Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İnfluenza salgını hayatı durduran Covid salgınını çocuklar arasında çoktan solladı bu sene. Etrafımda neredeyse herkes hasta. Minikler kırılıyor.

        Bizim kızların ateşi üç gündür bir iniyor, bir çıkıyor.

        Şimdiki duruma bakıyorum da… Çok şükür pandemideki akıl tutulması geride kaldı. Çocukları böylesine etkileyen bir salgında bile elbette kimsenin aklına okulların kapısına kilit vurmak gelmiyor. Hasta olan evde kalıyor, iyileşince okula dönüyor.

        Halbuki çocukları doğrudan etkilemeyen Covid salgını bahane edilerek bu ülkenin gelecek kuşakları yaklaşık 2 sene eve hapsedildi, okuldan, eğitimden uzak kaldı.

        Bu saçmalığı hala içime sindiremiyorum… Avaz avaz isyan ettiğim ve isyanımda yalnız bırakıldığım günler geliyor aklıma. Çocuklarımızın hayatından boşu boşuna çalınan upuzun günler.

        Halbuki onları doğrudan etkileyen influenza salgınında bile eğitim sorunsuz devam edebiliyor mu? Edebiliyor… O halde pandemide yapılan bu yanlışlığın en azından bir özeleştirisinin yapılması gerekmez mi?

        Pazar günleri...

        Pazar günleri...
        0:00 / 0:00

        Çocukken haftanın her gününün ayrı bir paketten çıktığını zannederdim. Cumartesi paketinin rengi turuncuydu. Işıl ışıldı. Coşkuyla "Ben geldim!" derdi.

        Sabahları Ankara Keçiören Parkı’ndan yapılan bir çocuk programı olurdu TRT’de. Açıp onu izlerdik. Sanki hava da hep güneşliydi cumartesiler. Ya da benim aklımda öyle kalmış. Sonuçta müthiş mutlu bir gündü cumartesi. Çocukları akranımız olan ailelere misafirliklere gidilir, Beyoğlu’nda ya da Galleria’da gezilir, dışarıda yemek yenirdi…

        Amaaa... Bu mutluluğumuz her hafta pazarın gelişiyle biterdi.

        Pazar günlerinin paketi kahverengiydi. Anneannemin komşusu Sabahat Teyze’nin giydiği yeleğin rengi. Böyle ağır aksak, yaşama sevincini emen bir renkti o paket. Belki o yüzden kahverengiyi pek sevmem… Ya da kahverengiyi sevmediğim için o paketin rengini öyle hayal etmişim…

        Saatler cumartesiyi devirip takvimler pazara geçtiğinde bir sihirli değnek her şeyi değiştirirdi sanki. Zaman daha yavaş akmaya başlar, hava puslanır, evdeki saatin tiktakı duyulmaya başlardı.

        Pazarları hep sadece öğleden sonralardan ibaret gibi hatırlıyorum. O gün evden çıktığımız nadirdi. Ödevler yapılacak, yıkanılacak, tırnaklar kesilecek…

        O sırada hava kararmaya başlar, dersler bitmez, televizyonda hiç sevmediğim bir kovboy filmi oynar, sonra rahmetli Cenk Koray’ın kutuları açtığı yarışma programı başlar, annem ve babam koltukta uyuklardı. Mutfaktan gelen bir düdüklü tencere sesi de olurdu pazarları.

        REKLAM

        Hala düşününce kabus gibi gelir, herkesin bir köşede pineklediği, ertesi günkü okul kasvetinin beni buram buram daralttığı pazarlar…

        Aradan 30 küsur yıl geçti benim için Pazar hala o düdüklü tencere sesi ve saat tiktakıdır. Nerede olursam olayım, ne yaparsam yapayım hissettiğim hep aynı kasvet.

        Sanki havanın rengi ve kokusu değişiyor Pazar olunca.

        Tatil günü değil de başlama düdüğü çalmadan önceki gergin bekleyiş durağı.

        Luka

        Luka
        0:00 / 0:00

        Geçen sene çekilen Luka diye bir animasyon filmi var. Deniz altında yaşayan, insanların canavar zannettiği yaratıkları anlatıyor.

        Luka, ailesi ile su altında hayatını sürdürürken bir gün kendisi gibi deniz yaratığı olan Alberto ile tanışıyor ve onunla birlikte yeryüzünü keşfediyor.

        Porto Rosso adlı İtalyan kasabasına kaçıp insan haline bürünen iki arkadaş gerçek kimliklerini gizleyerek bitirim Julia ile dost oluyor ve bir bisiklet yarışına hazırlanıyorlar.

        İnsanların deniz yaratıklarından, deniz yaratıklarının insanlardan ne kadar korktuğunu ama aslında birbirlerinden hiç farkları olmadığını anlatan müthiş bir film.

        ‘Öteki’ni nasıl öcüleştirdiğimizi çok çarpıcı bir şekilde gösteriyor, farklılıkları kabul etmeyi ve önyargıları kırmayı öğretiyor.

        Maalesef biz Türkiye’de birbirimizi ‘Lukalaştırmak’tan hiç kurtulamadık. Bu filmi izlemenin belki birilerine bir nebze faydası olur…

        Diğer Yazılar