Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Kabus bitmiyor.

        Hayatını kaybedenlerin sayısı her gün artıyor.

        Toprak sallandıkça ruhlarımız da sallanıyor.

        Kopkoyu bir karanlığın, sonsuz bir kara deliğin içindeyiz sanki.

        Sadece yakınlarını kaybetmiş, evleri, hayatları enkaza dönmüş olanlar değil, depremin doğrudan etkilemediği milyonlar da bu yükü taşıyor, bu acıyı hissediyor.

        Kısacası hiç iyi değiliz.

        İki haftayı aşkın süredir yaşadığımız sürecin en çok etkilediği kesim çocuklar.

        Hayatı tanımaya henüz başlamışken büyük bir travmayla karşı karşıya kaldılar.

        Bunu nasıl yönetecekler?

        Anne-babalar çocuklarına bu süreçte nasıl yaklaşacak?

        Ailelerini, yakınlarını kaybetmiş miniklere yaşadıklarını hangi kelimelerle anlatmak lazım?

        Televizyonlarda 24 saat süren yayınları çocuklar izlemeli mi? Bu yayınlar onları nasıl etkiliyor?

        Tüm bu soruları merakla ve beğenerek takip ettiğim çocuk ve ergen psikiyatristi Prof. Dr. Şaziye Senem Başgül’e sordum.

        Senem Hoca çocukları ikiye ayırmak gerektiğini söyledi önce.

        Depremden doğrudan etkilenmiş, yakınlarını kaybetmiş olan bölgedeki ya da oradan tahliye edilmiş çocuklar ve deprem haberlerine, ulusal yas ve acıya maruz kalan diğer çocuklar.

        İkisini ayrı ayrı ele alarak şu hayati değerlendirmelerde bulundu Başgül:

        Prof. Dr. Şaziye Senem Başgül
        Prof. Dr. Şaziye Senem Başgül

        Depremin doğrudan mağduru olan çocuklar:

        REKLAM

        Ailesini, yakınlarını, evini kaybetmiş çocuklara nasıl yaklaşmalı, bu haberi onlara hangi kelimelerle anlatmalı?

        Çocuk güvenli bir ortamda, sağlıkla ilgili en acil gereksinimleri giderilmiş, temel bakımı tamamlanmış olmalı.

        Kayıp haberini doktor, hemşire ya da görevli vermemeli. Bu haber çocuğa hayatta kalan en yakını tarafından ve hastane dışında söylenmeli.

        "Öldü" deyin, "Kaybettik" değil…

        Muhakkak "herkes elinden geleni yaptı, tüm imkanlar kullanıldı" gibi betimlemelerle birlikte verilmeli kayıp haberi…

        Kullanılan kelimeler de önemli.

        “Öldü” denmeli.

        “Kaybettik” denince çocuk “ O zaman tekrar buluruz” diye düşünüyor, kast edileni anlamayabiliyor.

        Peki çocuklar "ölüm"ü nasıl karşılıyor?

        Senem Hoca şu hatırlatmaları yapıyor:

        0-2 yaş arasında ölüm teması henüz yok, anlamıyor. Ama 1 yaşın altındakiler bakım verenden ani ve uzun süreli ayrılırlarsa bu onlarda ölüme kadar gidebilecek sonuçlara yol açabiliyor. O nedenle çok dikkatli ve hassas bir süreç yürütülmeli.

        3-6 yaş aralığında ölüm geri döndürülebilir bir kavram gibi algılanabiliyor. Ölenlerin daha sonra yeniden gelebileceğini düşünüyor bu yaştaki çocuklar. Kaybın sonucu olarak geride kalana yapışma, becerilerde geriye gidiş, tedirginlik, kabuslar yaşanabilir.

        Okul çağı çocukları geri dönülmezliği anlıyor fakat ölümün kendi başına da gelebileceğini çok idrak edemiyor. Bu yaş grubunda "yaramazlık yaptım annem o yüzden öldü" gibi kendini suçlama eğilimi de görülüyor.

        Ergenler bu tür ani kayıplara daha felsefi yaklaşıyor, "bu haksızlık, neden ben?" gibi…

        Deprem haberlerine ve ülke çapındaki bu keder haline maruz kalan çocuklar:

        REKLAM

        Depremin doğrudan mağduru olmayan ama bu büyük trajediden haberler ve etrafı vasıtasıyla haberdar olan milyonlarca çocuğu bu süreç nasıl etkiledi?

        Onları bu trajediden uzak mı tutmalı yoksa her şeyi oluruna mı bırakmalı?

        Prof. Dr. Senem Başgül’ün bu sorulara yanıtları şöyle:

        “Çocukları enkaz ve arama görüntülerinden kesinlikle uzak tutun”

        “Nagehan Hanım ergenlik öncesi çocukları kesinlikle enkaz, arama-kurtarma görüntülerinden uzak tutmalısınız. Ergenler kendi kararlarını verirler ama onların da mümkün olduğunca bu görüntülere az maruz kalmalarını sağlayın.”

        Peki ama bu nasıl olacak?

        Ülkede yaşanan trajediyi gizleyecek miyiz?

        Kaldı ki 24 saat her yerde deprem haberleri var.

        Böyle bir şey mümkün mü?

        “Hayır” diyor Senem Hanım, “Çocukları fanusta tutun demiyorum, elbette depremi ve yaşananları öğrensinler. Zaten okuldan, çevrelerinden duyuyorlar. Ama onlara doğru kelimelerle siz anlatın. Somut ve bilimsel bir dil kullanın. Mesela deprem dünyanın her yerinde olabilen, doğal bir hadisedir. Deprem öldürmez, bina sağlam değilse yıkılır, binada insanlar ölebilir vs vs”

        Doğal olarak çocuklar “Bizim binamız sağlam mı o halde?” diye soracaktır.

        Başgül’e göre çocuğa gerçekten sapmadan makul ve kısa bir yanıt verilmeli: Merak etme, uzmanlar bizim binamızı inceleyecek, sağlam olup olmadığını söyleyecek, sağlam değilse de sağlamlaştıracağız, korkacak bir şey yok.

        Bu arada çocuk demişken medyaya bir uyarıda da bulundu Prof. Dr. Senem Başgül:

        “Arka fona dokunaklı bir müzik koyarak çocuk görseli kullanmak, böyle görüntülerle arama çalışmalarını anlatmak ya da yardım istemek büyük bir ajitasyon, üstelik o kullanılan görsel ile söz konusu çocuğun hakları da gasp ediliyor. Bu görüntüler yetişkinler ve hele çocuklarda travma etkisi yaratır. Çok yanlış. Bu tip yayın ve ilanlara müdahale etmek gerekir.

        Prof. Dr. Arif Verimli: Acıdan kaçmaya çalışmayın, acıyı yaşayın…

        Prof. Dr. Arif Verimli: Acıdan kaçmaya çalışmayın, acıyı yaşayın…
        0:00 / 0:00

        1999 Gölcük depreminde dönemin Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Başhekimi olarak sahada önemli çalışmalar yapmış Psikiyatrist Prof. Dr. Arif Verimli ile de biz yetişkinlerin ruh halini konuştum.

        Etrafımızdaki herkes kederli, herkes depresyonun eşiğinde, ne yapmak lazım, diye sordum.

        Prof. Dr. Arif Verimli
        Prof. Dr. Arif Verimli

        “Nagehan Hanım önce şunu kabul edelim, bu felaketten Türkiye’de herkes etkilendi. Ama doğrudan, ama dolaylı. Öncelikle bu gerçekle yüzleşeceğiz.

        Bakıyorum insanlar kendilerinde gülme hakkı, eğlenme hakkı görmüyor. Herkes kederli.

        Bundan kaçmamak gerek. Bırakalım hep birlikte bu acı yaşansın. Acı yokmuş gibi yapmayalım. Bu bir süreç.

        Biz 99 depreminde Avcılar’da uzun süreli çalışmalar yapmıştık, depremin üzerinden 5 yıl geçtikten sonra bile post travmatik stres bozukluğu devam ediyordu insanlarda. Kaybı olanlar, depreme doğrudan maruz kalanlarda bunlar yaşanacak. Siz de yazdınız biz geniş bir ekip olarak bölgeye gidip insanlara yardımcı olmaya çalışacağız. Kaos bitip ortalık biraz durulunca temas etmek daha doğru olur böyle durumlarda.

        Doğrudan bu felaketten etkilenenlere profesyonel yardım elbette gerekiyor ancak uzaktan bu acının parçası olanlarda şayet kaygı bozukluğu yoksa bu ruh hali ile barışık olmalı, acının yaşanma süreçlerine bakmalıyız. Şayet uykusuzluk, aşırı endişe gibi durumlar olursa da profesyonel destek devreye girmeli.

        "Söz ver anne, enkazda beraber kalalım"

        "Söz ver anne, enkazda beraber kalalım"
        0:00 / 0:00

        Prof. Dr. Senem Başgül enkaz görüntüleri izletmeyin diyor ama çoğu çocuk günlerce bu görüntülere şahit oldu. Ne kadar kaçınmaya çalışsak da maruz kaldılar.

        Geçen gün Ela ve Yasemin bana gelip şöyle dediler: “Anne enkazda kalacaksak lütfen beraber kalalım, söz ver!’

        Depremi haberlerden izlemiş, bizlerden dinlemiş çocuklar böyle cümleler kurabiliyorsa, depremi yaşamış, yakınlarını kaybetmiş olanların ruh halini siz hayal edin...

        İçim acıyor. İçim kanıyor...

        Ne çok korkuyor, kafalarında neler kuruyor minikler…

        En azından bizimkilerin korkularını bir nebze giderip, çocuk yüreklerini rahatlatmak için birkaç günlüğüne izninizi istiyorum…

        Diğer Yazılar