Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        21 yıllık gazetecilik hayatımda yaptığım her şeye dair eleştirileri kabul ederim ama röportajlarımın otantikliğini asla sorgulatmam.

        Senelerdir Mesud Barzani, Avusturya Cumhurbaşkanı Heinz Fischer, Yunanistan Cumhurbaşkanı Konstandinos Stefanopulos, Lübnan Cumhurbaşkanı Emil Lahud, İsrail Cumhurbaşkanı Moşe Katsav ile kendi dönemlerinde, Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko ve Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai ile yakın geçmişte, merhum Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye’nin neredeyse önde gelen tüm aktif siyasetçileri, aşiret liderleri, dini liderler, AB’nin önde gelen isimleri, ABD’nin ünlü başkan danışmanları Zbigniew Brzezinski, Brent Scowcroft gibi, Richard Perle gibi Amerikan siyasetinin önemli isimleri, Amsterdam’ın Kırmızı Sokak sakinleri dahil, burada unuttuğum sayısız başka isim, her siyasi çizgiden, en tepeden, en aşağıya her sosyal gruptan ve ülkeden, faili meçhul acısı yaşamış ailelerden, depremde her şeyini kaybetmiş insanlara kadar yüzlerce kişiyle röportaj yaptım.

        Bugüne kadar bırakın bu röportajların kendisi, içlerindeki tek bir cümle dahi "Söylendi mi, söylenmedi mi, gerçek mi değil mi" diye tartışılmadı.

        Her bir cümle üzerine uğraşır, muhatabımın ağzından çıkmayan tek bir kelime dahi yazmam. Aksini iddia eden varsa buyursun çıksın…

        Şimdi memleketin geldiği bu açık hava tımarhanesi ortamında başka mesele kalmamış gibi günlerdir akla hayale gelemeyecek absürtlükte benim Ekrem İmamoğlu röportajım konuşuluyor.

        Elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin, şimdiye dek bir röportaj "Yazılı mı yapıldı, yoksa sözlü mü" diye günlerce araştırıldı mı?

        Yahu cinayetler, hırsızlıklar, en önemli siyasi gelişmeler bu alelade röportajın binde biri konuşulmuyor, ülkede başka konu mu kalmadı?

        Fazıl Say bu röportaj yüzünden adeta delirdi ve kendini CHP Genel Başkanı yerine koyarak “Ekrem’i aday maday yaptırtmıyorum” diye hezeyanlarını döktü. Say’ın bu sözleri normal mi?

        Üstüne üstlük kendisini hem savcı hem hakim hem istinaf mahkemesi hem de Yargıtay yerine koyarak benimle ilgili nerdeyse idam hükmü verdi. Faruk Bildirici, Fazıl Say’ın bu faşizminden hiç rahatsız olmamışa benziyor.

        Yoksa Faruk Bildirici gibi makul gördüğüm bir insan da bu açık hava tımarhanesi ortamında kendini totaliter düşüncelere mi kaptırdı?

        Ben Ekrem İmamoğlu ile yaptığım gibi Mansur Yavaş ile de röportaj yaptım. Kemal Kılıçdaroğlu ile kaç defa röportaj yaptım. Kemal Bey’in duruşunu çok detaylı anlatan 2 milyona yakın izlenen belgeselde konuşan iki gazeteciden biriydim. O belgeseli hazırlayanlar Kılıçdaroğlu’nun onayını alarak bunu yaptılar. Peki bunların hiçbiri tepki çekmedi de, neden sadece Ekrem İmamoğlu’na saldırılıyor?

        Faruk Bildirici bu soru üzerine düşünmeli. Muhalefet medyasının haset ve öfke tarafından ele geçirilmiş bir bölümü ile iktidar medyasının "Bundan İmamoğlu’na vuracak ekmek çıkar mı" diye soran bir bölümü el ele vermiş her gün tepiniyor: ‘Röportaj da Röportaj’

        Neyi ispat etmeye çalışıyorsunuz? İmamoğlu ya da İBB bu röportajın içinde geçen herhangi bir şeye itiraz etti mi? Bu ifade bize ait değil dedi mi? Beni yalanladı mı?

        Ben bu röportajı yüz yüze yaptım dedim mi? Fotoğraf koydum mu? Öyle bir imada dahi bulunmadım. Yüz yüze konuştuğum imajı yaratmadım. Kaldı ki metni muhatabı ile paylaşıp öyle yayınladım.

        Röportajı uzaktan yaptım ve tüm sorularımın yanıtlarını aldım. Yüz yüze de yapabilirdim ama soruların somut rakamlar üzerinden gitmesi nedeniyle yazılı olmasının daha sağlıklı sonuç vereceğini düşünüp böyle yaptık. Ben bunu geçen hafta çıktığım Habertürk TV yayınında da söyledim.

        Bir kere daha olayı hatırlatayım: AK Parti Ekrem İmamoğlu yönetimi ile ilgili son derece somut onlarca iddiada bulundu. Ben bir gazeteci olarak bu iddiaların seslendirildiği toplantıya katıldım ve Sayın Tevfik Göksu ve Sayın Osman Nuri Kabaktepe’nin dile getirdiği iddiaları köşemde paylaştım. Aynı köşede gazeteciliğin gereği olarak iddiaları muhatabı olan Sayın İmamoğlu’na soracağımı beyan ettim ve sordum.

        Sorularımın tamamına yanıt aldım. Bunu da köşemde yayınladım. Hatta o yazıda Sayın İmamoğlu’nun tüm sorulara açıklıkla yanıt verdiği için takdir edilmesi gerektiği notunu da düştüm.

        18 sene öncesine dayanan bir hukukumuz olan Faruk Bildirici bu kadar şüpheye düştüyse bana da bir telefon açıp sorabilirdi. Kendisine seve seve her merak ettiğinin cevabını verirdim.

        Sağ olsun beni aramamış ama İBB Medya İlişkiler Koordinatörü sevgili Ceren Akdağ’ı aramış. Ceren de süreci bütün açıklığıyla anlatmış, bana İBB adına teşekkür etmiş ve benim de bilmediğim o öldürücü ayrıntıyı vermiş: “Toplantıya katılan ya da katılmayan gazetecilerden sadece Habertürk yazarı Sayın Nagehan Alçı tarafımıza bu iddiaları sormuş ve yanıtlarımızı yayınlamıştır. Kamuoyunu doğru bilgilendiren bu yazı için Sayın Alçı ve Habertürk grubuna teşekkür ederiz…”

        Yani koskoca Türk medyasında bu kadar tartışılan bir konuyu benden başka bir Allah’ın kulu tutup da muhatabı olan Sayın İmamoğlu’na sormamış! Ve çok sevgili ombudsman Faruk Bildirici medyanın bu inanılmaz atalet ve tembellik halini hiç dert etmeyip bu kadar tartışılan iddiaları tartışmaların odağına soran tek gazeteci olan benim kullandığım bir kelimeye takılıp "Bu röportaj yanıltıcıdır" sonucuna varmış.

        Yanıltıcı olan nedir Sayın Bildirici? İBB Medya İlişkileri Koordinatörü sorulara verilen cevapların tamamının doğru olduğunu söylüyor ve bana teşekkür ediyorken ne ispat edilmeye çalışılıyor?

        Ombudsmanlar bile memleketin medyasında sabah akşam konuşulan iddiaları merak edip muhatabına soran gazeteciye vurup yan gelip yatanlara tek kelime etmiyorsa zaten biz dükkanı çoktan kapatmışız demektir…

        Diğer Yazılar