambulans göndermişler ancak eve vardığında çok geçmiş…
"Var mıydı rahatsızlığı?" diye Sebla’ya sorunca "Hayır hiçbir şeyi yoktu Nagehan ama Mahir’e çok üzüldü, kafayı çok taktı, üzüntü tetiklemiş olabilir" dedi.
76 yaşında çocuklarını çok seven bir Anadolu kadınının yerine koyun kendinizi…
Oğlunuz bir günde vatan haini ilan ediliyor. Her türlü hakarete maruz kalıyor. Çok ağır ithamların hedefi oluyor…Sosyal medyada yemediği küfür kalmıyor.
Kalbi bu kadar ağır bir şeye dayanamadı Gülseren Başarır’ın…
Hepimize soruyorum: Değer mi sevgili dostlar?
Bir annenin evladı için kahrolup ölecek kadar üzülmesine, bugün Mahir’in yarın siyasi yelpazenin diğer tarafında olan Fahrettin ve Fatmanur Altun’un linç edilmesine, lime lime yapılmasına, bu kavgaya değer mi?
Hayatı feda etmeye, birbirimize bunca düşman olmaya değer mi?
Bu kutuplaşma ne zaman bitecek?
Birbirimizi ‘biz’in farklı parçaları değil, hain gibi görme yanlışından ne zaman döneceğiz?