Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Cumartesi gecesi Habertürk TV’de Kürşad Oğuz ile Serap Belet’in yönettiği yayında konuklarımız sırasıyla İBB AK Parti Grup Başkanvekili ve Esenler Belediye Başkanı Tevfik Göksu ve İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu idi.

        İki siyasetçiyle de röportaj çok keyifli geçti. Gerçi artık “keyifli” kelimesini kullanmaya korkuyorum, yine akıl sağlığını kaybetmiş kimi “sözde muhalif özde devletçi” isimler saldırabilir ama ne yapalım artık bir açık hava tımarhanesi olan Türkiye gerçeğini kabullenmek zorundayız.

        Tevfik Göksu ve Ekrem İmamoğlu meselesini ayrıca yazacağım. Bugün İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu ile olan bölümle ilgili birkaç şey söylemek isterim.

        Zira o bölümde Deniz Zeyrek ile Buğra Kavuncu arasında çok ilginç bir diyalog geçti. Siyaset olgusu üzerine hepimizi düşündürmesi gereken bir meseleyi açtı o diyalog.

        Konu Deniz’in anlattığı bir anektod ile başladı…

        Bir üniversiteli genç yanına gelmiş. Deniz sormuş “Siyasetçilerden en çok kimi beğeniyorsun?”. Genç, “Selahattin Demirtaş” demiş. İkinci olarak kimi beğeniyorsun diye sorunca da “Meral Akşener” diye cevap vermiş.

        Deniz Zeyrek bu örnekten hareketle artık toplumun değiştiğini, dönüştüğünü ama muhalefetin bunu algılamadığını ve HDP’ye iktidar diliyle saldırdığını söyledi.

        Buğra Bey de bu örneğe çok şaşırdı ve böyle bir kişi profilinin istisnai olacağını ifade etti. Bunun üzerine Deniz, “Hem Demirtaşçı hem Akşenerci” bu tarz gençlerin istisna olmadığını, böyle çok sayıda insan olduğunu dile getirdi.

        Ben tartışmayı bozmamak için biraz da yayının sonuna geldiğimizden program esnasında bu konuya dair yorum yapmadım.

        Şimdi yapacağım…

        Bugün Türkiye siyasetinde iki temel güncel akım var: Erdoğanizm ve Anti-Erdoğanizm…

        Fakat ne Erdoğanizm ne de Anti-Erdoğanizm bir siyasal ideoloji ya da doktrin değil. Sadece aktüel politik yönelimler bunlar…

        Dolayısıyla ideolojik açıdan çok da şuurlu olmayan ama yaşadıklarından ötürü Anti-Erdoğanist olan bir vatandaş hitaplarını, konuşmalarını beğendiği için “Hem Demirtaşçı hem Akşenerci” olabilir.

        GÖZDEN KAÇIRDIKLARI NOKTA...

        Fakat Deniz Zeyrek’in ve birçok muhalifin gözden kaçırdığı nokta siyasal ideolojilerin büyük gücü gerçeği. Türkiye gibi ülkelerin kritik dönemeçlerinde son tahlilde siyasi ideolojilerin gücü galip gelir. Somut örneklerle bu söylediğimi açıklayacağım…

        Şöyle bir yakın geçmişe bakalım…

        7 Haziran 2015 sonrası süreçte yüzde 59’luk Anti-Erdoğanist muhalefet bunu yaşadı. Siyasal ideoloji kavramının özel olarak Türk milliyetçiliği ideolojisinin gücü o 59 ile 41 blokunu bambaşka bir hale soktu. Fakat hala muhalefet çevreleri o süreçten ders almışa benzemiyorlar.

        Mesela Deniz’in bahsettiği o gence Barış Pınarı, Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı operasyonlarını sorduğunuzda ne diyecektir?

        Eğer “Ordumuz aslanlar gibi PKK’lı teröristlerle savaşıyor” diyen bir gençse zaten Selahattin Demirtaş’ın o gencin kendisine desteğinden hiç memnun olmayacağını söyleyebiliriz. Ne Demirtaş ne HDP böyle bir destekçi istemez.

        Ya da eğer o genç Türk Ordusu’nun bu harekatlarına karşı çıkan ve PKK’lıları terörist değil gerilla olarak gören bir tutumdaysa -ki yüzde 90 öyleydi- o zaman da Meral Akşener böyle bir kişinin desteğini asla istemeyecektir. Hele koyu Türk milliyetçisi İYİ Parti teşkilatları zinhar istemeyecektir.

        Sevgili okurlar, yukarıda da hatırlattığım gibi 7 Haziran 2015 sonrası anti-Erdoğanist muhalefet yüzde 59’a ve TBMM çoğunluğuna ulaşmıştı.

        Fakat bir muhalefet blokunun tek derdi Erdoğan’dan kurtulmak olursa o savaşı her zaman Tayyip Erdoğan kazanır. 7 Haziran 2015 sonrası süreç bunu gösterdi. Şimdi de aynı filmi yeniden izliyoruz gibi hissediyorum.

        MUHALEFET O DÖNEM ÇIKAN DERSLERİ UNUTTU MU?

        7 Haziran sonrası olaylarının tam göbeğinde yaşamış bir gazeteciyim. O dönemden çıkan dersleri muhalefet unutmuşa benziyor.

        7 haziran 2015 seçimlerinin hemen sonrasında İstanbul merkezli büyük burjuvazi ve büyük burjuvaziyle her zaman koordineli çalışmış 90’ların kimi medya “spin doctor”ları anında dizayn çalışmalarına başlamış ve CHP-MHP-HDP hükümeti gibi bir tuhaflığın peşine düşmüşlerdi. Nitekim hem Selahattin Demirtaş hem Kemal Kılıçdaroğlu’nu bir şekilde ikna ettiler. Kendilerince “zekice” zannedilen bir formül buldular.

        Hatırlayın… Kemal Bey, Devlet Bahçeli’ye resmen Başbakanlık önerdi o dönem. CHP hükümette olacak, Kılıçdaroğlu Başbakan Yardımcısı olacak ve HDP de dışarıdan destekleyecek ama bakanlık istemeyecekti. Başbakan da Devlet Bahçeli olacaktı. İşte formül buydu. Selahattin Demirtaş da amatör, tecrübesiz ve toy bir siyasi anlayışla maalesef bu malum Türk burjuvazisinin oyununa geldi.

        AK Parti-CHP koalisyon hükümeti düşüncesi aynı çevrelerce -bu tuhaf proje çökünce- Temmuz ayında zikredilmeye başlandı. Ama artık çok geçti, işin samimiyeti kalmamıştı. Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli arası yeni politik ittifakın tohumları yani bugünkü Cumhur İttifakı’nın tohumları çoktan o 2015 yaz mevsiminde atılmaya başlanmıştı bile.

        7 HAZİRAN SONRASI DİLLENDİRİLEN TUHAF PROJE VE SONRAKİ SÜREÇ

        Yeniden o dönemin tuhaf CHP-MHP-HDP koalisyon projesine dönelim… Başbakanlık teklifi kendine geldiğinde Devlet Bey en yakınlarından birine şöyle dedi: “Bu Başbakanlık önerisini kabul edersem siyasi mefta olurum. Bunlar dava şuuru nedir bilmiyorlar. Nasıl böyle bir projenin başına geçebileceğimi düşünüyorlar? Bunlar siyasetin s’sini bile bilmiyorlar.”

        Devlet Bey’in en yakınlarından bir ismin bana aktardığı ve benim de ilk kez yazdığım bu cümleler Bahçeli’nin siyasal ideolojilerin gücünün farkında ve şuurunda bir siyasetçi olduğunu gösteriyor.

        Bir Türk milliyetçisi siyasetçi HDP’li hükümette Başbakan olacaktı öyle mi? Bugün herkese komik gelen bu öneri bu ülkenin en “zeki” sanılan insanlarınca bile önerilebildi o dönem. Sırf “Bir an önce Erdoğan’dan kurtulalım” sendromuna kilitlendikleri için…

        Politik ideolojiler dünya siyasetinde özellikle de Türk siyasetinde bazen siyasi oy toplamından daha güçlü bir etkiye sahiptir.

        Nitekim 7 Haziran 2015’ten 1 Kasım 2015’e giden süreçte MHP oy olarak yüzde 17’den yüzde 11’e geriledi ama bu düşüşe rağmen Devlet Bahçeli ve MHP son 7 senelik Türk siyasi hayatına damgasını vurdu. Hem de çok kuvvetli bir damga.

        Yüzde 17’den yüzde 11’e düşmesine rağmen o süreçte Devlet Bahçeli ve MHP’nin güç kaybettiğini kim söyleyebilir? Bilakis güçlerini artırdılar. Son 7 senedir AK Parti hükümetlerine ve Cumhur İttifakı’na esas ideolojik rengini veren Devlet Bahçeli’dir.

        Devlet Bey’in deyimiyle siyasetin s’sinden bile anlamayan bu burjuvazi ve “spin doctor”lığa soyunan 90’ların medya dünyasından kimileri 17’den 11’e düştüğü için Bahçeli’ye dair “Bak Başbakan olacaktın ama şimdi partin ne hale düştü” diye yazıp çizdiler ama işte siyaseti ideolojiden bağımsız sadece güç savaşları diye okuyan zihniyet her zaman yanılmaya mahkum…

        Diğer Yazılar