Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu köşede ve katıldığım yayınlarda sık sık son 4 senedir içinde yaşadığımız siyasal rejime dair aynı tespiti yapıyorum.

        Birbirine zıt gibi görünen iki politik ideoloji Atatürkçülük ve muhafazakarlık bugünkü devlet içinde bir bütün haline gelmiş durumda. Devlet kadroları bağlamında da tam bir ittifak var.

        Medya önündeki Atatürkçü-muhafazakar ve Atatürkçü-İslamcı tartışmaları bana göre son derece yanıltıcı. Laiklik ile ilgili kimi mevzular hariç devlet politikalarında bu iki ideolojinin ortak uyumu söz konusu.

        Aynı şekilde yine birbirine zıt gibi görünen iki ideoloji olan İslamcılık ile Türkçülük arasında da karşıtlık yok, esasen birbirlerini tamamlıyorlar.

        Aralarında zaman zaman çekişmeler ve itişmeler olabilir ama özünde birlikteler. İşte zaten Cumhur İttifakı bu öz demek.

        Türk sağının dört halini anlatan dört sağ ideoloji (Milliyetçilik-Atatürkçülük-Muhafazakarlık-İslamcılık) bugün artık devlet ideolojisi olarak tek alaşım halinde.

        Mahir Ünal’ın tasfiyesinin de temel sebebi aslında bu yeni devlet ideolojisine bilmeden çomak sokması oldu.

        Mahir Ünal bundan önce özellikle AK Parti’nin medya politikaları konusunda sergilediği otoriter ve dışlayıcı tavırları yüzünden tepki almalıydı.

        Ama almadı. Onun yerine Türk Dil Devrimi’yle ilgili Necip Fazıl’dan Atilla İlhan’a, Cemil Meriç’ten Kemal Tahir’e, Oğuz Atay’dan Orhan Pamuk’a çeşitli Türk entelektüelleri tarafından defalarca ifade edilmiş bir eleştirel düşünce sebebiyle tasfiye edildi.

        Ünal bu kültürel eleştirisinin arkasında da duramadı. Tepkiler karşısında çekindi ve “tövbe istiğfar” anlamına gelen neredeyse “Kemalist” denecek bir açıklama yapmak zorunda kaldı fakat yine de kurtaramadı ve görevden alındı. Diğer AK Parti yetkilileri ve hatta ekrana çıkan İslamcı gazeteciler de bana göre inanmadıkları açıklamalar yapıyorlar.

        Bu yaşananlar 28 Şubat sürecinde, 1997 yılında Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe’nin “iyi saatte olsunlar” korkusuyla Atatürkçü görünmek için vals yaptığını hatırlatıyor açıkçası. Şu an kimi AK Parti yetkilileri de bence Şükrü Karatepe usulü vals yapıyor.

        Dün akşam bu gelişmeyi duyar duymaz attığım tweette de dediğim gibi bu aslında Atatürkçülüğün ve Türk milliyetçiliğinin başarısı.

        Zaten bu yeni 4’lü alaşım resmî ideolojinin en güçlü unsuru Türk milliyetçiliği. Sonrasında Atatürkçülük ve muhafazakarlık eşit güçte sıralanıyor. En sonunda da İslamcılık var.

        Bakın, Türk milliyetçiliği ve Atatürkçülüğün gücü Mahir Ünal’ı görevden aldırmaya yeterken muhafazakarlık ve İslamcılığın gücü de “ümmet karşıtı” açıklama yapan bir TRT spikerini ekrandan almayı başardı.

        Bu yeni resmî ideolojik ortamda herkes gücü ölçeğinde otoriter kudret gösterileri yapmaya devam ediyor.

        Bazen de güçler birleşiyor. Mesela Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanmasında bu dört ideoloji voltran haline geldi, dört koldan bastırdılar.

        O yüzden mevcut rejime ve iktidara Atatürkçüler, milliyetçiler, muhafazakarlar ve İslamcılar isteseler bile muhalif olamazlar. Bunu ısrarla yazıyorum ve tepkilere rağmen yazmaya devam edeceğim.

        Daha önce de söylemiştim. Bu ülkeyi şu an Sultan Hamid ve Talat Paşa birlikte yönetiyor. Necip Fazıl ve Falih Rıfkı Atay kol kola bir koalisyon ile Türkiye’yi idare ediyor.

        Diğer Yazılar