Kılıçdaroğlu'nun elektrik eylemi ve orta sınıfın çöküşü
Kemal Kılıçdaroğlu’nun elektrik eylemi sürüyor. İlk günden beri dikkatle takip ediyorum. Söylediği kimi sözleri çok popülist buldum, hele bazı söylemleri Hugo Chavez ve Maduro gibiydi.
Şu an CHP de iktidarda olsa elektrik fiyatlarını düşüremez. Ama bu boş popülizme rağmen elektrik protestosunun özellikle son gelişmelerle büyük gelir kaybı yaşayan orta sınıf kitleler üzerinde etkili olduğunu da söylemek durumundayım.
Hazine KKM ödemelerine yüklü paralar ayırırken emeklilere bayram ikramiyesini geçen seneki tarifeden ödemeye kalktıkça Kemal Bey’in bu tür eylemlerinin etkisi daha da geniş kitlelere yayılabilir.
Türkiye’de eylülden itibaren adım adım sonra jet hızıyla yükselen ciddi bir finans ve enflasyon krizi var.
Faizlerin aniden indirilip döviz fiyatlarının patlaması ve ardından yüksek döviz fiyatlarının tüm mallara ve hizmetlere yansımasıyla korkunç bir enflasyon döngüsüne girdik.
Hükümet kendi kendine -yok yere- bir finansal kriz yarattı. Enflasyon canavarının hortladığı bir süreci hükümet kendi başına bizzat kendisi bela etti.
Ekonomik üretimin azalışı ve iç talebin çöküşü anlamında kriz yok hatta o konuda canlılık devam ediyor ama çok büyük bir parasal kriz, enflasyon bunalımı var.
Mülk sahibi sınıflar yani dövizlere, altınlara ve gayrimenkullere sahip olanlar yani üst ve üst-orta sınıf bu enflasyondan epey istifade etti ama ya mülksüzler?
ORTA SINIFIN ÇÖKÜŞÜ
Hiçbir malı-mülkü ve tasarrufu olmayan, sadece maaşıyla geçinen finansal okuryazarlığı hiç olmayan dar ve orta gelirli kesim adeta çöktü bu süreçte. Alım gücü aşırı düştü. İşsiz yurttaşlarımıza değinmiyorum bile.
Bugün artık bir orta sınıftan bahsetmemiz mümkün değil. Türk orta sınıfının ruhuna fatiha okuyabiliriz.
Günümüz Türkiyesi'nde 4 sınıf var... Üst sınıf, üst-orta sınıf ile alt-orta sınıf ve alt sınıf... Orta sınıf artık yok...
İşte zaten Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu eyleminin toplumda karşılık bulacağı en önemli grup son 6 aylık süreçte orta-sınıftan alt-orta kademeye doğru düşmüş kesim.
Alt sınıflar değil çünkü orada hükümetin kurduğu ciddi bir sosyal yardım organizasyon ağı var. Ama beyaz yakalı orta sınıfken son gelişmeler sebebiyle alt-orta sınıfa düşmüş kitleler haklı olarak hükümete öfkeli. Kemal Bey de onlara hitap ediyor.
BUNDAN SONRA NE OLACAK?
Bir tip devalüasyon diyebileceğimiz bu sürecin Türkiye açısından tesellisi cari fazla vermeye başlamamız olmuştu. Birkaç ay Türkiye ithalatından daha fazla ihracat yaptı.
Üretim ve ihracat rakamları rekorlar kırarak ilerliyordu. Organize sanayi tesisleri cayır cayır çalışıyordu. Bu külfetli sürecin nimeti de Türkiye ekonomisinin bir türlü tedavi edemediği dış açık hastalığından kurtulması olacaktı.
Fakat dolar 18 TL sınırına gelince hükümet panik oldu ve 20 Aralık 2021'de KKM denilen kur korumalı mevduat kozunu piyasaya sürdü. O an için doğru çözümdü, ben de köşemde destekledim çünkü başka çare kalmamıştı ama KKM uygulamasına 1 sene daha devam etme kararı bence büyük bir yanlış. Ya Türkiye'nin bütçesi bu şekilde fakirden zengine transfer edilecek ya da bol bol para basılarak ödenecek KKM ücretleri sebebiyle enflasyon daha da coşacak.
Peki cari fazla veren Türkiye rüyamıza ne oldu? Türkiye 2022'nin ilk üç ayı boyunca dış açık verme hastalığına geri döndü.
Yine bol bol ithal ediyoruz ve ihracatımız ithalatın gerisinde kalıyor.
14.5-14.7 seviyesinde tutulmak istenen dolar rakamı oldukça belli ki dış açık verilmeye devam edilecek. İthalat her ay ihracattan fazla olmayı sürdürecek.
Yani sıfıra sıfır elde var sıfır...
CARİ FAZLA VERMEYECEKSEK BU ACI REÇETEYİ NEDEN İÇTİK?
Madem toplum olarak yüksek kur/yüksek enflasyon acı reçetesini içmek zorunda kaldık e o zaman cari fazla veren ekonomi nerede?
Zaten enflasyon belasını yaşıyorken bari dolar kuru cari fazla vereceğimiz seviyeye göre ayarlanıp sonra bugünkü yöntemlerle "sabitlense" daha iyi olmaz mıydı?
İhracatı ithalatından fazla olan, acı çekerek de olsa her ay cari fazla veren bir finansal yapımız olsaydı o zaman en azından elimizde övünebileceğimiz bir olgu olurdu. O zaman bu modele Çin'den ilhamla Türk ekonomi modeli de diyebilirdik. Hükümetin "Biz tükettiğimizden daha fazla üreten bir ülkeyiz artık" diye güçlü bir sloganı olurdu.
Şimdi bu mümkün değil çünkü Türkiye ürettiğinden daha fazla tüketmeye ve her ay döviz açığı vermeye devam ediyor.
Madem hükümet dövizi baskılama politikasına geri dönecek ve KKM aracılığıyla da fiilen yüksek faiz verecekti, e o zaman Naci Ağbal neden TCMB'den gönderildi? Yüksek faiz-baskılanan kur modelini yani Ali Babacan modelini Naci Ağbal zaten uyguluyordu.
O sebeple çıktığım her Habertürk yayınında da mesele ekonomiye geldiğinde "Türkiye'de şu an para politikası yok. Para politikasızlığı var" diyorum.