Fısıltılar mezarlığı
Önceki akşam Kahramanmaraş’ın en güzel caddelerinden Necmettin Erbakan Bulvarı’nın iyi binalarından kabul edilen 8 katlı Ezgi Apartmanı’nın önüne doğru gecenin ayazında dona dona yürürken kulaklarımda hiç dinmeyen onlarca fısıltı vardı.
Günlerdir biriktirdiğim fısıltılar.
Her biri bambaşka hikayeler anlatıyor…
Depremin ilk saniyelerinde dönerek tuzla buz olan o "prestijli" apartmanın talihsiz sakinleri…
Çocuklar, kadınlar, erkekler… Yatak odaları arkaya bakan binada ayağa kalkma fırsatı dahi bulamadan moloz yığınlarının içinde kaybolmuş onlarca hayat…
İçlerinden biri Çengelköy’den komşum Ayça Yolkolu Öksüz’ün ilkokul arkadaşı ve adaşı Ayça. Diğeri onun oğlu İlkay. İkisini de hortum gibi dönerek yok olan apartman yutmuş…
İşte böyle bir katil yapının önünden canlı yayın yaparken sakinlerine mezar olan apartmandan, birinin cansız bedeni çıkarılmış ve benim durduğum yerin 2 metre ötesinde boylu boyunca yatırılmıştı.
Şimdi yazarken bile buz gibi oluyorum.
Ezgi Apartmanı’ndan iki saat önce bu kez Maraş’ın dar gelirli bir semti olan Dumlupınar’daki Birol Apartmanı’ndan çıkan Ali Karpuz da gözlerimin önünden gitmiyor.
Siyah bir örtüye sarmışlar.
Yerle bir olmuş binanın tam karşısında torunu dimdik karşıya bakarak "çok şükür abla ölüsünü çıkardık dedemin, çok şükür" diyordu.
Ali Karpuz şanslılardan…
Bu felakette arkasından ağlayacak bir yakını dahi kalmamış o kadar çok insan var ki…
Sahipsiz cenazeler diyarı…
Maraş’ın Trabzon Caddesi de gözlerimin önünden gitmiyor.
Atom bombası atsanız ancak bu kadar etkilenir…
Taş taş üzerinde kalmamış…
O yıkıntıların arasından geçerken bir ses duymayı umuyorsunuz ama artık seslerin yerini yavaş yavaş çürümeye başlayan bedenlerden yükselen kesif koku almış…
Cenazelerin ivedilikle toplanıp defnedilmesi şart. Bunun için dört bir koldan çalışma sürüyor. Ancak alan öyle büyük, sayı öyle yüksek ki…
Çok zor biliyorum ama bir an önce cenazeler kaldırılmazsa şehirlerde salgın baş gösterebilir, kemirgenler ortaya çıkabilir.
Yol kenarında gördüğüm tabutlar...Bunları yazarken bile inanasım gelmiyor ama ağlamak, kahrolmak, isyan etmek ne fayda?
Bu felaketle yaşamak zorundayız.
İleriye bakmak zorundayız.
Ayağa kalkmak zorundayız.