85 milyon bana karşı bile olsa temel insan haklarını savunmaktan vazgeçmeyeceğim
Temel insan haklarını savunmak, her türlü ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı olmak, ırk, din, dil farkına bakmaksızın kimseyi ötekinden ayırt etmemek benim temel hayat felsefemdir.
İsterse tüm Türkiye toplumu bana karşı olsun. Umurumda değil. Ben son nefesime kadar bu değerleri savunmaya devam edeceğim.
İnsan hakları asla referandum konusu olamaz. Diyelim toplumun yüzde 80’i göçmenleri, Kürtleri ya da Alevileri topluca Türkiye’den atmaktan yana oy kullandı.
Devlet gerekirse tüm topluma direnip o insanların haklarını korumak zorunda.
Nitekim şu an Türk devleti bu konuda Türk toplumundan kat kat ileride. Göçmenleri değil Tanju Özcan zihniyetini bir milli güvenlik tehdidi olarak görüyor.
Tanju Özcan ya da Ümit Özdağ gibilerin yaptığının Avrupa’nın aşırı sağından hiç farkı yok.
Maalesef sol görünümlü yayın organları bile ırkçı Tanju Özcan’dan yana tavır koydular.
Hükümetin son 10 yılda düzensiz göç politikaları uyguladığını söyleyerek yerden yere vurulmasına saygım var, bu bir görüştür.
Fakat kanıyla canıyla insanların yani ülkemize gelen göçmenlerin şeytanlaştırılmasına, insanlık dışı varlıklar gibi takdim edilmesine, Suriyeli ilkokul çocuklarına dahi nefret kusulmasına saygım yok. Bu bir ırkçılık ve insanlık suçudur.
Apaçık ayrımcılık yapan, anayasa ile güvence altında olan temel barınma hakkına aykırı kararlara imza atan ve topluma nefret tohumları eken Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın beni hedef göstermesi benim için onurdur.
Tıpkı Türkiye’nin Batılı anlamda ilk aşırı sağ partisi olan Zafer Partisi’nin kuran, etnik Türk milliyetçiliği yapan ve temel politikası göçmenlere düşmanlık olan Ümit Özdağ’ın beni hedef göstermesi gibi Tanju Özcan’ın benim üzerime oynamasından da sadece gurur duyarım.
Dün HT Masa yayınına benim üzerime oynayıp kendi destekçisi ırkçı kitleleri gaza getirmek için gelmiş Özcan.
ÜZERİ ÖRTÜLMEYE ÇALIŞILAN GERÇEKLER
Demagoji ve kakofoniye boğularak üzeri örtülmeye çalışılan gerçekleri burada anlatayım sevgili okurlar:
Geçici koruma statüsü altındaki Suriyeliler 2016’dan beri Türkiye Cumhuriyeti Devletinden tek kuruş sosyal yardım almıyorlar.
2016’da yapılan anlaşma çerçevesinde AB fonları belli kriterleri karşılayan sığınmacılara aylık 155 TL nakdi yardım yapıyor. Bu yardımı Kızılay kart üzerinden alıyorlar. AB’den gelen para Kızılay’ın anlaşmalı olduğu bankalar üzerinden kriterleri karşılayan (60 yaş üzeri ve tek başına olmak, çocuklu ve tek başına bir kadın olmak, engelli olmak gibi çeşitli kriterler var) sığınmacılara veriliyor.
Düzensiz göçe, hükümetin göç politikasına karşı çıkmak ayrı, kategorik göçmen ve yabancı düşmanlığı yapmak çok ayrı şeyler. İkincisi apaçık ayrımcılık ve ırkçılıktır.
Ben de hükümetin göç politikalarını iyi yönettiği kanaatinde değilim. Plansızlık, programsızlık, bir saldım çayıra, mevlam kayıra hali var. Bu insanların entegrasyonu için öngörülen bir harita yok.
Ancak hükümetin göç politikalarına karşı çıkmak değil Bolu Belediye Başkanı'nın yaptığı.
2001 yılında BM ayrımcılık ve ırkçılığa karşı Durban Deklarasyonu yayınlamıştı. O deklarasyonda bu yıl içinde son yapılan güncellemede günümüzde yabancı düşmanlığı ve ırkçılık en çok sığınmacılara yönelik ayrımcılık olarak tanımlanıyor. Yani onları temel insan haklarından mahrum etmek. Tam da Tanju Özcan’ın yaptığı gibi. Su için 10 katı para almak, evlenmek için çok yüksek ücret talep etmek…
Biz bir göçmen ülkesiyiz. Öyle olduğumuz için de bu kadar renkli ve güçlü bir milletiz. Bu ülkede etnik ayrımcılık temelli politikalar hiçbir zaman tutmadı.
Göçmen politikasını yanlış bulsanız da, zaman zaman bazı Suriyelilerin davranışlarından rahatsız olsanız da lütfen Suriyeliler deyince kadını, çocuğu, yaşlısı ile canlarını kurtarmak için ülkemize sığınmış olan yüzbinlerce insan olduğunu da gözünüzün önüne getirin.
İNSAN.
Galiba son günlerde en çok hatırlamamız gereken kelime bu.
Kamplara göndermekten, otobüslere bindirmekten, sularını kesmekten bahsettiğimiz ‘şey’ insan…