Bunun adına evrensel gazetecilik diyorlar
Geçen gün Ali Karacan’ın Number One TV'sinden sevgili İlknur Yılmaz’ın söyleşi programına konuk oldum.
İlknur kariyerimde önemli gördüğüm anıları sorunca aklıma yıllar önce yaptığım bir seyahat geldi.
Muhabirlik yapıyorum.
Bir sene Hürriyet’te özel haber servisinde çalışmış, ardından Çukurova Medya Grubu’nun açtığı ‘MT’ yani yönetici adayı sınavlarına girmiş, (iki yıl üst üste üniversite sınavı gibi yazılı bir sınav yapıp, oradan geçenleri sözlüye tabi tutup 30’ar kişi seçmişti bu medya grubu) o sınavları aşıp önce 6 aylık bir medya eğitimi almış, ardından Show Dış Haberler’de bir seneye yakın çalışıp Akşam gazetesine geçmişim.
Akşam’ı o dönem ulusal basında gelmiş geçmiş tek kadın gazete genel yayın yönetmeni olan medyanın değerli isimlerinden Nurcan Akad yönetiyor. Eklerin başında da rahmetli Gülden Aydın var.
Ben hem hafta sonu eklerine hem ana gazeteye röportajlar ve özel haberler hazırlıyorum.
Bir gün telefonum çaldı. Arayan rahmetli büyükelçi İnal Batu’nun eşi, iki yıl önce kaybettiğimiz Nevra Batu. “Nagehan, Selami’yi tanıyorsun (Nevra Hanım’ın tekstilci bir arkadaşı) onun herkesle iyi ilişkileri vardır, Patrik Bartholomeos çok güzel bir geziye gidecekmiş, Selami dostu Laki Vingas’a seni bu geziye götürmelerini tavsiye etmiş, birazdan arayacaklar, şaşırma” dedi.
Şaşırdım ve heyecanlandım tabii. Number One’daki yayında yılı tam hatırlayamamıştım, baktım 2004, gazetecilikte daha 3 yılı dahi doldurmamışım ama çok hevesliyim.
Birazdan Laki Vingas aradı hakikaten ve bana seyahati anlattı.
Patrik Bartholomeos’un Avusturya’ya gideceğinden, orada Türkiye’nin PR’ını yapacağından, AB üyeliğine katkı sağlamak için temaslarda bulunacağından bahsetti.
(2004 Türkiye-AB müzakere sürecinin başladığı yıldır, ben o dönem Brüksel-Strasburg ve Lüksemburg’da süreci takip edip, muhabirlik yapıyordum.)
BUGÜN OLSA YİNE AYNI HEYECANLA GİDERİM
Daveti memnuniyetle kabul ettim. Neden etmeyeyim? Türkiye’nin AB sürecini haberleştiren ve ayrıca destekleyen bir gazeteciyim, Patrik bu sürece katkı sunmak için gücünü kullanıyor, yani Türkiye için çok faydalı bir iş yapıyor, kaldı ki bir gazeteci için bu çok önemli ve besleyici bir deneyim. Bugün olsa yine aynı heyecanla giderim.
İstanbul’dan küçük bir özel uçak ile Viyana’ya uçtuk.
Buradan katılan Patrikhane’ye yakın Rum bir karı-koca, yanlış hatırlamıyorsam 4 metropolit ve o dönem Patrikhane’nin sözcülüğünü yapan şimdiki ABD Başpiskoposu Elpidophoros Lambriniadis de vardı.
Viyana’da meşhur Sacher Otel’e yerleştik. Akşamüzeri şehrin merkezindeki Stephan’s Dom’da (Aziz Stefan Katedrali) Patrik için tören yapılacağını söylediler.
Sacher Otel’den katedrale giden yaya yolu kırmızı halı ile kaplanmıştı, biz hep birlikte o yolu yürümeye başladık, tabii en arkada gazeteci olarak ben.
Viyanalılar durmuş seyrediyor, Yunanistan’dan geziyi takip etmek için gazeteciler gelmiş, fotoğraf çekiyor.
Bu ilgi ve ihtimam gezi boyu sürdü.
Ertesi gün Avusturya’nın görevine yeni başlamış Cumhurbaşkanı Heinz Fischer ile görüşmeye gitti Patrik. Ben de oradayım. Almanca konuşuyorlar, dinliyorum...
Patrik Türkiye’nin AB üyeliğinin Avrupa’ya büyük katkı yapacağını anlatıyor. Müzakerelerin hızlı bir şekilde ilerlemesi gerektiğini söylüyor…
Görüşme bitti, hemen Fischer’in yanına gittim, kendimi tanıttım. Kısa bir röportaj yapmak istediğimi söyledim.
Normalde bir cumhurbaşkanı ile röportaj yapmak için aylarca çeşitli prosedürlerden geçmeniz gerekir, ben o heyetin içinde olduğum için hemen kabul etti, kısa bir söyleşi yaptık, orada da Türkiye lehine çok güzel şeyler söyledi. Akşam’ın arşivi maalesef kaldırıldı, hala dursa söyleşiyi buraya da koyardım.
Sonra aynı şekilde dönemin Avusturya Dışişleri Bakanı Ursula Plasnik ile görüşmeye gidildi, aynı minvalde konuşmalar yapıldı, onları da dinledim, haberleştirdim.
Ertesi gün dönemin Yunanistan Cumhurbaşkanı Konstandinos Stefanopulos, Patrik’i görmek için Atina’dan özel uçakla Viyana’ya geldi, Sacher Otel’in üst katında bir kabul salonu ayarlandı, içeride Patrik ve Cumhurbaşkanı görüşüyorlar, ben de kapıda bekliyorum, röportaj yapmak istediğimi söylüyorum, ‘çok zor diyorlar’. Yine de oradaki görevlilere isteğimi ilettim, selam vermek için içeri girebileceğimi söylediler.
İçeride o sıra 78 yaşında olan Stefanopulos’a İstanbul’dan Patrik’le birlikte geldiğimi, gazeteci olduğumu söyleyince ayaküstü konuşmayı kabul etti, ondan da kısa bir demeç aldım.
Viyana’nın ardından Innsbruck’a ve Graz’a da gittik, orada da yerel yöneticilerle görüşüldü, Türkiye’nin AB süreci anlatıldı, hepsini dinledim, notlar aldım.
Dönüşte gazetede benim işler epey ilgi gördü tabii. Birçok manşet çıktı, bir maaş kadar prim aldığımı hiç unutamam…
Özetle kendini gazeteci gören herkes için müthiş öğretici bir deneyimdi Avusturya gezisi.
Bugün Türkiye’de bizim bir parçamız ve zenginliğimiz olan Rumları düşman olarak gören zihniyet ne kadar akla ziyan iftira atmaya, benim sözlerimi çarpıtıp karalamaya çalışırsa çalışsın, bunun adına evrensel gazetecilik diyorlar.
Bir de aynı faşist çevreler bıkmadan aynı yalanı söylemeye devam ediyor, fabrikasyon ve hayali bir tweet'ten bahsediyorlar.
Mahkemeden aldığım takipsizlik kararı ortada. Çünkü ortada öyle bir tweet yok. Defalarca bunu anlattım ve yazdım fakat niyet kötü. Ancak artık yeter! Bu yalanı yayan kim olursa herkese teker teker dava açmak için avukatıma talimat verdim. Asla acımayacağım.
UKRAYNA SOĞUĞU TÜRKİYE’DEKİ BAZI KAFALARI ÜŞÜTMÜŞ ANLAŞILAN
Number One’a verdiğim röportajla ilgili delilik sınırını aşan çarpıtmalarda beni en çok şoka uğratan Ukrayna’da Poroşenko röportajını anlattığım kısma yapılan yorumlar oldu.
Sevgili okurlar, takıntının da bir boyutu olur, en azından akıl, mantık sağlığı korunur sanıyordum, meğer bazı arkadaşlar kafayı üşütme eşiğini çoktan geçmiş. Geçen sene gittiğim Ukrayna’nın o sırada benim söylediğim gibi dondurucu soğuk değil, gayet ılıman olduğunu bile iddia ettiler.
Bana inanmıyorsanız o sırada orada bulunan diğer meslektaşlara sorun, açın görüntülere bakın…
İsmail Saymaz, Şirin Payzın, bizden Çetiner Çetin, Kemal Öztürk… Hepsi televizyonlara bağlantı yaparken donuyordu yahu neyin peşindesiniz? Bir de 'araştırmacı gazetecilik' yapıp hava durumunu ‘ortaya çıkarmışlar’!
Tekrar söyleyeyim: Poroşenko röportajında o üniformayı donmamak için giydim ama Ukrayna üniforması değil Rus üniforması olsa röportajı iptal etme pahasına giymezdim. Evet gazeteci savaş esnasında sembol taşımaz, taraf tutmaz ama…
1) Ben cephede değil, özel ofisin bahçesindeydim.
2) Bu savaşta saldırgan Rusya’nın değil, tepelerine bomba atılan Ukrayna halkının yanındayım ve o halkı savunan ordunun üniformasını da hayatımı riske atarak gittiğim röportajı yapmak için giyerim.
Dertleri sadece çamur atmak olan takıntılı çevrelere inat gücüm yettiğince bildiğim gibi çalışmaya ve gazetecilik yapmaya devam edeceğim…