Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Perşembeden beri ABD’de rüyamızda görsek inanmayacağımız hadiseler yaşanıyor.

        Biden’ın seçimi kazandığı netleştikten sonra bu köşede Trumpizm olgusundan bahsetmiş ve sandığın galibi Trumpizm demiştim.

        Trump Avarage Joe diye simgeleştirilen, ortalama, erkek, taşralı, orta sınıf Beyaz Amerikalı kesimin duygu ve düşünce dünyasını kavramayı başardı.

        ABD’de sol ve liberal çevreler, akademi, medya ve siyasetin büyük çoğunluğu bu kesimi uzun yıllar aşağıladılar, değerlerini hor gördüler.

        Donald Trump, hor görülen ve politik doğruculuk akımının dışına düşen ne kadar söylem varsa hepsini retorik olarak benimsedi.

        Eşcinsel düşmanı, göçmen düşmanı, kadın düşmanı, küreselleşme düşmanı…

        Liberal değerlerin anti tezini savundu ve Avarage Joe’ların gönlünde taht kurdu.

        Perşembe günü yaşananlar bu kitlenin en ucunda yer alan marjinal ve radikal grupların kontrolsüz hareketinden başka bir şey değildir. Bu gruplar meydanı ele geçirdiler ve 4 kişinin ölümüne ve birçok kişinin yaralanmasına sebep oldular.

        Bu ölümlerde Trump’ın sorumluluğu yok mu? En büyük sorumluluk ona ait.

        Seçildiğinden itibaren defalarca çeşitli iddialara maruz kalmış, Rusya ile işbirliği gibi vatana ihanet ile dahi suçlanmış bir siyasetçi olan Trump ilk kez yargılanmaktan korkuyor.

        Tam Kongre’nin seçim sonuçlarını netleştireceği gün gövde gösterisi yapmaya kalktı ve ateşle oynadı. Olayların buraya geleceğini göremediği apaçık.

        Peki bundan sonra ne olacak?

        Trump açısından seçim esas şimdi kaybedildi. Bir sonraki sandıkta ya kendisi ya da onun varisi olarak başka bir Trump aday olacak demiştim.

        Bu olasılık artık yok. Donald Trump kendisini destekleyen Cumhuriyetçi orta sınıfları kaybetti. Esas yenilgi, esas dev hesap hatası budur…

        Biden cephesinden bakacak olursak…

        Ben böyle bir travmanın Biden’ın politikalarında güvenlik-özgürlük dengesinde güvenlik yönünde ciddi bir kayışa sebep olacağı kanaatindeyim. 11 Eylül sonrası benzeri bir atmosfer oluşabilir.

        Halbuki tahminler tam tersiydi. Trump’ın Meksika sınırına duvar örmesi, göçmenlere yönelik izlediği düşmanca politika, kullandığı İslam karşıtı dil Demokratların iktidarı ile yumuşar beklentisi vardı. Şimdi bu kalkışma bahane edilerek şüpheci, dışlayıcı, korku üzerine bina edilmiş atmosfer kuvvetlenerek sürebilir.

        21. yüzyıl hiç iyi gitmiyor. Sevgili arkadaşım Prof. Dr. Birol Kovancılar’ın bu olayların ardından yaptığı şu tespite katılıyorum: Bu yüzyıl özgürlükçü demokrasi yerine otoriter totaliter rejimlere, baskı ve ırkçılığın yükselişine evriliyor.

        Liberal değerlerin kıymeti kısa zaman içinde çok daha iyi anlaşılacak. Umarım iş işten geçmiş olmaz…

        Boğaziçi Üniversitesi'de tansiyon düşecek mi?

        Boğaziçi Üniversitesi'de tansiyon düşecek mi?
        0:00 / 0:00

        Boğaziçi Üniversitesindeki protestolar ile ilgili çarşamba günü yeni rektör Prof. Dr. Melih Bulu, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç ve LDP kurucu başkanı Besim Tibuk ile konuşarak bu köşede detaylı bir yazı yazdım. İsmi geçen tarafların görüşlerini alarak bir resim çizmeye çalıştım.

        O yazıdan sonra önemli gelişmeler yaşandı. Rektör Bulu odasında göreve başlamışken Güney Kampüsün ortasında, Rektörlük binasının hemen altında protestolar artarak devam etti. En çarpıcı an Bulu’nun protestocu öğrencilere pencereden el sallaması idi.

        Cüneyt Özdemir o anları canlı yayınlayarak bence çok başarılı bir iş yaptı.

        Özdemir’in yayınında konuşan protestocu öğrenciler yumuşayacak gibi görünmüyordu.

        Prof. Dr. Bulu’ya dün bir gelişme var mı diye sordum. "Öğrencilerle konuştuktan sonra ibre sakinleşme tarafına döndü diye düşünüyorum Nagehan Hanım" dedi.

        Ancak daha sonra muhalif medyaya gözaltına alınan öğrencilere yapılan muamele ile ilgili bir takım haberler düştü. Bu iddiaların doğru olmadığını umuyor ve diliyorum. Yetkililerin bu konularda maksimum hassasiyet göstermelerini bekliyorum.

        Aksi Gezi'deki çadır yakma provokasyonundan farksız olur. Devletin çok dikkatli olması gerekir.

        İktidar gençleri kaybetmek istemiyorsa…

        İktidar Boğaziçi protestolarında Boğaziçili öğrencilerin rolünün oldukça az olduğunu, esas dışarıdan manipülasyon yapıldığını, Boğaziçili protestocuların küçük bir azınlık olduğunu ileri sürüyor.

        Bu yaklaşım çok yanlış. Dışarıdan gelen provokatörler var ama Boğaziçi'nden de hatırı sayılır sayıda öğrenci bu atamaya tepki gösteriyor. Şayet bu gençlerin varlığı inkar edilirse protestocu sayısı artar.

        Gençler kendilerini hiçe sayılmış hissederlerse bunun yarattığı öfke ve hayal kırıklığı katlanarak büyür.

        O gençler dikkate alınmak istiyorlar.

        Yalnızca o gençler değil, başka üniversitelerden dayanışma için gelen gençleri de kazanma yoluna gitmek gerekir diye düşünüyorum. İllegal örgüt ve marjinal grup mensuplarını tespit ederek, şiddete bulaşanları ayırarak geri kalanlara itidalle yaklaşılabilirse Gezi’den itibaren ortaya çıkan kamplaşma, kutuplaşma kırılabilir.

        Bu gerilimi Boğaziçili akademisyenler düşürebilir

        Boğaziçi’ndeki gerilimi düşürmek için siyasiler kadar öğretim üyelerine de önemli bir görev düşüyor.

        Bildiğim kadarıyla bırakın gerilimi düşürmeyi öğrencileri daha çok gazlamaya çalışan akademisyenler var.

        Rektör seçimine tepkili de olsalar bu noktadan sonra Boğaziçi’ni seven ve önemseyen herkesin olayları yatıştırmayı amaçlaması gerekir diye düşünüyorum zira bu gerginlik Boğaziçi ruhunu yaralıyor ve okuldaki polis varlığını rutin hale getiriyor.

        Diğer Yazılar