Adalet arayışı
18 Mart, 96. yıldönümünde yine Çanakkale Zaferi ve Şehitler Günü olarak kutlanıyor.
Ülkemiz için canlarını vermiş tüm şehitlerimizi bir kez daha saygı ve minnetle anıyoruz.
O canlar, mucizevi bir yeniden-doğuşu sağlamak, büyük umutlarla dolu, bağımsız ve onurlu yeni bir ülke kurmak uğruna verildi. Gerçekte bir kutsal armağan olan bu ülke, eşitliğin, adaletin, barışın egemen olacağı, insana ve emeğe saygının, hakkaniyet duygusunun ön planda tutulacağı bir model oluşturmalıydı.
Peki öyle mi oldu?
Bu 18 Mart Perşembe günü, ben gözlemci olarak katıldığım bir mahkeme salonunda (sözde) Ergenekon Terör Örgütü yandaşlığı ile suçlanan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile Çağdaş Eğitim Vakfı’na açılan davayı izledim. Yargıçların arkalarında asılı olan “Adalet, Devletin Temelidir” cümlesi bana bu tanımda bir eksiklik olduğunu düşündürdü. Zira, adalet “güçlünün işine gelen şey” olmadığı gibi, yalnızca “devletin” ya da yaygın olarak bilindiği üzere, “mülkün” de temeli değildi. Adaletin gerçek anlamında adil olabilmesi için, aynı zamanda bireysel hak ve özgürlüklerin güvencesi olması da gerekmekteydi.
Oysa, son yıllarda tanıklık ettiğimiz siyasal süreç, ne yazık ki Cumhuriyet tarihimizde adalet duygusunun en çok örselendiği, hukukun üstünlüğünün yok sayıldığı,bireysel hak ve özgürlüklerin acımasızca çiğnendiği bir dönem olarak yer alacaktır.
Bu dönemde imzasız ihbar mektupları, sahte belgeler, yapıntı kaset ve CD’ler ve özel telefon dinlemeleri delil yerine konularak çok sayıda insanın hayatı karartılmış ve inanılmaz bir korku iklimi yaratılmıştır.
Bu sahte kasetler, yalancı ya da gizli tanıklar ve iftira furyasında, çiğnenmeyen hiçbir değer kalmamıştır. Saldırıya uğrayan temel ilke,değer ve kurumların yanı sıra –diriler bir yana – ölülere bile saygı gösterilmemiştir.
Örneğin; Devlet televizyonu TRT, 21 Ocak 2011’de yayınladığı bir haber programda, 20 yılı aşkın süredir yurt çapındaki eğitim hizmetleri ile kamuoyunda büyük bir destek ve saygınlık kazanmış olan ÇYDD ve merhum Genel Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan’ı karalama ve yıpratma kampanyasına ev sahipliği etmiştir.
Devletin televizyonu ,“devletin temeli olan adaleti” çiğnemiştir. Çünkü,henüz yargı aşamasında olan bir dava ele alınarak iddianamede dile getirilenler, “kesin doğrular” gibi tartışılmış ve tamamen yorumlara dayanan bir “yargısız infaz” gerçekleştirilmiştir.
Türkan Saylan’ın ve derneğin aleyhindeki iftiralarla dolu, utanç verici bu yayına ilişkin olarak TBMM’de Devletin TRT’den sorumlu Bakanına, Başbakan yardımcısı Bülent Arınç’a verilen soru önergesinde “(1) Bu programın sorumlularına ilişkin bir işlem yapılıp yapılmayacağı; (2) TRT olarak, bu programın bir benzerini ‘Deniz Feneri Davası’ için de hazırlayıp halkımızı o konuda da bilgilendirmenin düşünülüp düşünülmediği” sorulmuştur. 21 Ocak’ tarihli önergeye, 28 Şubat’da TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin aracılığı ile şu yanıt verilmiştir:
“Soru önergesinde yer verilen bahse konu program, bir dış yapım olup dava iddianamesi ve medya aracılığıyla kamuoyuna yansıyan bilgi ve belgeler doğrultusunda hazırlanmıştır. Kurumumuz, kamuoyunu ilgilendiren her konuda haber ve haber program hazırlamaktadır.”
Kısacası, Devletin Bakanı, topu Genel müdürüne atmış O da programın “bir dış yapım” olduğunu söyleyerek kurumsal sorumluluktan sıyrılmaya çalışırken “iddianame, medya, bilgi ve belgeler” türünden kavramları kullanarak “dış yapımı” örtük bir biçimde savunmuştur. Öte yandan kurumun “kamu oyunu ilgilendiren her konuda haber yaptığını” söylemiştir.
Demek ki Genel Müdüre göre,kamuoyu“Deniz Feneri” ile ilgilenmemekte TRT bu nedenle o davaya ilişkin haber program yapmamaktadır!!!
Ünlü filozof Diyojen, elinde bir fenerle güpegündüz yollara düşmüş dolaşırken çevresindekiler merakla “ne yapıyorsun?” diye sormuşlar. O da “İnsan arıyorum” demiş.
Acaba bizler de şimdi yollara düşüp adalet mi arayalım ?