Türk siyasal hayatında Selçuk Bayraktar olayı
Geçen cuma akşamı Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız’ın ev sahipliğinde Pera Palas’ta bir akşam yemeğine davetliydim.
Yemeğin konuğu Selçuk Bayraktar ile ilk kez karşılaşacak ve konuşacaktım.
Yolda giderken düşündüm…
Neredeyse her konuda siyah ve beyaz kadar kutuplaşmış bir toplumda yüzde 85 çoğunluğun mutabık olduğu, Türkiye’de mevcut zamanın ruhu ile adeta özdeşleşen Selçuk Bayraktar’ın temsil ettikleri ile ilgili ne hissediyorum?
Sanıyorum savunma sanayii ya da askeri endüstriyel kompleks deyince sürekli bir savaş, kan, ıstırap ve tehdit ortamının varlığını hatırlamamız gerektiği için bu sorularla yüzleşmeyi bugüne kadar hep reddettim.
Yazımın başlığına koyduğum Türk siyasal hayatında Selçuk Bayraktar olayıyla ilgili iki yönlü düşüncelerim var o yüzden.
Ukrayna’daki Rus bombalarından bizim Bayraktar TB2 hava araçları sayesinde kurtulan talihsiz çocuklar, kadınlar, bizzat şahit olduğum o korkunç savaşta halka umut veren Türk yapımı teknolojik araçları gördükçe elbette gururlanıyorum.
Ukrayna’da halkın Bayraktar için şarkılar bestelediğini Türkiye’de ilk kez detaylı haber yapan gazetecilerden biriyim.
Rus işgali altında zulüm gören Ukraynalıların “Bayraktar” ismini duyunca gözlerinin içi gülüyordu. Buna bizzat o coğrafyaya giderek şahit oldum.
Selçuk ve Haluk Bayraktar tarafından “Rusya ne kadar para öderse ödesin Bayraktar TB2 insansız hava aracını Rus ordusuna vermeyeceğiz” tavrı da Ukrayna’da efsaneleşmiş durumda. Açıkçası Bayraktar kardeşlerin bu erdemli tavrını ben de ayakta alkışlıyorum.
Dünyada İHA’lar onlarla özdeşleşti
Traş bıçağı kavramının Jilet markasıyla özdeşleştiği gibi insansız hava aracı kavramı da Bayraktar ile özdeşleşiyor artık tüm dünyada.
Oysa çok yakın bir zaman öncesine kadar “Heron” lafı Türkiye’de bile insansız hava aracı anlamına geliyordu. Bayraktar çok kısa zamanda küresel ölçekte tüm rakiplerini aştı.
Fakat diğer yandan savunma sanayiinde çok başarılı olan bu Baykar teknolojisinin bir şekilde tüm insanlığa faydalı olacak sivil alanlara evrilmesini istiyorum. Sürekli sadece militer silah endüstrisi alanındaki konuşmalar beni boğuyor.
Bu teknoloji uçan arabalara verilir mi?
Bu teknolojik girişim aynı zamanda tüm dünyada elektrikli arabaların da üstüne çıkarak devrim yaratacak uçan otomobillere ve sivil ulaşımı sağlayacak insansız uçaklara evrilmeli.
Nitekim her iki alanda da Baykar’ın yoğun çalışmaları olduğunu öğrendim. Baykar 2020’lerde uçan otomobilleri de üretmek ve tüm dünyaya ihraç etmek istiyor. Bunu Haluk Bayraktar da açıklamıştı.
Böyle bir sivil teknolojik devrim Türkiye’den çıkabilir. Bayraktar Ailesi’nin çabaları bize bu umudu veriyor.
Anti-militarist ya da aptal romantik…
Anlayacağınız üzere hayatım boyunca silahlara, insansız silahlı hava araçlarına, bombalara kısacası savaşı ve kanı çağrıştıran her şeye mesafeli duran bir insan oldum. Askeri endüstriyel kompleksin geliştikçe savaş ihtiyacını bizzat yarattığını özellikle 20.asır tarihinde insanlık olarak gördük.
İster bana anti-militarist deyin, ister aptal romantik…
Ben böyleyim…
İtiraf ediyorum Pera Palas’ın kalabalık salonuna girerken aklımdan bu ikircikli düşünceler geçiyordu.
Yemekteki renkli tablo
İçeride siyasi olarak çok farklı kamplardan meslektaşlar vardı, bu tabloyu görünce şaşırmadım.
Dediğim gibi Selçuk Bayraktar bugün hem milliyetçileri ve Atatürkçüleri hem de nerdeyse tüm muhafazakarları ve dindarları birleştiren bir çatı karakter adeta.
Diyorum ya o manada teknolojik olduğu kadar politik ve ideolojik anlamda da zamanın ruhunu temsil ediyor Selçuk Bayraktar.
Ayrıca Beyoğlu Belediyesi’nin de hakkını vermeliyim. Sayın Yıldız, farklı kesimleri tüm etkinliklerine davet etmeye her zaman önem veren bir başkan.
Biz salona geçtikten sonra Selçuk Bey salona girdi, hepimizle teker teker el sıkıştı, ayaküstü sohbet etti ve tam yanımızdaki masaya oturdu.
Yemek faslından sonra sohbete geçtik.
Kilit kavram: Adanmışlık
Önce izlenimimi paylaşayım: Selçuk Bayraktar’ı tarif eden net bir kavram var: Adanmışlık.
Bunu reddedecek herhalde hiç kimse yoktur. Selçuk Bey tam olarak bilimsel-teknolojik hedeflerine adanmış bir ruh. O açıdan Steve Jobs’a da çok benziyor.
Heyecanlı ve biraz da çekingen başladığı konuşmasında Bayraktar’ın hikayesini anlatırken öyle coşkulu öyle samimiydi ki…
Beni 2005 yılında mini İHA’ları ürettiklerinde dönemin savunma bürokratlarına yaptığı tanıtımın görüntüleri çok etkiledi.
Saçı başı dağılmış ve elbiselerine hiç önem vermeyen, sadece üretecekleri teknolojiye kafasını takmış bir dahi. Aslında bu tür öncü karakterler ne kadar birbirine benziyorlar.
O zaman küçücük bir şirket Baykar. Üstelik askeri bürokrasiden çok yoğun engellemeler yaşıyor. Sadece sahada olan askerler o zaman da Baykar’a tam destek veriyor.
Haluk Bayraktar’ın tabiriyle kimi “maşa kılıklı paşa”lar yabancı firmalarla anlaşmalı oldukları için Baykar’a her zorluğu çıkarıyor. Hatta 2009’da Haluk Bayraktar’ı bir askeri yetkili tutuklamaya kalkıyor.
Şüphesiz Bayraktar Ailesi’nin devlet desteğiyle büyüdüğü tezi asla doğru değil. Bürokratik oligarşiye rağmen bugünlere gelmiş bir aile. Sözleri böyle anlaşılan Ali Babacan da bu gerçeği kabul etmelidir diye düşünüyorum.
Ali Babacan ve sözlerinin etkisi
Ali Babacan bence Türkiye’nin dış politikası ve savunma siyasetine, sınır dışı harekatlarına dair genel eğilime zıt “heterodoks” görüşlerini net dille ifade edemediği için konuyu psikolojik olarak buraya getirdi. Babacan’ın zihni bir nevi yansıtma yaptı. Yıldıray Oğur’un bu konudaki yazısı bile DEVA çevrelerini çok rahatsız etti. Oysa bence DEVA’nın derdi Bayraktarlar değil, olmamalı. DEVA’nın ve Ali Babacan’ın meselesi bugünkü zamanın ruhuna ve 6’lı Masa’nın diğer 5 üyesinin ortak özelliklerine tamamen aykırı bir siyasi parti olduğu halde bir türlü bunun adını koyamaması. Bu konuyu ayrıca işleyeceğim.
Diğer yandan Bayraktar Ailesi’nin önüne geçmişte çok büyük bariyerler çıktığı, iftiralar yaşadıkları için şimdi de gelen her eleştiriye karşı aşırı müteyakkız olduklarını da söylemeliyim.
Konuyu incelediğimde sosyal medyada gelen normal eleştirilere de Selçuk ve Haluk Bayraktar’ın dava açtığı şikayetini çok duyuyorum sol çevrelerden.
Diyelim bir solcu kullanıcı “Ben Selçuk Bayraktar’ın Türkiye’nin geleceği için zararlı olacağına inanıyorum”’ diye yazdı. Buna dava açılmalı mı? Bilakis bence bu tür lafları tebessümle karşılamalı ve tahammüllü olmalı Bayraktar Ailesi. Bu tür kişileri bir “emperyalist komplo”nun parçası görmemeli. Gülüp geçmeli.
Anne babasından bahsederken…
Gelelim tekrar yemeğe…
Baykar’ın mini İHA’lardan Kızıl Elma’ya uzanan serüvenini anlattığı uzun ve heyecanlı konuşmada Selçuk Bey anne ve babasından bahsederken yer yer gözleri buğulandı, duygulandı…
Belli ki birbirine ve ideallerine tutku ile bağlı bir aile Bayraktar ailesi.
Anneleri Canan Hanım çok güçlü ve müstesna bir karakter. İTÜ İktisat mezunu. Yıllarca Sanayi Kalkınma Bankasında yatırım uzmanlığı yapmış bir isim.
Şu an hala oğulları ile birlikte işinin başında ve çocukları anneleri ve babalarından aldıkları motivasyon ile hayatları boyunca bir hedefin peşinden koşmuşlar.
Türkiye bir kanser araştırmaları üssü olur mu?
Babaları Özdemir Bayraktar akciğer kanserinden vefat edince 7 ay önce annelerinin ismini verdikleri Canan Bayraktar Can Sağlığı Vakfı’nı kurmuşlar. Bu vakıf kanser ve psikiyatri alanında hizmet veriyor.
Açık söylemek gerekirse benim en çok ilgimi çeken başlık bu oldu.
Türkiye’nin savunma alanında teknoloji geliştirmesi, diğer ülkelerle rekabet eder hale gelmesi elbette çok güzel ancak açıkçası beni İHA ve SİHA’lardan daha çok bu teknolojinin sivil alanlara nasıl kaydırılabileceği ilgilendiriyor.
Selçuk Bayraktar babasını 3 ay içinde akciğer kanserinden kaybetmiş bir evlat. Ben de babamı bundan 12 yıl önce aynı şekilde 3 ay içinde akciğer kanserinden kaybetmiştim.
O dönem Türkiye’de kanser alanında tamamlayıcı tıp imkanları yoktu, Almanya’da mümkün olan tedaviler burada mümkün değildi, konvansiyonel tıbbın dışına çıkan bir destek hastane şartlarında kabul görmüyordu. Bildiğim kadarıyla hala bu alanda fazla bir değişiklik yok.
Benim sorduğum soru
Bayraktar’a, Can Sağlığı Vakfı’nı ve kanser çalışmaları alanında İHA’lar ve SİHA’larda katettiği mesafeyi katetmeyi hedefleyip hedeflemediklerini, oradaki teknolojinin buraya aktarılmasının mümkün olup olmadığını ve Türkiye’nin bir kanser araştırma üssü olmasına dair düşüncelerini sordum.
Savunma alanında yakaladıkları teknolojik seviye ve gelişimin diğer sivil alanlara transferinin önemine duyduğu inancı vurguladı Selçuk Bayraktar.
Soruma cevaben “Bu vakıf noktasında daha yolun başındayız ama diğer konulardaki birikimimizi buraya taşıyarak araştırma alanına katkı sunmak istiyoruz” dedi.
Toplantıdan çıkan en çarpıcı başlık “Cumhur İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı siz misiniz?" sorusuna verdiği cevaptı.
Selçuk Bayraktar bu soruyu şöyle yanıtladı; “Bu aralar galiba böyle bir tevatür dönüyor. İnsanoğlunun hayal gücünün sınırlarına kimse gem vurmak istemez. İnsanoğlu yaratıcı bir varlık. Hayalleriyle birlikte değişik fanteziler de üretiyor ama bunlar tevatürden ibaret. Cumhur İttifakı’nın adayı bildiğim kadarıyla çok uzun zamandır belli. Ben siyasette de değilim. Bir taraftan bana çok kızıyorlar niye siyasete giriyorsun diye. Girmiyorum ki atılan iftiraya cevap veriyorum. Bir taraftan da illa gel. Ya neden geleyim? Yani işimi yapamıyor muyum? Onunla alakalı bir şikayet mi var?”
Ben bu cevapta siyasete kısa değil orta vadede de girme niyeti görmedim.
Bayraktar bugün için hala tam anlamıyla bir teknoloji girişimcisi. Kardeşi Haluk Bayraktar ile beraber Steve Jobs gibi, Bill Gates gibi alanında daha da büyük devrimlere imza atabilecek bir karakter.
Evet, Selçuk Bayraktar şüphesiz bir Türk milliyetçisi, aynı zamanda dindar bir Müslüman. Atatürk’ün “İstikbal göklerdedir” sözünü şiar edinmiş ve “Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında bunları yapabilmeliyiz” vurgusunda da çok samimi bir insan. O sebeple Atatürkçü kesimin de değer verdiği bir karakter. Zamanın ruhu da şu an bu sentez zaten.
Fakat aynı zamanda bu teknolojik başarılarıyla tüm insanlığa hizmet eden bir global girişimci. O bağlamda da henüz yolun başında.
Zaten “İşimizi iyi yapamıyor muyuz, şikayet mi var?” derken de buna işaret ediyor.