İstiklal Caddesi'ni geri verin! Kadınlardan da bu kadar korkmayın!
İstiklal Caddesi İstanbul’un en renkli, en kozmopolit noktalarından biri, bence birincisi.
Paris’te Chams Elysees, Barcelona’da La Rambla, New York’ta 5th Avenue, Londra’da Oxford Street, Berlin’de Ku’damm ne ise İstanbul’da İstiklal ya da eski ismiyle Cadde-i Kebir o.
Bundan tam iki hafta önce gerçekleşen kanlı terör saldırısı hepimizin hafızalarında çok taze.
Çok korktuk, çok üzüldük, bir daha asla terör ve şiddet yaşamamak için güvenlik birimlerinin üzerine düşeni yapmalarını elbette sonuna kadar destekliyoruz ama bu saldırı gerekçe gösterilerek İstiklal’i İstiklal, Pera’yı Pera yapan her türlü yaşam enerjisine yasak getirmek doğru mu?
Önceki gün ilan edilen kararlara göre artık sokak satıcıları yasak. Sokak müzisyenleri yasak. Stant açmak, herhangi bir etkinlik yapmak yasak.
Dün caddeyi boydan boya dolaştım. Pandemideki sokağa çıkma yasaklarından beri burayı hiç bu kadar boynu bükük görmemiştim.
Sanki denizden suyu, havadan oksijeni çekmişler…
Kalabalık olmasına kalabalık ama öyle kuru, öyle katır kutur kalmış ki İstiklal’in kalabalığı…
O meşhur kestaneciler yok, simitçiler yok, İsveç Konsolosluğunun önünü mesken tutmuş Latin Amerikalı müzisyenler, Bergen filminden sonra moda olan arabeskçiler, akordeoncular, Odakule’nin ve Fransız Kültür’ün önünde Kürtçe müzik yapan gruplar… Hiçbiri yok…
Birkaç seyyar satıcı yan sokaklara sığınmış, ürkek bakışlarla satış yapmaya çalışıyor.
Yürürken çok sayıda dükkan beni durdurdu... Özetle…
“Nagehan Hanım biz bir şey anlamadık, vitrinimize de karışıyorlar, vitrin önüne bir şey koymak, ön görünümde bir şey tutmak da yasak. Biz de mi güvenlik tehdidiyiz? Ekmeğimizle oynamasınlar, yalvarıyoruz” dediler.
Pasaj aralarında vitrinsiz satış yapan atkıcılara, şapkacılara, oyuncakçılara da mallarını sadece içeride satabilecekleri söylenmiş.
Kısacası güvenlik gerekçe gösterilerek yaşam enerjisi yasaklanmış İstiklal’de.
Güvenliği sağlamanın tek yolu hayatı askıya almak mıdır? Terörün amaçladığı tam da bu değil mi?
Yani korkutmak, caydırmak, hayatın güzelliklerinden koparmak…
Hani biz yılmayacak, korkmayacak, caymayacaktık?
Bu uygulamalar güvenlik-özgürlük dengesinde terazide bütün ağırlığı tamamen ilkinden yana koymak demek oluyor.
Yapmayın. İstiklal’i geri verin. İstanbul’un kalbini hayattan koparmayın…
ABLUKA ALTINDA BİR GÜN...
İstiklal’de hayata geçirilen yasaklar yetmezmiş gibi Cuma günü bunların üzerine bir de ‘Kadına karşı şiddete farkındalık günü’ nedeniyle yapılmak istenen protesto gösterilerini engellemek için çok büyük bir güvenlik ablukası vardı.
Saat 15’ten itibaren Taksim ve Şişhane metro durakları kapatıldı, caddeye çıkan tüm yan yollara bariyerler kondu, araç trafiği kesildi.
Ben 10 dakika geciksem eve girmem epey zorlaşacaktı çünkü bize giden yoldan geçiş yasaktı.
Sonra marketten bir şey almam gerekti ve bari Tophane’ye doğru ineyim dedim. Gördüğüm manzara içler acısıydı.
Boğazkesen’de trafik tam bir felç, Defterdar Yokuşu aşağıdan bariyerlerle kesilmiş, İstiklal’e çıkan yan yollar da öyle ve yüzlerce insan perişan bir halde sokaklara dökülmüştü. Hele turistler…
Sudan çıkmış balık gibi ellerinde haritalar kapalı yolların alternatifini araştırıyorlardı ama nafile… Her baktıkları çıkış kapalıydı...
Servisle evlerine dönmeye çalışan öğrenciler de mahvoldu. İstiklal çevresine tüm çıkışlar tutulduğu için çocuklar yollarda kaldılar, yürüyerek evlerine ulaşmaya çalıştılar. Tam bir perişanlık yaşandı kısacası.
Ve bu yasak nedeniyle kadına karşı şiddete dikkat çekmek için yürümek isteyen birçok kadın gözaltına alındı, engellendi…
İçlerinde terör örgütleri ile bağlantılı olanlar ya da ortalığı karıştırmak için gelenler varsa elbette ayıklanmalı, güvenlik birimleri her türlü önlemi bu noktada almalı ama böyle toptan yasaklamak tam da kadına karşı şiddetle mücadele gününde kadına eziyet ve şiddetten başka bir şey değil. Gerekirse yürüyüşe katılmak isteyen herkesi güvenlik kontrolünden geçirin ama bırakın yürüsünler, seslerini duyursunlar.
Kadınlardan bu kadar korkmayın!