Mahir Çayanlar, Che Guevara ve özgürlükçü-sosyalizm
Geçen hafta çok çarpıcı ve ibretlik bir gelişme yaşandı ancak bulunduğum yerde internet erişimim olmadığı için yazmak bugüne kaldı.
Türkiye sosyalist hareketinin önemli bir ismi, HDP listesinden bir dönem milletvekilliği de yapmış olan, eski ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras, Mahir Çayan ve arkadaşlarının İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom’u öldürmesini net dille kınadı. Hatta daha ötesine de giden yorumlar yaptı. Elrom’un Nazizmle mücadelesinden övgüyle bahsetti. Bunun üzerine sosyal medya karıştı…
Uras, Türk sosyalist hareketinin 1970-80 sürecindeki şiddet ve terör eylemleriyle hesaplaşmak istedi aslında.
O dönem solculara uygulanan yoğun devlet baskısı, zindanlarda işkenceler, 12 Mart ve 12 Eylül’ün solculara yaptığı zulümler nedeniyle bir türlü yüzleşilemeyen “devrimci şiddet” gerçeğiyle hesaplaşmak istedi.
Bunun sonucunda da her “devrimci şiddet sevgisi” ile hesaplaşmak isteyen solcu aydın gibi, sürpriz olmayan bir şekilde linç yedi.
Uras’ın geçmişte Mahir Çayanları, Deniz Gezmişleri TBMM’de saygıyla anan konuşmalarına atıf yapıldı. Bu ne tutarsızlık denildi vs…
Oysa bence burada bir tutarsızlık yok. Deniz Gezmiş ve arkadaşları elbette bir hukuk cinayetiyle katledildiler. Bunu kınamak, sadece her solcunun değil her insanın görevi olmalı. Hukuka uygun yargılanmadı Gezmişler. Resmen katledildiler.
Fakat bu durum Deniz Gezmişlerin insanları kaçırma, yaralama, banka soyma, şiddet gibi eylemlerini de haklı bulmayı mı gerektirir?
Mahir Çayanlara Kızıldere’de devletin yaptığını Ufuk Uras gibi TBMM’de kınamak da doğru bir tavırdır.
Çayan ve arkadaşlarının kısıtlı erzağı olduğunu güvenlik güçleri biliyordu. Muhasara altına alınıp beklense aç kalacaklar, bitkin düşecekler ve sağ olarak yakalanacaklardı. Ama maalesef 12 Mart zihniyeti Çayan ve arkadaşlarını öldürmek için hareket etti ve amacına çok kolay ulaştı. Çatışma görüntüden ibaretti. Bir tek samanlığa sığınan Ertuğrul Kürkçü halen sağ. Oysa hepsi Kürkçü gibi bugün de hayatta olabilirlerdi. Deniz Gezmişler de tıpkı arkadaşları Oral Çalışlar gibi hala yaşıyor olabilirlerdi.
Peki Kızıldere olayını kınamak için illa Mahir Çayan ve ekibinin terör eylemlerini de övmek mi gerekir?
Elrom’un vahşice katledilmesini, İngiliz teknisyenlerin kaçırılıp öldürülmesini haklı bulmak mı gerekir? Bu cinayetler neden hala meşru görülüyor?
Neden 50 sene sonra bile sol adına işlenmiş cinayetler kutsanıyor da Ufuk Uras gibi bu gerçekle yüzleşmek isteyenler linç ediliyor?
Ben de Ufuk Uras’ın Eichmann’ın yakalandığı gün ve Elrom’un öldürüldüğü günün aynı olmasından hareketle çıkarımlarını yanlış buldum. O bağlamda kimi sol kalemlerden Uras’a gelen eleştirilerin haklı olduğunu düşünüyorum ama yazdıklarının geri kalanının hangisi yanlış?
Bilakis Ufuk Uras’ta yanlış değil eksik aranabilir.
Hem Uras hem de Türkiye’nin özgürlükçü-sosyalist diyebileceğimiz bütün aydınlarında bir büyük eksik var.
GUEVARA’NIN ŞİDDET TUTKUSU
Devrimci terör sevgisinin evrensel bağlamı ve kaynağını ihmal etme eksiği bu. Bu yerel bir problem değil.
Deniz Gezmişler, Mahir Çayanlar şiddet ve terör eylemleriyle hedefe ulaşma hastalığını kimden kaptılar?
Hangi idol onları şiddet ve terör bataklığının tam ortasına soktu? Hangi kült isim bu gençleri totaliter zihniyetin ve terörist eylemlerin kucağına itti?
Tabii ki hala tüm dünya solu tarafından da kutsanmaya devam edilen Ernesto Guevara.
Sadece Türk solunun değil evrensel anlamda solun da hala yüzleşemediği bir mesele şiddetperest Che olayı.
Maalesef Türkiye’de, benim de değer verdiğim en özgürlükçü solcularımız bile Guevara’nın kendi eserlerinde defalarca vurguladığı şiddet ve terör sevgisiyle hesaplaşmış değil.
Ne Ufuk Uras ne Oral Çalışlar ne Hayri Kozanoğlu ne Alper Taş ne Murat Belge ne Ahmet İnsel ne Ömer Laçiner ne Ümit Kıvanç ne Tanıl Bora ne de şimdilerde yeniden “Ben özgürlükçü sosyalistim” diyen gazeteci İsmail Saymaz gibi medyadaki sol isimler…
Hiçbiri Guevara’nın eserlerine ve yaptıklarına yansımış şiddet tutkusunu küçücük bir cümleyle bile tenkit etmediler.
Elbette bugünkü TİP’ten bahsetmiyorum. Onlar zaten bugün de Guevara ve Mahir Çayan tarzı şiddet ve terör yöntemlerini meşru görüyorlar. Mehmet Ali Aybar’ın TİP’inin özgürlükçü arayışları ile 2022’nin TİP’i arasında hiçbir ortaklık yok.
Rusya’da Jirinovski’nin Liberal Demokrat Partisi ne kadar liberal demokratsa Türkiye İşçi Partisi de o kadar işçilerin partisi.
Zaten o yüzden bu kadar ağır emek sömürüsünün olduğu bugünkü Türkiye’de sosyalist bir partiye ufacık bile olsa ilgi yok işçilerden, emekçilerden. Hakikaten inanılmaz bir şey bu.
Ben bir liberal-demokratım ama emekçileri bu kadar mağdur edildiği bugünkü Türkiye’de özgürlükçü-sosyalist bir alternatife ihtiyaç olduğuna kesinlikle inanıyorum.
Aşırı sağcılığın, ırkçı vandallığın, faşizmin her geçen gün daha popüler hale geldiği bir ülkede kesinlikle özgürlükçü-sol bir karşı kutba ihtiyaç var.
Guevara’nın katledilip cesedinin sergilenmesini tıpkı Mahir Çayanlara, Deniz Gezmişlere yapılan zulmü kınamak gibi kınamak gerekir.
Fakat aynı Guevara’nın aşağıda bire bir alıntıladığım korkunç ifadeleriyle de yüzleşmek ve bu hastalıktan da kurtulmak gerekmiyor mu özgürlükçü sol düşünce adına?
Ekrem İmamoğlu ile Karadeniz seyahatinde yaşadığım hadise üzerinden bir Guevara yazısı sözüm vardı. Ona da giriş olsun bu yazı.
Solcu ama Che’nin hayatı konusunda dürüst bir aydın olan Jon Lee Anderson’un kitabından doğrudan alıntıladığım, bizzat Guevara’nın kaleminden çarpıcı bir kaç bölüm koyuyorum. Buyrun Best of Guevara:
“İnsanları idam mangasına göndermek için hukukî delil gereksizdir. Bu prosedürler modası geçmiş burjuvazi detaylarıdır."
*
"Bir adamı idam etmek için kanıta ihtiyacım yok. Sadece onu idam etmenin gerekli olduğuna dair kanıta ihtiyacım var."
*
"Milyonlarca atom bombası kurbanına mal olsa bile kurtuluş ve devrim yolunda ilerlemeliyiz."
*
"Bütün gazeteleri yok etmeliyiz. Özgür basın ile bir devrim yapılamaz.”
*
"Birçok insanı tamamen suçlu olup olmadığını bilmeden idam mangalarında infaz ettik. Çünkü devrim soruşturma yürütmek için duramazdı."
*
“Devrimci mücadelenin bir unsuru olarak nefret; düşmana karşı insafsız bir nefret, bizi insanın mirasçısı olduğu doğal sınırlamaların üstüne ve ötesine yönlendirerek etkili, şiddetli, seçici ve soğuk bir ölüm makinesine dönüştürür. Bizim askerlerimiz böyle olmalıdır; nefreti olmayan bir halk düşmanın hakkından gelemez."
*
"Barut ve kanın keskin kokusunun zevkini aldığımda burun deliklerim genişliyor. İtiraf etmek isterim ki Baba, şu anda öldürmeyi gerçekten sevdiğimi keşfettim."