Ne zafer ne hezimet
Millet burun farkıyla “Evet” dedi. Evet dedi, lakin ucuna bir “ama” ekledi. “Evet” lehine de, “Hayır” lehine de görkemli bir zafer yok. İyi tarafı şu ki, her iki taraf için ağır bir yenilgi de yok. Hezimete uğrayan anket şirketleri.
İlk tespit: Görülen o ki, Devlet Bahçeli’nin “eyalet sistemi” tartışması üzerine yaptığı son çıkışı zaten kafası karışık olan MHP tabanı için işaret olarak algılandı. Kürtler, beklendiği oranda “Hayır” demedi, beklenmedik oranda “Evet” dedi. Ortaya çıkan “Evet” oranı, Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı yapan oy oranını andırmakta. Bu evet, Erdoğan’ın oyundan ibaret.
Söz konusu “Evet”in, ortaya konulmuş modelden bağımsız, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın toplumun gönül hafızasında tekabül ettiği meskene verildiğini düşünüyorum. O mesken, yüz yılı aşkın bir süredir bastırılmış olduğu duygusunu kuşanmış Anadolu coğrafyasının yaralarıyla aynı dalga boyunda. 15 Temmuz’dan beri yurt, memleket ve ülkeyle aynı enlemde hizalanıyor.
Milletin yarıdan az fazlası için “vatan” aynı zamanda “Erdoğan” anlamına geliyor. Yarıya yakını ise böyle düşünmüyor.
Milletin yarıdan az fazlası yeni sistemin, modelin halka ne verdiğinden çok ülkeyi teminat altına alacağı beklentisiyle “Evet” diyor. 15 Temmuz’dan beri de, memleketin kaderi ile Erdoğan’ın kaderinin birbirine bağlı olduğuna inanıyor.
Milletin yarıdan az fazlası, Ortadoğu’nun kaynadığı, büyük liberal demokrasilerin ekseninin kaydığı bir düzlemde ülkenin varlıkyokluk sarmalından çıkmasının tek yolunun güçlü bir devletten geçtiğini, devletin güçlenmesi için demokrasi kaybı yaşanması gerekiyorsa bu bedelin katlanılabilir bir bedel olduğunu düşünüyor.
SONUCU DOĞRU OKUMAK
Avrupa basınındaki anti Erdoğancı yayınlar, Avrupa kentlerindeki anti evet nümayişleri, Erdoğan’a yönelik tehdit içeren sloganlar, pankartlar; sözgelimi Almanya’nın PKK’lı gruplara miting izni vermesine rağmen “Evet” kampanyası için konuşma yapmak isteyen AK Partili bakanlara zorluk çıkarması, yükselen İslamofobi ve Türkofobi, Alman istihbarat teşkilatı BND şefi Bruna Kahl’ın, “15 Temmuz darbe girişiminin ardında FETÖ’nün olduğuna dair bir kanıt bulamadık” açıklaması, Michael Rubin’in Türkçe attığı tehdit tweet’leri, hülasa Batılı liberal demokrasilerin süreç boyunca sergilediği çirkeflik “milletin yarıdan az fazlası” için anlamlı bir kuşatmanın tezahürleri. Bu kuşatmayı yarmanın güçlü bir liderlik şemsiyesi altında birleşmekten geçtiğini düşünüyor.
Milletin yarıya yakını, yani “Hayır” verenlerin çoğu ise böyle düşünmüyor.
PKK’lı ya da FETÖ’cü filan oldukları, teröristlerle aynı kaptan yiyip beraber yaşadıkları için değil. Bir kısmı ideolojik nedenlerle ve ontolojik anti Erdoğancılık nedeniyle hayır verdi. Bir kısmı OHAL şartlarından rahatsız. Bir kısmı “haç-hilal” arasında gelişen kavgacı ve çatışmacı siyasetin tutarlı, samimi ve rasyonel olmadığına inandığı için. Bir kısmı devletin hem milli birlik ve bütünlük deyip hem de sürekli yerli ve milli vatan hainleri imal etmeye uğraşan kafalarla dolup taşmasına kızdığı için. Bir kısmı da modeli sahiden vatana, millete hayırlı olacak bir model olarak görmedi; mevcudu riske atmaya değer bir ihtiyaç içinde olunduğuna ikna olmadı.
Milletin yarıdan az fazlası, “Evet dersek ülkemiz ve devletimize karşı kurulan oyunu bozarız” diye düşünüyor. Milletin yarıya yakını bu söylemin retorikten ibaret olduğuna inanıyor.
Ancak bir yarış oldu, sonuçlar sayıldı ve maçı “Evet” aldı. Az farkla kazanmış olması, kazanmış olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Ancak az farkla çıkan bu “Evet”, iktidarı bu sonucun ardındaki mesajı okumaya da icbar ediyor.
Mevcut modelin, hayli geniş olduğu görülen “Hayır” kampını da müsterih kılacak düzenlemelerle ilerlemesi, bir seçenek değil artık, zorunluluk.
Süreç başladığından beri hatırlattığım; siyasal partiler ve seçim yasalarının çoğulcu ve parti genel başkanının iradesinden bağımsızlaştırılmış vekillerden müteşekkil bir Meclis’e imkân verecek doğrultuda değiştirilmesi elzem hale gelmiş durumda.
Türkiye’nin yarısından az fazlasının oyunu almış, ama yarıya yakınının onayını almamış model, kendisine esneklik kazandıracak yollarla desteklenmezse, güç ve istikrar ulaşılabilir hedefler olmaktan çıkar.