Serdar Turgut'a Söylev yanıt veriyor
3 Mart 2011 tarihinde 1924’de kabul edilen Üç Devrim Yasası’nın 87.yıldönümünü kutlayacağız. Bu Devrim Yasaları, Türkiye’de eğitimin demokratikleşmesini; Cumhuriyet’in Ortaçağ kalıntısı olan kurumlardan arındırılmasını ve Lâikliğin eyleme dönüştürülmesini sağlamışlardı.
Bu yasalarla bu gün kimilerinin özlemle andığı hilafet kaldırılmış ;Şer’iye ve Evkaf Vekaletleri kapatılmış ve lâikliğin yolunu açan Öğretim Birliği (Tevhid-i Tedrisat)kabul edilmişti. Yalnızca dinsel bir otorite olmayıp aynı zamanda dünyasal bir güç olan hilafetin kaldırılması ,çok önemli bir devrimci adımdı. Çünkü, uluslaşma yolunda bir atılım olduğu kadar tutucuların dayanağı olan teokratik bir kurumun tasfiyesi anlamına da gelmekteydi.Bu tasfiye ile ümmet kültürü yadsınmış; din ve dünya işlerinin ayrılığı vurgulanmış; din, siyaset aracı olmaktan kurtarılmaya çalışılmıştı. Ayrıca, Hilafetin kaldırılması, Osmanlı devletinin üst yapısında büyük bir yıkıma yol açtığı için, Osmanlı monarşisinin de sonu olmuştu.
Gazetemiz yazarlarından Serdar Turgut, 25 ve 26 Şubat tarihlerinde yayınlanan “Atatürk’ün Gizli Vasiyeti ve AKP’nin Tarihi Misyonu” başlıklı yazılarında “Halifeliğin hiçbir zaman kaldırılmadığını,sadece aktif bir kurum olarak çalışmalarının askıya alındığını; Atatürk’ün gerçekte Arap ülkeleri üzerinde seküler bir ideoloji ile otorite sağlayacak ve Müslüman ülkeleri ortak bir amaç doğrultusunda koordine edebilecek bir halifelik düşlediğini” söylüyor. (Oysa ,TBMM’de 3 Mart 1924’de kabul edilen 421 sayılı yasa, “Hilafetin kaldırılmasına Dair” başlığını taşımaktadır.)
Turgut’a göre, Amerika,Türkiye’nin elinde bulunan bu gizli silahın (hilafetin) farkında olduğu için, Büyük Ortadoğu Projesi’nde AKP’ye özel bir misyon yüklemiş.
Serdar Turgut, “Halifeliğin bekleme odası olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yakında halifeliği tekrar aktif hale getireceğini; AKP ile Fethullah Gülen ve Gülen ile ABD ilişkilerine baktığımızda bu görevin Gülen’e verileceğini” de söylüyor. O, bu görüşlerini Atatürk’ün henüz okunmamış olan vasiyetine gönderme yaparak temellendirmeye çalışıyor.
Şimdi geliniz Serdar Turgut’a Atatürk’ün herkesçe bilinen ve okunan Söylev’ine (Nutuk) başvurarak, doğrudan kendisinin ve İsmet İnönü’nün sözcükleri ile yanıt verelim.
Atatürk diyor ki: (Bkz. Söylev,s.612) “Devletin yönetimini, ulusal egemenlik ilkelerine uygun olarak, her gün Cumhuriyet’e doğru yürüyen bir biçimde derleyip toparlamaya çalışıyorduk. Büyük Millet Meclis’inden daha büyük orun (makam) olmadığını durmadan aşılayarak padişahlık ve halifelik orunları olmaksızın da devletin yönetilebileceğini tanıtlamak gerekli idi.”
(Bkz.agk.s.606-607) “Halifeliğe dört elle sarılmak zorunda bulunan bir yönetim biçiminin Cumhuriyet olamayacağını anlayabilmek için de büyük bir yetenek gerekmediğini söylemekle yetineceğim… Başında çürümüş bir padişah soyunun, halife sanıyla yerleşip kalmasını zorunlu kılan bir devlette Cumhuriyet, ilan olunsa bile yaşatılamaz.”
(Bkz.agk.s.620-621) “Müslümanlığı yüzyıllardan beri ,yapıla geldiği üzere, bir siyasa aracı olarak kullanılmaktan kurtarmanın ve yüceltmenin çok gerekli olduğu gerçeğini de saptamış bulunuyoruz… Müslüman halkı, bir halife korkuluğu ile uğraştırmayı ve kandırmayı sürdürmek çabasında bulunanlar, yalnız ve ancak Müslümanların ve Türkiye’nin düşmanlarıdır.”
(Bkz.agk.s.618) “Bütün dünya kesin olarak bilmelidir ki Halifenin ve halifelik orununun gerçekte ne din ne de siyasa bakımından varlığının hiçbir anlam ve gerekçesi yoktur. Türkiye Cumhuriyet’i varlığını ve bağımsızlığını,boş inanlar yüzünden tehlikeye atamaz.Halifelik orununun bizce, olsa olsa, tarihsel bir anı olmaktan daha çok bir önemi olamaz.”
Ve İsmet İnönü diyor ki : (Bkz.agk.s.615-616) “ Devlet adamı olarak, hiçbir zaman unutamayız ki, Halife orduları bu ülkeyi baştanbaşa harabeye çevirmişlerdi. Halife orduları kurulabileceğini hiçbir zaman gözden uzak tutmayacağız. Türk ulusu, en büyük acıları Halife ordusundan çekmiştir; bir daha çekmeyecektir. Bir Halife fetvasının bizi Birinci Dünya Savaşı uçurumuna attığını hiçbir zaman unutmayacağız. Bir Halife fetvasının ulus ayağa kalkmak istediği zaman ,ona düşmanlardan daha alçakçasına saldırdığını unutmayacağız.
Tarihin herhangi bir döneminde ,bir halife, bu ülkenin alın yazısına karışmayı aklından geçirirse,hiç kuşku yok, o kafayı koparacağız.