Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Devlete savaş açmasa, birtakım tuhaf gizli kapaklı işleri olan, küresel egemenlere yaranmak için çok çaba sarf eden, çünkü okulları bu sayede açabilen, otoriteyle açıktan mücadele etmekten kaçınan, bulunduğu kabın şeklini alan bir cemaat olarak kalacaktı.

        Devlete savaş açmasa, Batı ancak ve ancak “ılımlı İslam” formlarına itibar ettiği için dini eğip büktüğü söylenecekti.

        Devlete savaş açmasa, ABD ile ilişkilerinin birbirini idare etmekle ve Fethullah Gülen’in Pennsylvania’da yaşamasıyla sınırlı olduğu kanısı hâkim görüş olacaktı.

        Devlete savaş açmasa, devletteki kadrolaşmanın abartıldığı, bahsedilen sayıda Gülenist mensubun sızma yapmasının mümkün olmadığı düşünülecekti.

        Ama daha önce TSK’ya savaş açmış olmasa, devlete savaş açanın onlar olduğunu bile anlamayabilirdik.

        Ergenekon ve Balyoz sanıkları yargılanırken sergilenen ve tıkır tıkır işleyen “usulsüzlük” usulü o derece ayyuka çıkmasa, millet ve temsilcileri öyle kolayca “Ergenekon yokmuş, Balyoz uydurulmuş” noktasına gelmezdi.

        Daha önce MİT’e karşı 7 Şubat tezgâhını düzenlemese, her bir üyesinin tabancaya sürülmüş kurşun gibi alesta beklediği fikrini hazmetmek kolay olmazdı. Dershanelerle ilgili düzenlemenin karşısına hazırda beklettikleri ama daha ileri bir tarih için düşündükleri 17-25 Aralık operasyonlarıyla karşılık vermeseler, grup-cemaat dayanışmasını millet-vatan mefhumundan üstün gördükleri bu kadar açık ortaya çıkmazdı.

        15 Temmuz darbesi olmasaydı, aslında silahlı mücadele ve şiddet karşıtlığı üzerine kurdukları argümanların da yalan olduğu bu kadar net anlaşılmazdı.

        15 Temmuz gösterdi ki, tünelin ucundaki ışıkla ya da gerçek bir tehditle motive olabilen ve devletin silahını devlete doğrultmaktan çekinmeyen bir yapı var.

        Halk için söylüyorum tabii, devletin bilmeme lüksü yoktur. Zira devletin imkânları halkta yoktur.

        Günün sonunda örgüt deşifre oldu. Ama örgütte kimin kim olduğunu, darbede nasıl bir rol aldığını, darbe sonrasında nasıl rol alacağını biliyor sayılmayız. Darbecilerden ele geçirilenler ya “Evet darbeciyim ama Gülenci değilim” diyor ya da Gülen’ci olduğunu itiraf etse de çok az isim veriyor, verdikleri bilgiler check edilir türde olmayabiliyor.

        12 Eylül sürecinde yakalanıp mahkemede, “Evet örgüt üyesiyim, amacım da şudur” diyerek aslanlar gibi siyasi savunma yapan militanlarla karşı karşıya değiliz. En önemli silahı takiye ve yanıltma olan, girdiği her partinin, ideolojinin, kurumun şeklini alan ve o yerin eğilimlerini-geleneklerini-usullerini kullanarak operasyon yapan bir organizmayla karşı karşıyayız.

        Kritik konumdakiler ya da ileride kritik konuma gelebilecek pozisyonlarda bulunanların oldukları şeyi, yaptıkları ve henüz yapmadıkları şeyi gizleme yükümlülüğü var. Bulundukları kabın şeklini alma, göze batmama, çok öne çıkmama ama çok da geride kalmama zorunlulukları. Öyle olmasa bütün kritik kurumların istihbarat daire başkanlıklarını ele geçiremezlerdi. Öyle olmasa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaveri, Hulusi Akar’ın özel kalemi FETÖ’cü çıkmazdı. Tam da bu nedenle “kripto” diye bir sözcük yaygınlaştı, perspektife egemen oldu.

        Tam da bu nedenle, şimdi açığa alınan ya da gözaltına alınan akademisyenlerin, kamu görevlilerinin, “Ne alaka ben cemaatçi değilim” veya “Hayır yahu, ben başka cemaattenim” ya da “Ben ateistim” yahut “Hayatım cemaatle savaşarak geçti” gibi savunmaları ciddiye alınamıyor. Paralel devlet yapılanmasının en önemli silahları olan takiye, kadrolaşma mühendisliği, delil karartma ve delil imal etme sicili, günün sonunda FETÖ’nün tekinsizliğine geç uyanmış olanları ya da 17-25’te uyanıp da uyandığını ilan edecek araçlara sahip olmayanları hedef tahtasına oturtuyor.

        Bazı tehlikeler kapıda. Misal: Cemaatle dini yakınlık içinde olmayan ama örgütsel işbirliği içinde hareket edenler paçayı kurtarabilir. Cemaatle dini bağlamda yakınlığı olan ama örgüt içindeki önemi ancak bir patates kadar değerli olanların da yem olmasına neden olabilir. Önemli bir pozisyonda olan uyanık FETÖ’cünün, birkaç sohbete katılmaktan daha fazlasını yapmamış sempatizanı ihbar ederek göze girdiği vakalar artabilir.

        Çok ama çok uyanık olmak, o en klasik ilkeyi; eylem ve sonuç arasındaki illiyet bağını aramayı hiç elden bırakmamak lazım.

        Diğer Yazılar