Devletin içindeki derin yapılar, mafya ve kirli ilişkiler ile ilgili düşüncelerimi Çarşamba günü bu köşede yazdım. Genel bir çerçeve çizdim. Ben ittihatçı devlet geleneğinden kurtulmadıkça bu bataklığın bitmeyeceğine inanıyorum.
Maalesef Susurluk’tan beri hep sinekler kovalandı ama bataklığın kurutulması amaçlanmadı.
Sedat Peker’in açıklamaları belli çevreler tarafından teşvik edilip, siyaseti dizayn etmeyi amaçlıyor, bu apaçık. Hele son saldırıları ile devletin kırmızı çizgilerini çoktan aştı.
Ancak buna rağmen ileri sürdüğü somut iddialar yok sayılamaz, kendisinin de içinde olduğunu söylediği suç itirafları ile ilgili adil ve etkili bir soruşturma yürütülmesi gerekir.
Bunların başında en somut iddia olan Kutlu Adalı cinayeti var. KKTC üç gündür kaynıyor. 25 yıldır hiç kapanmayan bir yara olan cinayetin aydınlatılabileceğine dair umutlar bir kez daha tavan yaptı. KKTC meclisinde yeniden bu konu ile ilgili araştırma komisyonu kuruldu.
Hakikaten Adalı cinayeti Türkiye’deki derin devlet yapılanmasını deşifre etmek için çok önemli, herkesin yıllardır konuştuğu ama örtbas edilen çok karanlık bir cinayet…
Peker’in suçladığı Korkut Eken ve dönemin KKTC Sivil Savunma Daire Başkanı ve emekli Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Galip Mendi, Peker’in iddiaları üzerine açıklamalar yaptılar.
ATİLLA PEKER'İN NE İŞİ VAR?
Saygı Öztürk’e konuşan Eken, Atilla Peker ile Kıbrıs’a gittiğini doğruladı ancak Kutlu Adalı’yı tanımadığını ileri sürdü. Sedat Peker'in suçlamalarını reddetti. Adaya kendisini dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın gönderdiğini, PKK’nın Kıbrıs’ta cirit attığı duyumunun geldiğini her ihtimale karşı yanına Atilla Peker’i aldığını söyledi.
(Buraya sözlerinin linkini koyuyorum...) Dönemin Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Hasan Kundakçı ise Saygı Öztürk'e Eken'in o dönem Kıbrıs'a geldiğini, kendisiyle kısa bir görüşme yaptığını belirtip o dönem Lefke bölgesinden Terör Örgütü mensuplarından sızanlar olduğunu, onlarla mücadele ettiklerini Güvenlik Kuvvetleri Konutanlığına da gerektiğinde yardımcı olduklarını söyledi.
Korkut Eken'in Atilla Peker'i yanına aldığını söylemesi bile başlı başına o dönem yeraltı dünyası ile devletin alenen iç içe olduğunu belgeleyen çok üzücü bir itiraf. Peker devletin özel harekat polislerinin başı tarafından kullanılıyor. ‘Her ihtimal’ tabirini hafife almayalım. Bu tabir ile zaten Peker’in ‘yeri geldiğinde’ kullanıldığı afişe edilmiş.
Eken ve Mendi’nin söylediklerini muhakkak okumanızı tavsiye ederim.
Mendi de Korkut Eken’in Atilla Peker’le kendisine geldiğini kabul ediyor. "PKK ile ilgili istihbarat çalışması yapılacağını söylediler, biz de kendisine beyaz Renault marka Toros aracı tahsis ettik" diyor.
Ben Peker’in iddiaları ve bu açıklamalar üzerine Kıbrıs’taki kaynaklarımı aradım ve Ada’daki havayı soruşturdum.
TÜRKİYE BU RÖPORTAJIN FARKINDA DEĞİL
Konuyu çok yakından takip eden Kanal SİM Genel Yayın Yönetmeni Sami Özuslu ile konuştum. Özuslu "Yıllardır herkesin bildiği gerçekler somut bir şekilde gün yüzüne çıkıyor Nagehan Hanım, daha önce de mecliste iki kez bu cinayetin aydınlatılması için araştırma komisyonu kuruldu fakat o dönem bilgi, belge alınamamıştı" dedi.
Özuslu dün Adalı cinayetinin işlendiği dönem Magosa adli şube müdürü olan emekli polis müfettişi Tema Irkad ile çok önemli bir röportaj yaptı. Türkiye henüz bu röportajın farkında değil.
Ben Özuslu’ya bu röportajın ayrıntılarını sordum.
Tema Irkad cinayet günü ile ilgili çok çarpıcı iddialarda bulundu. Şimdiye kadar ileri sürülen en somut iddialar bunlar.
Cinayetin işlendiği gün olay yerinde 4 kişi vardı, dedi Irkad. "Bunlardan biri Abdullah Çatlı idi. İkincisi Çatlı ile gelen genç biriydi." Üçüncü isim olarak TMT’den (Türk Mukavemet Teşkilatı) olduğu bilinen Hüseyin Demirci’yi gösterdi emekli polis müfettişi. Dördüncü kişinin ise ismini vermedi.
Tema Irkad tetiği çeken kişinin Çatlı ile birlikte Türkiye’den gelen genç şahıs olduğunu iddia etti ve "En az 4 kişiydi, daha fazla da olabilir" dedi.
Kan dondurucu iddiaları Irkad’ın ağzından dinleyelim:
"Abdullah Çatlı’ya bu cinayeti işlemesi için görev verildi. Çatlı cinayeti Türkiye’den getirdiği genç bir oğlana işletti."
Bir aracın cinayet gecesi Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığından çıkıp Kutlu Adalı’nın evinin önüne geldiğini, aracın cinayet sonrası yeniden Sivil Savunmaya döndüğünü hatırlatan Irkad "Hüseyin Demirci’nin yanında biri daha, daha doğrusu birileri daha vardı. Bütün mahalle gördü kardeşim" dedi.
Hatırlatalım, o dönem Sivil Savunma Daire Başkanı Galip Mendi idi.
Irkad 1996’da emniyetten emekliye ayrılıp Yenidüzen gazetesinde Kutlu Adalı ve Galip Mendi ile ilgili yazılar yazmaya başlamış. Sami Özuslu’ya verdiği röportajda şunları anlatıyor:
"Aracılarla tehdit edildim. 'Her sabah yürüyüş yapıyorsun, dikkat et' dediler. Tehditler boş çıkmadı. Evim ve arabam yakıldı. Mahallede beni takip ettiler. Silahlı çatışmaya girdim…."
O günlerde Polis Genel Müdürü’nün kendisini aradığını ve Lefkoşa Polis Müdürlüğü’ne çağırdığını açıklayan Tema Irkad, "Beni alıp Güvenlik Kuvvetleri Komutanı Galip Mendi’ye götüreceklerini söylediler. Ne münasebet deyip gitmedim" diyor.
Kutlu Adalı cinayetinin kovan ve mermileri, Kıbrıs’ta balistik uzmanı olmasına rağmen Türkiye’ye gönderilmişti. Sonra Aralık 1996’da Ömer Lütfü Topal cinayeti işlendi ve Adalı cinayetindeki kurşunlar ile Topal cinayetindeki kurşunlar incelendi, her iki cinayette de aynı silah kullanıldığı tespit edildi ve silahta Abdullah Çatlı’nın parmak izi bulundu. Bu tespit Susurluk Raporuna girdi.
Sevgili okurlar buraya röportajın Kıbrıs’ın SİM televizyonunda yayınlanan kısmını da koyuyorum. Kutlu Adalı cinayeti şayet doğru dürüst soruşturulursa karanlıkta kalmış birçok olayı netleştirmek için önemli bir başlangıç olabilir. Bunun için ifadesine başvurulması gereken isimlerden biri de o dönemin tahkikat subayı, KKTC’nin şimdiki Polis Genel Müdürü Ahmet Soyalan.