Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        25 ay sonra nihayet o eski, normal günlere kavuştuk.

        Tekrar özgürce nefes alabiliyor, ağzımızdan çıkan pis havayı yutmadan yürüyebiliyor, ağzımız ve burnumuzu yeniden dünyaya gösterebiliyoruz.

        Ne kıymetliymiş bunlar meğer…

        Ama bakıyorum herkeste bir tedirginlik, bir ‘kendini çıplak hissetme’ hali.

        Maskeye öyle alışmışız ki etrafımda birçok insan yasak kalkmasına rağmen hala üstelik açık alanlarda dahi maskelerinden vazgeçmiyor.

        Geçen gün bir arkadaşım bana "Maskemi çıkarırken sanki elbisemi çıkarıyor gibi hissediyorum, yolda bir açıyorum, bir tekrar takıyorum" dedi.

        Ben de açıkçası maskelerin ardında gizlenmiş yüzlerden sonra markette, sokakta açık yüzleri görünce garipsiyorum.

        Ama yavaş yavaş bu da geçecek.

        Nasıl ki pandeminin anomalisine kısa sürede hatta bence biraz fazla alıştık, eskinin güzel ve normal günlerine de yeniden alışacağız…

        Biliyorsunuz bu ülkede 16 Mart 2020 tarihinden itibaren okullar 1,5 yıl boyunca yüz yüze eğitime ara verdiler, uzaktan eğitim dense de fiilen çocuklar eğitim hakkından mahrum kaldı, eve hapsedildiler.

        Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde bu kadar uzun süre ‘kapalı okul’ politikası uygulanmadı. O dönem bu yanlışlığa medyada ses yükselten, itiraz eden yalnızca bendim.

        BİLİMİ HİÇE SAYAN 'BİLİM İNSANLARI'NIN ÜLKESİ

        REKLAM

        Bilim dünyası çok açık bir şekilde "Okullar pandemide son kapanan ve ilk açılan yerler olmalıdır" derken ve bilime itibar eden bütün ülkeler bu prensibi benimserken ben bunu tek başıma avaz avaz haykırdım diye hakaretlere uğradım, aşağılandım, hatta çocuklarımı evde istememekle bile suçlandım.

        Bu ülkede okulların açılmaması için gayret sarf eden ve benim gibi bilimsel gerçekleri hatırlatanlara saldıranlar arasında maalesef isimlerinin önünde profesör yazan tıp doktorları ve eğitimciler de vardı.

        Dünyadan bihaber ‘uzman’lar okullar üzerinden bir öcü yarattılar, insanları korkuttular, çocukların ev hapsinde kalmaları için devamlı surette dehşet senaryoları ürettiler. Oteller neredeyse hiç kapanmadı ama okullar 1,5 yıl kapalı kaldı bu ülkede.

        İşte burada bir hakkı teslim etmem gerekiyor.

        O korku bulutlarını dağıtan, milyonlarca çocuğu en temel haklardan biri olan eğitim hakkına yeniden kavuşturan, bilimsel gerçekleri hatırlatan ve nihayet "Okullar son kapanan ve ilk açılan yerler olmalıdır" diye cesurca haykıran isim Mahmut Özer oldu.

        Özer, Milli Eğitim Bakanlığına atanır atanmaz tablo değişti. Açık söyleyeyim bürokrat kökenli Bakan Özer’den böyle bir dirayet ve performans beklemiyordum.

        Göreve geldiği ilk gün sarf ettiği ilk cümlelerden biri benim pandemi boyunca haykırdığım ama kimseye dinletemediğim o hayati 9 kelimeydi: “Okullar pandemide son kapanması ve ilk açılması gereken yerlerdir.”

        Nitekim 6 Eylül 2021’de okulların açılması ile birlikte tam zamanlı yüz yüze eğitime nihayet tekrar kavuştuk.

        O günleri hatırlıyor musunuz? Ben maalesef çok net hatırlıyorum. 1,5 yılın ardından açılan okulları yeniden kapattırmak için yarışan isimleri, televizyon kanallarını, sırf siyasi pozisyon almak için okullarla ilgili efsaneler üretenleri teker teker hatırlıyorum…

        Onlar da kendilerini biliyorlar.

        Acaba bugünden dönüp bakınca bir nebze olsun utanıyorlar mıdır? Hiç sanmam…

        REKLAM

        Sonuçta Mahmut Özer yoğun baskılara rağmen kararlılıkla okulları açık tuttu, okullar üzerinden salgında bir patlama yaşanacağına dair korku senaryolarını boşa çıkardı ve onun açtığı yol bugünlere gelmemizde bence önemli bir rol oynadı. Çünkü okulların açık olması toplumun psikolojisini doğrudan etkiliyor. Çocukların okula gidebilmesi umut aşıladı.

        YÖK BAŞKANI ÖZVAR, BU YANLIŞLIKTA NEDEN ISRAR ETTİ?

        Bakın maalesef aynı şeyi üniversiteler için söyleyemiyorum.

        Nasıl ki Mahmut Özer’e hakkını teslim ediyorsam YÖK Başkanı Prof. Erol Özvar’ı ise şiddetle kınıyorum. Üniversitelerde hala hibrit sistem uygulaması devam ediyor. Bu, gençlerin geleceğini çalmaktan başka bir şey değil!

        Ortada pandemi tedbirleri namına neredeyse hiçbir şey kalmamışken, gençler kafelerde, çarşılarda dip dibe gezerlerken tüm yıl boyunca üniversiteler birçok dersi uzaktan yaptılar. Yüz yüze yapılan derslerde dahi birçok üniversitede isteyen öğrenciye uzaktan takip etme olanağı tanındığı için hocalar çoğu zaman boş salonlarda ders anlattılar.

        Birçok akademisyen arkadaşım var. Hepsi geldiğimiz noktadan çok umutsuz. İki yılı kaybeden gençlerin toparlanabileceklerine dair inançları neredeyse yok. Düşünün milyonlarca genç hiç kampüs görmeden üniversiteye gidiyor, akademi havası koklamadan mezun oluyor.

        Halbuki YÖK Başkanı Özvar da Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer gibi tam zamanlı yüz yüze eğitimde ısrar etse gençlerin hayatında bir koskoca yıl kazanılmış olacaktı. Bireysel inisiyatif ve kararlılığın önemini bundan daha çarpıcı gösteren başka bir örnek olamaz herhalde…

        Diğer Yazılar