AKM, Mc Donalds, Penguen… 80'lerde Beyoğlu'nda bir çocuk
9-10 yaşlarımdan itibaren bizim ailenin her cumartesi değişmez bir ritüeli vardı. Sabah 8’de kalkar kahvaltı edip evden çıkardık. 35-36 sene öncesinin İstanbul’u… 80’lerin ikinci yarısı ve devamı…
O yıllarda ve benim çocuk gözümde Yeşilköy’den Taksim’e gitmek başlı başına bir seyahatti. Çok uzun sürerdi. Trafik asla akmazdı. Ya da bana öyle gelirdi. Hele mevsimlerden kışsa hava öyle puslu ve kirli olurdu ki camları milim açsak içeri duman ve egzoz dolardı.
Ama sanmayın ki bunlar benim gözümde olumsuzluktu. Aksine o yolculuğu, o bitmeyen yolu, dışarıdaki gri havayı son derece fantastik ve büyülü bulurdum. Camdan trafikte duran arabalara bakar, kornaları dinler hayaller kurardım.
Her cumartesi babam ve annem bizi bu yolculuğa çıkarıp AKM’ye getirirlerdi. Sabahları 11’de çocuk opera ve baleleri sergilenirdi.
Önce oyunu izler, sonra bir ritüel şeklinde İstanbul’da ilk şubesini açmış Mc Donalds’a gidip hamburger yer ve yerken muhakkak her seferinde ekmeğinin olağanüstü yumuşaklığından bahseder sonra da o yıllar çok popüler olan Penguen buz pistine giderdik. Kardeşim ve ben buz pateni yaparken annem ve babam da bizi pistin etrafında veliler ve refakatçiler için açılmış ama pistten daha popüler hale gelmiş kafede beklerlerdi. Penguen’den sonra da İnci’de profiterol yer Yeşilköy’e dönerdik.
Madem 80’lerin ve 90’ların Taksim’ine uzandık o halde burada iki şeyin üzerinde durmak zorundayım:
Birincisi Mc Donalds hamburgeri…
Bu hamburger ailelerin en hararetli tartışma konularından biriydi o yıllar. Daha öncesinde hamburger deyince ekmek arası köfte üzeri ketçap ya da en fazla yuvarlak hamburger ekmeği şeklinde yapılmış ekmek arası köfte anlaşılırken (yanlış hatırlamıyorsam bir de Kristal Büfe’nin hamburgeri vardı) memlekete Amerika’dan sünger gibi, fıs fıs ekmekli bir şey gelmiş, "Hamburger dediğin budur" denmişti.
O Mc Donalds’ta yapılan tartışmaları hiç unutamam. Grup muhakkak ikiye bölünürdü. Birlikte gittiğimiz çocuklu ailelerde bazı anne-babalar “Bu ne biçim ekmek, o kadar para veriyorsun hiç doyurmuyor” deyip şikayet eder bazıları ise “Biz yıllarca hamburger diye köfte ekmek yemişiz” diyerek tercihini ‘yeni model hamburger’den yana kullanırdı. Ciddi ciddi epey bir süre orta sınıf İstanbul sakinleri arasında tartışıldı bu konu.
O yıllarla ilgili ikinci üzerinde durmak istediğim unsur ise buz pateni…
Önce Taksim’deki Penguen sonra Korukent… TRT’de yayınlanan buz pateni şampiyonaları Katharina Witt’in popülerliği sayesinde geniş kitleler tarafından izlenir hale gelmiş, böylece o zamana kadar bize uzak olan bu spor dalına bir ilgi doğmuştu. Benim gözümde adeta bir ilaheydi Katharina Witt. Hiçbir yarışmasını kaçırmazdım. Ona olan hayranlığımla annemlere yalvara yalvara cumartesi günü ritüelimize Penguen’i eklettim. Ancak buza ayak basar basmaz içimden bir Katharina çıkacağını sanan ben ancak düşmeden kayabilecek seviyeye kadar ilerleyebildim.
Şimdi hatırlıyorum, o piste ne sporcular, ne mankenler kaymaya gelirdi… Daha doğrusu kaymaktan ziyade görünmeye…
Ancak Penguen’in modası 80’lerin ortasında söndü, yerini Korukent buz pisti aldı. Korukent’te iki ayrı pist vardı, biri hockeyciler diğeri bizim gibi artistik kaydığını sananlar için. Orası epey bir süre devam etti. Hatta Korukent semt olarak o pist sayesinde ismini duyurdu.
Geçtiğimiz Pazar İstiklal Caddesi’nde patlayan o korkunç bomba vesilesiyle tüm gözlerin çevrildiği Beyoğlu’nda bayraklarla donatılmış caddeden yürürken aklıma bunlar geldi…
Tabii sonrası da var. 90’lar, 90’ların sonu, 2000’ler… Sıraselviler, Roxy, Twenty… Gece hayatının en renkli olduğu, herkesin burada buluştuğu zamanlar…
90’ların ikinci yarısı benim üniversite yıllarımdı. Cem Karaca’yı Meis’te canlı dinlemiş şanslı öğrencileriz biz. Teoman’ı da öyle. Nerede çıkıyordu şimdi unuttum ama Papatya’yı canlı dinlemek için harçlıklarımızı biriktirdiğimizi unutmadım.
Daha neler neler…
Beyoğlu İstanbul’dur, Beyoğlu dinamizmdir.
Ben hep geleceğe olumlu bakmaya çalışırım.
O yıllar da çok güzeldi.
Ama şimdi de çok güzel.
"Artık Beyoğlu bitti, mahvoldu" eleştirilerini hiç paylaşmıyorum.
Melankoliye gerek yok.
Beyoğlu bugün ve her zaman güzel…