Tartışılan Fikri Sağlar'a sordum: Kılıçdaroğlu'nun açıklamasına ne diyor? Başörtülü kadınlara nasıl bakıyor?
1991-95 döneminin popüler Kültür Bakanı, SHP eski Genel Sekreteri ve halen de CHP’li olan Fikri Sağlar’ın “Türbanlı bir hakimin karşısına çıktığımda adaleti sağlayacağından kuşkuluyum” demesi ve ardından “türban-başörtüsü” ile “hizmet alan-hizmet veren” ayrımı yapması üzerinden başlayan tartışmaları 3 gündür çelişkili hislerle izliyorum.
Herkes konuşsun, tepkiler netleşsin istedim.
Şaşkınım çünkü bu açıklamaları yapan Fikri Sağlar’ı tanırım. CHP içindeki totaliter-otoriter laikçi isimlerden biri olarak görmüyorum Fikri Bey’i. Peki neden şimdi böyle Nur Serter tarzı bir açıklama yaptı? Açıkçası bu yasakçı tavrı ben Sağlar’a hiç yakıştıramadım.
Bu nedenle Fikri Sağlar’ı aradım ve kendisiyle uzun bir telefon görüşmesi yaptım.
Çok çarpıcı, çok tartışılacak şeyler söyledi Fikri Bey.
Fakat o açıklamaları yayınlamadan önce kendi kanaatimi yazmak isterim.
Bana aktardığına göre bir davasında Fikri Sağlar’ı başörtülü bir hakim yargılamış ve dediğine göre kendisine kürsüden çok saygısızca ve kaba davranmış. Hatta “Mahkemede siyaset yapmayın” diye çıkışmış ve kendisinin sözünü kesmiş. Benim izlenimime göre gördüğü bu muamele Sağlar’ı derinden yaralamış ve üzmüş. Bana başka CHP’li siyasetçilerle başörtülü hakimler arası gerilim çıkan örnekler de gösterdi.
Belki Fikri Bey de bu dediğime katılmayacak ama ben “Türbanlı kadınlar hakim olmamalı” çıkışını bu yaşadığı travmatik deneyime dayandırıyorum. Yani o mahkemede belki nazik ve kibar muamele görse durduk yere bu tartışılan sözleri söylemeyecekti.
Fakat öyle bireysel örneklere bakarsak her sosyal kesim başka kesimden hakimleri istemeyebilir. Mesela tanıdığım iktidara yakın bir ismin de cezasını Yargıtay bozdu ve başörtülü bir hakim Yargıtay'a direnerek yeniden ayni cezayı verdi. E demek ki başörtülü hakimden hakime farklar var.
"HİÇBİR ZAMAN İSLAMİ KESİMİN ÖZGÜRLÜKLERİNE KARŞI OLMADIM"
Gelelim şimdi Fikri Sağlar’ın bana yaptığı açıklamalara... Kendisine bana göre de çok yanlış olan bu yasakçı açıklamaları neden yaptığını sordum...
“Ben hiçbir zaman İslami kesimin özgürlüklerine karşı olmadım Nagehan Hanım. Yasakçı ve baskıcı bir insan değilim. Özgürlükçü bir sosyal demokratım. Kültür Bakanı iken İstiklal Mahkemelerinde yaşananları kendi İslami perspektifinden anlatan ‘Bize Nasıl Kıydınız’ adlı film vardı. Bizim bakanlığımız tarafından yasaklanması ve sinemalarda oynatılmaması isteniyordu. Asker bu konuda çok hassastı. Filmin yasağını ben kaldırdım. Özgürlük ortamı olacak. Her türlü film oynayacak dedim. Tek bu film değil İslamcı kesimin birçok sinema filminin sansürünü ben Kültür Bakanı iken kaldırdım Nagehan Hanım. Yoksa sinemalarda gösterilemeyecekti bu İslami filmler. Çünkü ben özgürlükçüyüm. Zıt olduğum fikirlerin de ifade hürriyetini sonuna kadar savunurum. Bakanlığımda her türlü sansüre karşı oldum. Bakanlığımın kütüphanelerine İslamcı yazarların ve şairlerin kitapları irtica sebebiyle sokulmuyordu. Solcu yazarlar ve şairler komünizm sebebiyle, Kürt yazarlar da bölücülük sebebiyle sokulmuyordu. Hepsinin kütüphanelere alınması talimatını verdim. Benim Bakanlığımda kütüphaneler özgürleşti. Tüm fikirlerin özgür olduğu bir ortama dönüştü. Böyle bir insan nasıl yasakçı ve baskıcı olabilir?”
Fikri Bey bu uzun girizgahı içinde kültürü ilgilendiren her konuda her kesime destek olduğunu hatırlatarak devam etti. Bakanlığı döneminde Mekke’nin savaklarını restore ettirdiğini de ifade ederek şunları söyledi:
“Benim dönemime kadar kültür alanında hep çok net bir sağ-sol ayrımı vardı Nagehan Hanım. Herkes kendi görüşüne yakın olana iş verirdi, bu kültür alanı iktidara gelen bakana göre tamamen bölünmüştü. Ben bunu ortadan kaldırdım. Mesela bakanlığımızın kimi filmlerini İslamcı kesimin yönetmeni İsmail Güneş’e verdim. Sadece sola açık ama sağa kapalı bir Bakanlık yapmadım. Tam bir toplumsal uzlaşma sağladım.”
"DARBECİ DEĞİL ÖZGÜRLÜKÇÜ BİR SOSYAL DEMOKRATIM"
Sayın Sağlar’a başörtüsü karşıtı izlenimi veren açıklamalarından sonra askerci hatta darbeci olduğu yönünde yapılan yorumları da sordum. Buna çok ciddi tepki gösterdi ve yine eskiye dönerek bir şey hatırlattı. Dedi ki:
“Bana bugün askerci ya da darbeci diyenler ya beni hiç tanımıyor ya da özellikle çarpıtıyorlar. Ben SHP Genel Sekreteri iken ‘Genelkurmay Başkanı ile Meteoroloji Genel Müdürü farksızdır, ikisi de Başbakanlığa bağlıdır’, demiş insanım. O zaman kimse buna cesaret edemezdi. Her zaman devlet içindeki çetelerle, mafyalarla ve darbecilerle en önde ben mücadele ettim. Susurluk dönemini yaşamış tüm gazeteciler bunu bilir. Malum medya beni darbeci göstermeye çalışıyor ama bunlar boş propaganda. Hiçbir zaman başörtülü öğrencilerin üniversitelere alınmamasını savunmadım. Hep üniversitelerde özgürlükten yana oldum. Nitekim bizim 1991-95 döneminde üniversitelerde böyle bir yasak yoktu. Fakat hizmet alan-hizmet veren ayrımını demokratik laiklik ilkesinin bir gereği olarak görüyorum. Türbanlı bir öğrenci olabilir ama türbanlı hakim olmasını laikliğe aykırı buluyorum. Kamusal alan ve hele ki tarafsız ve bağımsız mahkemeler tüm siyasi simgelerden nötralize olmalı. Demokratik laiklik budur. Şimdi benim hakkımda çok sert yazı yazan kimi aydınlar da 'Hizmet alan-Hizmet veren' teorisini en çok savunanlardı. Hele ki üniversite öğrencilerinin bile türban takmasına karşı çıkan kimi yasakçılar da şimdi bana saldırıyor, buna gülüyorum.”
Bu konuşmamızda ben Fikri Sağlar’ı Fransız tipi laiklik tarzını benimsemiş bir sosyal demokrat olarak gördüm. Zaten kendisinin eğitimi de o ekoldendir.
Başörtülü kadınlar öğrenci olabilir ama hakim-savcı olamaz düşüncesini ben bir liberal-demokrat olarak şiddetle reddediyorum.
Her zaman hem ekranlarda hem köşemde başörtülü bir kadının hakim, vali, polis, subay, öğretmen, akademisyen vs olabileceğini, bunun bir hak olduğunu savundum. Zaten genelde bu çizgiyi klasik liberal-demokrat aydınlar savunurdu.
Sol-liberaller ya da sosyalist aydınların çoğu Sağlar gibi “Hizmet alan-Hizmet veren” bağlamında düşünürdü ama şimdiki konjonktürde artık bunu biraz da politik taktik gereği ifade etmiyorlar. Mesela o televizyon açık oturumunda Sağlar’a itiraz eden bir solcu gazeteci de “hizmet alan-hizmet veren” ayrımıyla türbanlı devlet görevlisi olmasına hep karşı biriydi. Fikri Bey o manada dürüst davrandı.
28 Şubat-27 Nisan süreci gibi zor dönemlerde muhafazakar ve İslamcı aydınlar “irtica” gerekçesiyle çok dövüldükleri için bu başörtüsü konularına pek girmezlerdi. Hele askerlerden çok çekinirlerdi. Başörtülü kadınların özgürlüklerini liberal-demokrat aydınlar çok sert ve net dille Kemalistlere ve generallere karşı savunurdu.
Ancak şu notu da düşeyim, kısa süre öncesine kadar CHP’de çok açık başörtüsü düşmanlığının bayraktarlığını yapan Necla Arat ve Nur Serter gibi isimler vardı, Kemal Kılıçdaroğlu bu isimleri partiden tasfiye etti, Sağlar hiçbir zaman bu sert laikçi kategorisinde anılan bir siyasetçi olmadı.
"ÖRGÜTÜN YÜZDE 90’I BENİM GİBİ DÜŞÜNÜYOR"
Kendisine bunu hatırlatıp, acaba söylediklerine dair bir düzeltme yapmak ister mi diye sordum.
Bırakın düzeltmeyi, kendisine o kadar destek gelmiş ki Fikri Bey şimdi daha hararetli bu konuda.
‘’Söylediklerimin tamamen arkasındayım, 3 gündür telefonlarım susmuyor Nagehan Hanım. CHP tabanı benim gibi düşünüyor, örgütlerin yüzde 90’ı da bana inanılmaz destek veriyor. Kemal Kılıçdaroğlu gibi düşünmüyorlar. Yüzde 90 siyasi sembollerin adaletin önünde engel olduğuna inanıyor."
Ben Nagehan Alçı olarak Fikri Sağlar’ı taban popülizminin fazla gazına gelmiş buldum. Halk TV’de başlayan tartışmada daha ılımlıydı. Mustafa Yeneroğlu’nun çıkışlarına daha mutedil karşılık veriyordu fakat aradan geçen sürede tabanın ve örgütlerin yoğun ilgisi Sağlar’ı daha da laikçi noktaya itti. Yazılı açıklamasını bu minvalde değerlendiriyorum.
Fikri Bey sözlerinin kuvvetle arkasında duruyor ancak genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu çok sert bir şekilde Sağlar’a karşı çıktı.
Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışını sorunca bir dokun bin ah işit durumu oldu adeta.
"KEMAL BEY BU VESİLE İLE BENDEN KURTULMAK İSTİYOR"
"Kemal Bey bu olayı vesile ederek benden tamamen kurtulmak istiyor ama kurtulamaz. Benim gibi eleştirel değil, kendi yakın çevresinden biri aynı şeyi söylese bu kadar sert tepki göstermezdi Nagehan Hanım. Beni trollerin lincinin ortasına attı. Asla vefa göstermedi. Demirel’in Özal’la ilgili 'Benim müsteşarımdı' dediği gibi demek istemiyorum ama ben Bakanken Kemal Bey bizim hükümetimizin genel müdürüydü."
Fikri Sağlar Kılıçdaroğlu ile ilgili genel bir eleştiri de getirdi...
“Vefa ve güven duygusu önemlidir. Kemal Bey örgütlerine bu güveni vermiyor. Ben iktidar olacağım demeyen biri örgüte nasıl heyecan aşılayabilir? Tam 10 kere seçim kaybetti. Biz kendi koltuklarımızı bırakamazken iktidarı nasıl eleştirebiliriz?"
Fikri Sağlar’a CHP tabanından gelen telefonlar ve destek... Ayrıca benim de bizzat Ankara’ya giderek izlediğim DEVA kongresinde Ali Babacan’ın 28 Şubat mağduru başörtülü kardeşinden bahsettiği bölümün seküler kesimde inanılmaz ters yankı uyandırması... Tüm bunlara dair ayrıca yazacağım…
- 2010'daki U2 konseri ve karşılıklı öfke16 dakika önce
- Devlet Bahçeli o video ile kime mesaj verdi?3 gün önce
- Özgür Özel için esas tehlike şimdi başlıyor6 gün önce
- 'Erkek' kazandı1 hafta önce
- Devlet Bahçeli'nin açtığı yol kapandı mı?1 hafta önce
- Siyah-beyaz2 hafta önce
- Müsavat Dervişoğlu: "Mesele el sıkışmak değil, el uzatmak"2 hafta önce
- Bu filmi daha önce görmemiş olabiliriz…2 hafta önce
- Çözüm süreci değil kardeşlik hareketi3 hafta önce
- Kötülüğün kaynağı ve Fetullah Gülen3 hafta önce