Dünkü açıklamalar yangını söndürdü
Elbette son dönemde, özellikle de son 1 yılda ekonomi ve finans alanında yapılanlar eleştirilmeli. Ben de bu köşede ve katıldığım televizyon programlarında yapılan yanlışları dile getiriyorum ancak dün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıkladığı dövize endeksli mevduat kararı toplumda artan endişeyi ve belirsizliği azaltmak ve piyasaları rahatlatmak için doğru bir adım gibi görünüyor.
Uzun vadeli etkileri tartışılır ama kısa ve orta vadede yangını söndürmek bağlamında isabetli bir çıkış yapıldı. Siyasi olarak benimseyin ya da benimsemeyin, Tayyip Erdoğan'ın dünkü çıkışının desteklenmesi gerektiği kanaatindeyim.
Dün benim de yorumcu olduğum yayından önce Habertürk TV'de Kübra Par'ın sorularını yanıtlayan Ziraat Bankası Genel Müdürü ve Bankalar Birliği Başkanı Alpaslan Çakar'ın açıklamaları son derece sağduyulu ve gerçekçi bir çerçevedeydi. Alpaslan Bey bankacılık camiasında da istisnasız herkesin itibar ettiği bir isimdir. Söyledikleri dikkatle dinlenmeli.
1 doların 18-19 TL'ler seviyesine çıktığı bir ekonomik ortam Türkiye için taşınabilir bir yük değildi. Dolara karşı aşırı kelimesiyle bile açıklanmayacak çılgınca talebin bir yolla durdurulması şarttı.
Dünkü "Dövize endeksli mevduat" kararıyla dolara talebin bıçak gibi kesilmesi ve tam aksine dolarların bozulmasıyla kurun düşüşü Türkiye'nin faydasına bir durum.
Elbette 18-19 nasıl abartı bir rakamsa doların yeniden 7-8 seviyelerine düşmesi de mevcut sistemin "rekabetçi kur ve ihracat yönelimli ekonomi" modelini sakatlayacağı için sakıncalı olur. O zaman ithalat patlar ve yeniden cari açık veririz. Hükümet tarafından bunun da istenmediği ortada.
Bu tür bir aşırı düşüş için de kamu tarafından önlemlerin alınacağını düşünüyorum. Dolayısıyla benim tahminim TCMB'nin 10-11 seviyelerinden bol bol bol rezerv toplayacağı ve kurun 13-14 arasında bir noktada istikrar kazanacağı yönünde.
En azından önümüzdeki 3 ay için yani 2022'nin ilk çeyreğinde fiyat istikrarının da oturması için dolar 13-14 arası bir seviye korunmaya gayret edilecektir.
Nitekim Türkiye ekonomisini değerlendiren uluslararası finans uzmanlarının müttefik olduğu kanaat doların adil fiyatının 13-14 arası bir düzeyde olduğu.
Her ne kadar iç piyasada herkes kendini bir çılgınlığa kaptırsa da benim takip ettiğim itibarlı finans uzmanları 14'ün üzerinin köpük olduğunu ve tamamen spekülatif taleple bu badirenin yaşandığını zaten yazıyorlardı. 14'ün üzerinde dolar alınmamalı diye de yırtınıyorlardı.
Türkiye MGK kararıyla sürekli cari fazla hedefleyen düşük faiz-yüksek kur modeline geçtiğini alenen ilan ettiğine göre zaten daha fazla kur düşüşünün devlet tarafından da istenmeyeceği kanaatindeyim.
Daha fazla üretim, daha fazla sanayileşme, daha fazla imalat, daha fazla ihracat, minimum ithalat yoluyla daha fazla büyüme ve kalkınma, daha fazla istihdam politikasını benimsediğini söyleyen bir Türk devleti yeniden sayaçları sıfırlar ve ithalatı coşturursa kendini inkar etmiş olur. Dolayısıyla böyle bir tavra gireceklerini sanmıyorum.
18 Kasım 2021 tarihinde TCMB için yazılan raporun başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere mevcut rejimin ileri gelen tüm aktörleri tarafından dikkatle okunup müşterek bir kararla benimsendiğini gazeteci olarak biliyorum.
Nitekim hem 23 Kasım 2021'den itibaren yaşanan iktisadi gelişmeler hem de sonrasındaki MGK kararının temelinde 18 Kasım 2021 tarihli bu rapor yatıyor. Raporda "Parasının değerini düşük tutan ülkelere karşı yerli üretimi koruma modeli" denilen mekanizma anlatılıyor.
Bu mekanizmanın detaylarını anlamak istiyorsanız size Dünya Gazetesi'nden Mehmet Kaya'nın Şefik Çalışkan ile söyleşisini okumanızı tavsiye ederim. O kritik röportajı da buraya koyuyorum.
BİZLERE NASIL YANSIYACAK?
Peki dövize endeksli mevduat devrimi denen olgu tüketiciler olarak bizim cebimize nasıl yansıyacak?
Benzin ve motorin fiyatlarının hemen düşeceğini söyleyebiliriz ama bu sadece benzinde kalmamalı tüm tüketim ürünlerine bu dezenflasyon yani fiyat indirimi yansımak zorunda.
AVM'lerin boşalmaması isteniyorsa tüm sektörlerde dolardaki düşüş doğrultusunda indirim yapılmalı.
Unutmayalım ki doların yükselişi sebebiyle de tüm tüketiciler ihtiyaçlarını öne çekerek harıl harıl alışveriş yapıyordu. Şimdi bu ortamda mevcut fiyatlar değişmezse bu talep bıçak gibi kesilebilir. Mağazalar boş kalabilir.
Diğer yandan 23 Kasım'dan itibaren konut ve otomobil piyasası adeta çıldırmıştı. Her gün arabalara ve evlere zam üstüne zam yapılıyordu, her gün fiyatlar artıyordu.
Bu fiyatlar durmak ve gerilemek zorunda aksi halde konut ve otomobil piyasasında ciddi resesyon yani talep çöküşü yaşanabilir. Doların bu kadar düştüğü bir ortamda kimse o fiyatları vermek istemez. İktisatçıların tabiriyle resesyon yaşanabilir.