2023 Haziran'da TBMM çoğunluğunu kim kazanacak? İkinci turda ne olacak?
Geçen yazımda karşısındaki rakip kim olursa olsun eğer 2023 Başkanlık seçimleri ikinci tura kalırsa Recep Tayyip Erdoğan’ın kazanmasının neredeyse kesin olduğunu söyledim.
Meşhur bir isim bu yazıdan ötürü beni aradı. Özer Sencar ve Bekir Ağırdır’ı işaret ederek “Yahu ben araştırma sonuçlarını her ay takip ediyorum. İkisinin de abonesiyim. İkinci turu da Erdoğan’ın alma ihtimali yok. Kendi rakamlarını mı inkar ediyorlar? Neden böyle diyorlar?” diye söylendi.
Hem Ağırdır hem Sencar “İkinci turu kesin Tayyip Bey kazanır” diyorlar çünkü ilk turda yeni seçim sistemiyle meclis aritmetik çoğunluğunu Cumhur İttifakı’nın alacağına neredeyse eminler.
Sadece Ağırdır ve Sencar değil, ikisi de muhalif siyasi düşünceye sahip genç araştırmacılar İlkan Dalkuç ve Nezih Onur Kuru da sürekli bu seçimin TBMM ayağının konuşulması gerektiğini söylüyor ve yazıyorlar. Seçim ikinci tura kalırsa Erdoğan’ın kesin olarak kazanacağını bu iki araştırmacı da ifade ediyor.
Hatta Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçenlerde meclis aritmetiği ile ilgili açıklama yapma sebebi de o toplantıda Nezih Onur Kuru’nun sorduğu soruydu. Fakat çok ilginç şekilde muhalefet cenahında TBMM çoğunluğu ve yeni seçim sistemi üzerine pek kimse düşünmüyor, hiçbir hazırlık yok. Adeta “Saldım çayıra Mevlam kayıra” psikolojisi muhalefet partilerine ve medyasına hakim.
Dalkuç’un da belirttiği gibi Recep Tayyip Erdoğan’ın temel stratejisi, muhalefetin birden fazla aday çıkartmasını sağladıktan sonra Cumhurbaşkanlığı seçimlerini ikinci tura taşımak. O yüzden Mansur Yavaş ya da Meral Akşener’in adaylığı Tayyip Bey’i huzursuz etmez, bilakis mutlu eder. HDP aday çıkardığı an seçim ikinci tura kalıyor çünkü.
İKİNCİ TURA KALINIRSA MECLİS ARİTMETİĞİ SONUCU NASIL ETKİLER?
Erdoğan’ın sonraki hamlesi de seçimlerin ikinci turunda mecliste çoğunluğu sağlayamamış bir muhalefet ile karşılaşmak gibi görünüyor. Çoğunluğu olmayan muhalefet karşısında Erdoğan bu sayede istikrar vaat eden isim olur ve kazanma şansı çok artar.
Öte yandan Kuru’nun yazdığı gibi Cumhurbaşkanlığı sisteminin Türkiye siyasetini Amerikanlaştırması, siyasi yarışmanın giderek kutuplaşmasına ve kişiselleşmesine yol açmış durumda.
Muhalifler ve iktidar destekçileri neredeyse iki etnik grup gibi kültürel ve maddi alanlarda ayrışıp çatışırken, iki taraf da kendi adaylarını galibiyeti ve böylelikle karşı tarafın sonunu getirecek savaşçı kahramanlar olarak görüyor. Dolayısıyla kamuoyunun en çok ilgisini çeken tartışma konusu, adayın kim olacağı sorusu. TBMM mevzusunu konuşan yok.
Muhalefet seçim sonrası ülkenin istikrarını, hedeflenen anayasa değişikliklerini ve yargı reformunu gerçekleştirmek için mecliste 300, 360 hatta 400 vekili hedeflemek zorunda değil mi? Oysa böyle bir hazırlığın zerresi ortada yok o cenahında.
Kaldı ki zaman daralıyor ve muhalefet cephesi 2018’de olmadığı kadar parçalı bir halde. Yaşadığı tüm yıpranmaya rağmen AK Parti’nin Afyon’dan Erzurum’a, Kilis’ten Sakarya’ya az nüfuslu illerde çekirdek tabanını koruduğu görülüyor. MHP da aynı şekilde çekirdek seçmenini koruyor.
D'HONT SİSTEMİ CUMHUR İTTİFAKI'NA YARIYOR
Tüm anketlere göre AK Parti’nin oyları geçen seçimlere kıyasla kayda değer oranlarda azalsa da hala yüzde olarak anketlerde CHP ile aynı seviyede ya da üzerinde çıkmayı başarıyor. D’hondt sisteminde TBMM’nin yapılanmasını belirleyecek olan seçim çevreleri üzerinden bakıldığında, en çok seçim çevresinde birinci partinin AK Parti olacağı kesin gibi. Bunu hem Özer Sencar hem Bekir Ağırdır hem İlkan Dalkuç hem de Nezih Onur Kuru söylüyor. Dört araştırmacı da bu konuda hemfikir.
D’Hondt sistemi o bölgede birinci olan partiye avantaj sağlayan bir sistem. 2018 seçimlerinde AK Parti 87 seçim çevresinin 68’inde, CHP sadece 8, HDP ise 11’inde ilk sırayı aldı. CHP Ankara, İstanbul, Antalya, Adana gibi büyük seçim çevrelerinde ve hali hazırda önde olduğu yerlerde oylarını artırdı, öte yandan küçük illerde böyle bir artış söz konusu değil.
TEAM’in “Dindar Seçmenler Araştırması”nda da görüldüğü üzere, dindarlık arttıkça 2018’de AK Parti’ye oy vermiş seçmenlerde partilerine sadakât de artmış.
Buradan hareketle küçük şehirlerde AK Parti oyları daha az düştü. Sonuç olarak AK Parti gelecek seçimde de ikinci parti bile olsa en çok seçim çevresinde birinci parti olan yani seçim sisteminden en çok avantaj sağlaması muhtemel siyasi parti olacaktır.
Peki muhalefet en çok seçim çevresinde birinci olmanın yolunu arıyor mu? Hayır… Partilerin içinde şimdiden daha ellerinde olmayan iktidar koltukları için birbirini yeme yarışı var.
Nezih Onur Kuru’nun yazdığı gibi muhalefet yeni seçim sisteminde oldukça dezavantajlı. 300 milletvekili için ortak listelerle hareket edip en az %55’e yaklaşması, güçlendirilmiş parlamenter sistem önerisini referanduma götürmek için asgari şart olan 360 milletvekili için ise en az %60’ı geçip %65’e yaklaşması gerekiyor.
Peki Cumhur İttifakı neden TBMM seçimlerinde avantajlı?
Bunun iki nedeni var. Birincisi, seçim bölgelerinde partilerin elde ettiği sandalye sayılarını hesaplamak için kullanılan D’Hondt sisteminin o bölgede birinci olan aktörü kayırması. Sarı rengin hakim olduğu Türkiye seçim sonuçları haritasını gözünüzün önüne getirdiğinizde, AK Parti’nin en az 40 ilde birinci olduğunu ve D’Hondt sisteminin nimetlerinden en çok yararlanan parti konumunu elde ettiğini kavrıyorsunuz.
İkincisi, 600 milletvekilinin seçim bölgelerine dağıtılma yönteminin az nüfuslu seçim bölgelerini avantajlı, kalabalık nüfuslu seçim bölgelerini dezavantajlı hale getirmesi. Birçok az nüfuslu ilde yaklaşık sadece 50 bin kişiye bir vekil düşerken, bu rakam İstanbul gibi kalabalık nüfuslu illerde 100 bini aşıyor. Az nüfuslu illerin çoğunluğunda Cumhur İttifakı güçlüyken, muhalefet ise dezavantajlı büyükşehirlerde daha güçlü.
6’lı masa içindeki aktörlerin hemen hiçbirinde bu mevzulara karşı bir hazırlık yok.
Benim gördüğüm kadarıyla muhalefet cephesi hem TBMM’de hem de Cumhurbaşkanlığında kazanmayı hedeflemekten ziyade Recep Tayyip Erdoğan’ın -tıpkı enflasyon krizi olayında yaptığı gibi- büyük hatalar yaparak kendi kendine kaybetmesini bekliyor.